31 Ağustos 2011 Çarşamba
Birinci, İkinci ve Üçüncü Milenyum'a Dikkat!
Milenyum sözcüğünü duymuşsunuzdur. Bu sözcüğün anlatmak istediklerini almış olduğum notlarımdan seçerek yazdım. Azınlık vakıflarının mal varlıklarının iadesi ile Ramazan ve Zafer Bayramı'nda neden bayram yaptıklarını medya marifetiyle öğrenmiş bulunmaktayım. Bu vesileyle Milenyumu şimdi daha iyi anlayacağınıza inanmaktayım. "İbrahimi Dinler, Dinler arası diyaloğ, Ilımlı İslam" vb. ifadelrele, kiliselerin açılması, kiliselerin onarılması, Torba yasa (KHK)ile Rum ve Ermeni vakıflarının bütün mal varlıklarının iade edilmesi, aşağıda belirttiğim milenyumun adım adım gerçekleştiğinin ispatı değil midir?Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışında Türk insanının kanına, canına, malına, namusuna, istiklâline kastedenler , Anadolu'yu yakıp yıkanlar, (Emperyalist devletlerin emrinde)Rum ve Ermeni eşkiyaları değil midir? Milenyum bin yıl demektir.Batılı ve Latin asıllı bir kelimedir. Müslümanlıkla değil, Hıristiyanlıkla ilgili bir kelimedir. Hıristiyanlara göre; Birinci Milenyumda Hıristiyanlık bütün Avrupa’ya yayılacaktır. İkinci Milenyumda ise Hıristiyanlık Müslümanlıkla mücadele edecektir. Üçüncü Milenyumda Hz. İsa yeryüzüne inerek bütün insanları Hıristiyanlaştıracaktır. Dünya birinci Milenyumu yaşamıştır. Şu anda İkinci Milenyum yaşanmakta bu nedenle Müslümanlarla mücadele edilmektedir. Ardından sıra üçüncü Milenyuma gelecektir. Hz. İsa’nın yeryüzüne inerek bütün insanları Hıristiyanlaştırmasına. Bütün Hıristiyanlar bunun için çalışmakta , bunu beklemektedirler. Papa 2. Jean Paul; “Birinci yüz yılda Avrupa’yı, İkinci yüz yılda Amerika’yı, Üçüncü yüz yılda Asya’yı Hıristiyanlaştıralım” demiştir. İşte Milenyum budur. Türkiye hâlâ uyanmamış, gözlerini ovuşturmakla meşguldür.
Benden Söylemesi...
Uşakça şuura hâkim olursanHem de Sam amcandan akıl alırsanİlimde, teknikte yaya kalırsan,Ülke kurtuluşa ermez arkadaş! Kimi ihtirasın uşağı olmuşMerkebin yuları, kuşağı olmuşAkılları belden aşağı olmuşÜlke kurtuluşa ermez arkadaş! Bak dünyaya bunun örneği doluNasıl kırdırdılar sağı ve soluBence, bulunmazsa idrakin yoluÜlke kurtuluşa ermez arkadaş! İnsana benzeyen kaba taşlarlaKafa diye içi bomboş başlarlaBu zamanda badem gözlü şaşlarlaÜlke kurtuluşa ermez arkadaş! Dalkavukluk merkebine binerekTavus kuşu görüntüsü vererekDeve kuşu gibi başı gömerekÜlke kurtuluşa ermez arkadaş! Bunca nimetlere yok ise şükürEğer Yaradan’ a olmazsa zikirGüneş kadar gerçek değilse fikirÜlke kurtuluşa ermez arkadaş! 15.12.1993
30 Ağustos 2011 Salı
Türk Olmaktan Şeref Duyarım
Yaratıldığımda Türk konmuş adımMete Han, Alparslan, Fatih... ÜstadımGüçlü bir devlete nasıl susadımTürk’üm, hakikate Hakka uyarım!Türk olmaktan sonsuz şeref duyarım! Türk, bembeyaz lekesiz kara benzerCana hayat veren sulara benzerO cennet denilen diyara benzerTürk’üm, bu ada canım koyarım!Türk olmaktan sonsuz şeref duyarım! Türklüğüme haset eden var gibiİblis yüreğimde gerçek yar gibiTürk, Dünyayı koruyan bir zar gibiTürk’üm, beş bin yıldır Türk’tür ayarım!Türk olmaktan sonsuz şeref duyarım! Baş eğmek, diz çökmek yakışmaz Türk’eAdalete doyar girdiğim ülkeAtam, Mete Han’dan ta Atatürk’eTürk’üm, ecdadımı candan sayarım!Türk olmaktan sonsuz şeref duyarım! 28.05.1994
Fatiha İle Açılır Bütün Kapılar
Rabbimim kelamı o can Kuran’ınAçılır kapısı Fatiha ile…Bu âlem de kula gelen zor anınAçılır kapısı Fatiha ile…
Yazılmış katında bu alın yazınAkılla varılır tadına hazınBeş vakit kılınan bütün namazınAçılır kapısı Fatiha ile…
Sıkıntıya karşı güçlü ve metinBilin değerini ulvî hikmetinİstenen, beklenen bütün rahmetinAçılır kapısı Fatiha ile…
İslam abidesi inancın, tarzınHer şeyden tatlıdır lezzeti farzınGök kubbenin, ahiretin ve arzınAçılır kapısı Fatiha ile…
Rahmetine banar aklıyla Bir'inİsrafil’in suru ile kabirinCenneti Ala’da bütün her yerinAçılır kapısı Fatiha ile…
11.01.2000
Yazılmış katında bu alın yazınAkılla varılır tadına hazınBeş vakit kılınan bütün namazınAçılır kapısı Fatiha ile…
Sıkıntıya karşı güçlü ve metinBilin değerini ulvî hikmetinİstenen, beklenen bütün rahmetinAçılır kapısı Fatiha ile…
İslam abidesi inancın, tarzınHer şeyden tatlıdır lezzeti farzınGök kubbenin, ahiretin ve arzınAçılır kapısı Fatiha ile…
Rahmetine banar aklıyla Bir'inİsrafil’in suru ile kabirinCenneti Ala’da bütün her yerinAçılır kapısı Fatiha ile…
11.01.2000
Arabanın Rengi
Ahmet Vefik Paşa Fransa’da Devlet-i Aliye elçisidir. Faytonunu Fransa İmparatorunun faytonunun renklerine boyatır. Şehre her çıkışında halk İmparatorun arabası geliyor diye ona saygı duymak için işini gücünü bırakarak sokaklara dökülür ve selama durur. Bunun üzerine Fransız İmparatorluğu’ndan Ahmet Vefik Paşa’ya bir teklif gelir. Faytonunun rengini diğer faytonların renklerine boyamasını isterler. Ahmet Vefik Paşa Hay hay! Yalnız bir şartım var der. “Sizin, İstanbul’daki sefaretinizdeki görevliniz Padişahın kayığının rengine boyadığı kayığının rengini değiştirsin hemen arabamın rengini değiştiririm” der.
Etten, Kemikten Ve Ruhtan Bir Çelik!
Vatana, bayrağa adamış ser-i,Vatan, bayrak olmuş nazlı dilberi,Var mı bu Dünyada eşi, benzeri?Etten, kemikten ve ruhtan bir çelik!İşte, ölümsüz kahraman MEHMETÇİK! Canıyla verilmiş ibadet onaBayrağa kan vermek saadet onaBir şereftir Haktan şahadet onaEtten, kemikten ve ruhtan bir çelik!İşte, ölümsüz kahraman MEHMETÇİK! Bir cepheden bir cepheye varan oVatan toprağına kanın karan oAl Bayrağı bedenine saran oEtten, kemikten ve ruhtan bir çelik!İşte, ölümsüz kahraman MEHMETÇİK! 18.03.1996
Neyzen Tevfik’ten
Ünlü hiciv şairi Neyzen Tevfik bir ara hükümetten belli bir tahsisat almaya başlar. O zamanki Cumhuriyet Halk Partisi’nin en etkili ve yetkili sözcülerinden biri olan Cevdet Kerim, Neyzen’in cebine giren bu 3–5 kuruştan rahatsız olur ve tahsisatın kesilmesi için harekete geçer. Bunu duyan Neyzen Tevfik şu iki mısra ile taşı gediğine kor: ‘Rızk için Allah Kerim, Fısk için Cevdet Kerim!’
* “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın ” Mehmet Akif ERSOY
* “Budur cihanda en beğendiğim meslek; sözün odun olsun hakikat olsun tek." Mehmet Akif ERSOY
* “Tekerleri dört köşe bir arabaya bindirdiler bizi, bir gidiştir gidiyoruz” Arif Nihat ASYA
* “O da bir gazi olmak istedi Fakat ona anlatmak gerekti ki, Şehit olmayı göze almayan gazi olamaz”Arif Nihat ASYA
* * “Türk bir vazife için yaratılmıştır. O vazife kâinat güzelleştiği zaman biter.” Hüseyin Nihal ATSIZ
* “Bir millet, büyümek ve iş yapabilmek için kendisinin büyük bir millet olduğu inancını duymalıdır.” Hüseyin Nihal ATSIZ
* “Şerefliler taviz vermezler. Şerefin tavizi yoktur.” Hüseyin Nihal ATSIZ
* “Budur cihanda en beğendiğim meslek; sözün odun olsun hakikat olsun tek." Mehmet Akif ERSOY
* “Tekerleri dört köşe bir arabaya bindirdiler bizi, bir gidiştir gidiyoruz” Arif Nihat ASYA
* “O da bir gazi olmak istedi Fakat ona anlatmak gerekti ki, Şehit olmayı göze almayan gazi olamaz”Arif Nihat ASYA
* * “Türk bir vazife için yaratılmıştır. O vazife kâinat güzelleştiği zaman biter.” Hüseyin Nihal ATSIZ
* “Bir millet, büyümek ve iş yapabilmek için kendisinin büyük bir millet olduğu inancını duymalıdır.” Hüseyin Nihal ATSIZ
* “Şerefliler taviz vermezler. Şerefin tavizi yoktur.” Hüseyin Nihal ATSIZ
Ey Gençler!
Azınlık Vakıflarına verilen imtiyazları medya vasıtasıyla dinleyince, okuyunca Ömer Seyfettin'in 1912'de yazdığı yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Yorumu siz okuyuculara bırakıyorum
Ey bugün eski devirden kalma mekteplerin dar dershanelerindeki kuru sıralar üzerinde müstakbeli kazanmak için çalışan gençler, sizi bekleyen vazifeler pek ağırdır. Siz, bütün dünyaca siyasi ve sosyal mevcudiyeti silinmek istenen bir milleti kurtaracaksınız. Evet bütün dünyaca... Avrupalıların hilal ve haç namına yaptıkları haksızlıkları şüphesiz biliyorsunuz. Unutmayınız ki, etrafımızdaki Bulgar, Sırp, Karadağ, Yunan hükümetleri ihtizar (bekleme) dakikalarımızı beklediklerini saklamıyorlar. Rumların, Bulgarların, Sırpların Osmanlıların vatanındaki mektepleri meydanda. Oralarda şiddetli bir Türk düşmanlığı talim olunuyor ve bunu bütün dünya biliyor, gazeteler yazıyor. O halde korkmayınız (...)
Harici düşmanlarımızın kırmızı pençeleri, bu pençelerin zehirli tırnakları içimizde, kalbimizin üzerinde kımıldıyor. Ey gençler bunları siz duymuyor musunuz? Yirminci asırdaki vâsi müthiş ehlisalib (haç ehli) silahsız ve medeni hücumlarını zavallı yetim hilâle, bizim üzerimize, Osmanlı Türklüğüne tevcih ediyor; 500, 600 sene evvelki mağlubiyetlerin intikam heyecanları bugün kabarıyor ve siz ey gençler, hâlâ uyuyor musunuz?
Uyanınız, zafer için düşmanlarımızı tanımak lazımdır ve biliniz ki, bu sırada muharebeyi ordular yaparsa da muzafferiyeti asla kazanamaz. Muzafferiyet intizam ve gelişmenindir (...) Gelişme ise ilmin, fennin, edebiyatın hepimizin arasında yayılmasına bağlıdır. Ve bunları neşir için evvela lazım olan millî ve umumî bir lisandır. Milli ve tabiî bir lisan olamazsa ilim, fen, edebiyat yine bugünkü gibi bir muamma halinde kalacaktır. Asrımız gelişme asrı, mücadele ve rekabet asrıdır. (Ömer SEYFETTİN Genç Kalemler, 24 Nisan 1912)
*Raşim EKŞİ’nin ‘Türk’e ruh verenler’ yazısından
Ey bugün eski devirden kalma mekteplerin dar dershanelerindeki kuru sıralar üzerinde müstakbeli kazanmak için çalışan gençler, sizi bekleyen vazifeler pek ağırdır. Siz, bütün dünyaca siyasi ve sosyal mevcudiyeti silinmek istenen bir milleti kurtaracaksınız. Evet bütün dünyaca... Avrupalıların hilal ve haç namına yaptıkları haksızlıkları şüphesiz biliyorsunuz. Unutmayınız ki, etrafımızdaki Bulgar, Sırp, Karadağ, Yunan hükümetleri ihtizar (bekleme) dakikalarımızı beklediklerini saklamıyorlar. Rumların, Bulgarların, Sırpların Osmanlıların vatanındaki mektepleri meydanda. Oralarda şiddetli bir Türk düşmanlığı talim olunuyor ve bunu bütün dünya biliyor, gazeteler yazıyor. O halde korkmayınız (...)
Harici düşmanlarımızın kırmızı pençeleri, bu pençelerin zehirli tırnakları içimizde, kalbimizin üzerinde kımıldıyor. Ey gençler bunları siz duymuyor musunuz? Yirminci asırdaki vâsi müthiş ehlisalib (haç ehli) silahsız ve medeni hücumlarını zavallı yetim hilâle, bizim üzerimize, Osmanlı Türklüğüne tevcih ediyor; 500, 600 sene evvelki mağlubiyetlerin intikam heyecanları bugün kabarıyor ve siz ey gençler, hâlâ uyuyor musunuz?
Uyanınız, zafer için düşmanlarımızı tanımak lazımdır ve biliniz ki, bu sırada muharebeyi ordular yaparsa da muzafferiyeti asla kazanamaz. Muzafferiyet intizam ve gelişmenindir (...) Gelişme ise ilmin, fennin, edebiyatın hepimizin arasında yayılmasına bağlıdır. Ve bunları neşir için evvela lazım olan millî ve umumî bir lisandır. Milli ve tabiî bir lisan olamazsa ilim, fen, edebiyat yine bugünkü gibi bir muamma halinde kalacaktır. Asrımız gelişme asrı, mücadele ve rekabet asrıdır. (Ömer SEYFETTİN Genç Kalemler, 24 Nisan 1912)
*Raşim EKŞİ’nin ‘Türk’e ruh verenler’ yazısından
29 Ağustos 2011 Pazartesi
Bayram Tebriği
30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 89. yılını kutlar Türk Milleti'ne nice zaferler bahşetmesini yüce Allah'tan niyaz ederim.
Ayrıca Türk Dünyası'nın ve İslam Alemi'nin Ramazan Bayramı'nı en içten dileklerimle kutlar, sağlıklı, huzur dolu, başarılı günler dilerim.
Ayrıca Türk Dünyası'nın ve İslam Alemi'nin Ramazan Bayramı'nı en içten dileklerimle kutlar, sağlıklı, huzur dolu, başarılı günler dilerim.
27 Ağustos 2011 Cumartesi
Herkes Yediğinden İkram Eder
Yavuz Sultan Selim Han zamanında, İran şahı, Sultan Selim'e.kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderir. Sarayda sandık açılır. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkar. Fakat bir den pis bir koku yayılır. Dehşet bir koku, herkes burnunu tıkar. Ne olduğunu anlamaya çalışırlar ve en alttaki bohçadan insan pisliği çıkar… Yani Osmanlı'ya acayip bir hakaret!!!!!
Cihan padişahı Yavuz Sultan Selim Han emir verir; "Herkes düşünsün, buna ince bir şekilde cevap vermeliyiz"
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluy. Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatır. İçine o zamanın Osmanlı İstanbul'unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu ile kutunun en altına da ve bir satır yazıdan oluşan küçük bir pusula gönderir..
Şah sandığı açar. Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum. Anlam veremez tabii...
Osmanlı elçisi yer önce, sonra oradakilere ikram eder.
Şah kutunun içindeki pusulayı görür ve alarak o bir satırdan ibaret olan yazıyı okur:
- "Herkes yediğinden ikram eder" !!!!
Cihan padişahı Yavuz Sultan Selim Han emir verir; "Herkes düşünsün, buna ince bir şekilde cevap vermeliyiz"
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluy. Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatır. İçine o zamanın Osmanlı İstanbul'unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu ile kutunun en altına da ve bir satır yazıdan oluşan küçük bir pusula gönderir..
Şah sandığı açar. Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum. Anlam veremez tabii...
Osmanlı elçisi yer önce, sonra oradakilere ikram eder.
Şah kutunun içindeki pusulayı görür ve alarak o bir satırdan ibaret olan yazıyı okur:
- "Herkes yediğinden ikram eder" !!!!
Ülkenin Tapusunu İstediği Gibi Kullanma Yetkisi
''KHK(Kanun Hükmünde Kararname) ile diğer kamu kurum kuruluşlarının, yerel yönetimlerin ve kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarının yetkisini almakta hukuken bir sakınca görmeyen Bakanlar Kurulu, 17 Ağustos 2011 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan 648 sayılı KHK ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığına tüm ülkenin tapusunu istediği gibi kullanma yetkisi vermiştir. Bakanlar Kurulu dışında ülke kaderi üzerinde karar verecek ve karara katılacak yetkili, özerk bir kurum bırakmamaktadır.''Yapılan değişikliklerle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yeni ve olağanüstü yetkiler devredildiğini ve tanındığını öne süren TMMOB(Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanı) Mehmet Soğancı, şu görüşleri savundu:
''Bu değişikliklere göre, hiç kimse ama hiç kimse artık elindeki tapuya güvenmesin. Tapu, ister kamu kurum ve kuruluşunun, ister özel kişinin, isterse devletin hüküm ve tasarrufu altında olsun bu tapu ve araziler üzerinde istediği tasarrufu yapma yetkisi yalnızca ve yalnızca Çevre ve Şehircilik Bakanlığındadır.
1-Harita, her tür ve ölçekte çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planlarını, parselasyon planlarını ve değişikliklerini resen yapmak, yaptırmak, onaylamak, iki ay içinde yetkili idarelerce ruhsatlandırma yapılmaması halinde ruhsat ve yapı kullanma izni vermek,2-Kamu ya da özel kişilere ait taşınmazlar üzerinde yapılacak yatırımlara ilişkin 3 ay içinde onaylanmayan etüt, çevre düzeni, nazım ve uygulama planları ya da ruhsatlandırma ve yapı kullanma izinlerini vermek şeklindeki yetkiler, aslında yerel yönetimleri yetkisiz kılmakla eş anlamlıdır,” demektedir.
''Bu değişikliklere göre, hiç kimse ama hiç kimse artık elindeki tapuya güvenmesin. Tapu, ister kamu kurum ve kuruluşunun, ister özel kişinin, isterse devletin hüküm ve tasarrufu altında olsun bu tapu ve araziler üzerinde istediği tasarrufu yapma yetkisi yalnızca ve yalnızca Çevre ve Şehircilik Bakanlığındadır.
1-Harita, her tür ve ölçekte çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planlarını, parselasyon planlarını ve değişikliklerini resen yapmak, yaptırmak, onaylamak, iki ay içinde yetkili idarelerce ruhsatlandırma yapılmaması halinde ruhsat ve yapı kullanma izni vermek,2-Kamu ya da özel kişilere ait taşınmazlar üzerinde yapılacak yatırımlara ilişkin 3 ay içinde onaylanmayan etüt, çevre düzeni, nazım ve uygulama planları ya da ruhsatlandırma ve yapı kullanma izinlerini vermek şeklindeki yetkiler, aslında yerel yönetimleri yetkisiz kılmakla eş anlamlıdır,” demektedir.
Bıçaklar İliğe Dayandı!
Hangisinin suçu yok, günahı yok?Şehide, gaziye içten vahı yok Bunca yanlışından bir eyvahı yokBıçaklar iliğe dayandı artık Bülbül diller karga gibi ötmekteGaribana kanun gücü yetmekteSabır tespihini millet çekmekteBıçaklar iliğe dayandı artık Terör baş belası kan emen keneYönetenler rahmet dilerler geneMedyanın her yanı bir kuru çeneBıçaklar iliğe dayandı artık Çekiyoruz otuz yıldır acıyıŞehit verdik ana, baba, bacıyıDinden çıkardınız bizim hacıyıBıçaklar iliğe dayandı artık 09.12.2009
Allah’tan Siğil değil, “sivil” hastalığı!
İster akılsızlık deyin, ister paranoya deyin, isterseniz olur mu böyle şey deyin. Oldu işte! Bende benim bile anlayamadığım, doktorların dahi şaşırıp kaldığı bir “sivil” (“sivil” fobisi mi desem, “sivil” tercihimi desem ) hali oluştu.Nasıl diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Anlatayım:
Ramazan ayı dolayısıyla sahura kalktığımda yemek, ekmek, çay kelimesi geçtiği anda anında beynimde şimşekler çakıyor ve o anda “sivil mi” diye karşılık veriyorum. Gerçi bende eskiden beri “sivil” isteği, tercihi hat safhadaydı. Fakat bu kadar ileri gideceğini ben bile tahmin edemezdim.Evin kapısının zili çaldığında “kim o” diye sormuyor, “sivil mi o” diye soruyorum. Allah’tan karşıdan gelen cevaplarda soruma uygun geliyor. “Evet sivil.” O zaman bendeki sevinci görmeyin gitsin. Adeta çocukların şımarıklığına benziyor.
Ramazan ayı dolayısıyla sahura kalktığımda yemek, ekmek, çay kelimesi geçtiği anda anında beynimde şimşekler çakıyor ve o anda “sivil mi” diye karşılık veriyorum. Gerçi bende eskiden beri “sivil” isteği, tercihi hat safhadaydı. Fakat bu kadar ileri gideceğini ben bile tahmin edemezdim.Evin kapısının zili çaldığında “kim o” diye sormuyor, “sivil mi o” diye soruyorum. Allah’tan karşıdan gelen cevaplarda soruma uygun geliyor. “Evet sivil.” O zaman bendeki sevinci görmeyin gitsin. Adeta çocukların şımarıklığına benziyor.
Bir defasında evin meyve, sebze ihtiyaçlarını karşılamak için eşimle Cumartesi pazarına gittim. Alacağım domates, patlıcan, karpuz, soğan için satıcıya “sivil mi” diye sorduğumda yüzüme aval aval bakışını hiç unutamıyorum. Niçin öyle bakıyorsun, ‘benim her şeyin “sivil” olmasını isteme hakkım yok mu’ dedim. Hiç cevap vermedi ama başını bir sağa, bir de sola çevirdi. “Manyak bu” diye düşündü galiba.
Bendeki bu hal bununla bitmiyor. Kıyafetlerim konu olduğunda ilk tepkim “sivil mi,” hangi ayakkabını giyeceksin diye sorulduğunda da “sivil olanı” diye cevap veriyorum.
Bendeki bu hastalık bu günlerde medyanın da yardımıyla “anayasamız sivil olsun, sivil yönetim gelsin, asker ve polis de sivilleşsin” gibi düşünceler geliştirmeme sebep oldu. Anlayacağınız “süper sivil” yaşayışına tutulmuş bulunmaktayım. Benim gibisi var mı bilmiyorum. Ben her şeyin “sivil” olmasını istiyorum. Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni siviller değil ordunun kurduğunu söylüyorlar. İşte o anda benim sigortalarım atıyor. Bende sivil olmayanların kurdukları cumhuriyet yönetiminde yaşıyorum ve “sivil” hastalığına tutuluyorum. Hakikaten ben hastayım değil mi? Allah kimseye böyle bir rahatsızlık vermesin ve bana şifalar nasip etsin. Dualarınızı bekliyorum.
Teröristler Kaymakam ve asker kaçırdı
Şu anda geçim sıkıntısı ve sağlık konusunda olumsuzlukları olmayanların keyifleri gayet yerinde olsa gerk. Allah bütün insanlara huzurlu, mutlu ve güven dolu bir hayat nasip etsin. Amin… Ülkenin huzur ve güvenliğini sağlamak uğruna gece demeden gündüz demeden bölücü terör örgütü ile mücadele eden güvenlik kuvvetlerimizden Allah razı olsun. Şehitlerimize rahmet, gazilerimize acil şifalar dilerim. Yüreğimiz onlarla birlikte atmaktadır. Buna rağmen askerlerimizin terörle mücadelede karşılaştıkları zorlukları ve “mahkemelerce” açılan soruşturmaları hepimiz medyanın verdiği kadar bilmekte ve görmekteyiz. Bütün bunlar yaşanırken terör örgütünün Diyarbakır, Bingöl ve Muş’ta yol denetimleri yaparak insanlarımızı kaçırması üzerinde gerektiğince durulmamıştır ve kaçırılanların birçoğundan hâlâ haber yoktur. Bu konu ile ilgili haberi ilgilerinize sunmak istiyorum. Kaçırılanların ailelerine sabırlar diliyorum. İşimiz Allah’a kaldı…
Kaçırılanların Sayısı 12’ye çıktı Dİyarbakır’da kara yolunu kesen bölücü teröristler, Kaymakam adayı K.E. (30) ile Mardin’deki birliğinden izinli olarak memleketi Bulanık’a gitmekte için yola çıkan er A.Ç’yi yol kontrolünün ardından kaçırdı. Adam kaçırmalar durdurulmalı Bölücü, eli kanlı terör örgütü önceki gün gerçekleştirdiği olay ile son dönemde sivil asker toplam 12 kişiyi kaçırmış oldu. Daha önce de Diyerbakır’ın Lice ilçesinde yol kesip 1 astsubay başçavuş, 1 uzman çavuş 1 sağlık teknisyenini kaçıran teröristlerin önceki kaçırma olayları şöyledir:
26 Mayıs'ta: Diyarbakır’ın Hazro İlçesi Belediye Başkanı Feyzullah Mehmetoğlu’nun oğlu Fuat Mehmetoğlu, kaçırıldı.
7 Ağustos'ta: Adaklı İlçesi’ne bağlı Ferez Köyü’nde teravih namazı sonrası Bingöl’ün tanınmış işadamlarından Abdullah Tuz kaçırıldı. Sonra serbest bırakıldı.
9 Ağustos'ta: Özel bir şirkete ait Hidroelektrik Santrali (HES) Bingöl’ün Karlıova ilçesine bağlı Derinçay köyü yakınlarında basılıp,
3 iş makinesi ateşe verilErek ve 3 işçi kaçırıldı.
10 Ağustos'ta: Bingöl-Diyarbakır karayolu kesilerek 2 vatandaş kaçırıldı.
İlgililer hâlâ sessiz. Şimdi siz rahat mısınız? Kaçırılan bir yakınınız olsa ne yapardınız? (KŞ)
*13 Ağustos 2011 tarihli Medya haberlerinden
Kaçırılanların Sayısı 12’ye çıktı Dİyarbakır’da kara yolunu kesen bölücü teröristler, Kaymakam adayı K.E. (30) ile Mardin’deki birliğinden izinli olarak memleketi Bulanık’a gitmekte için yola çıkan er A.Ç’yi yol kontrolünün ardından kaçırdı. Adam kaçırmalar durdurulmalı Bölücü, eli kanlı terör örgütü önceki gün gerçekleştirdiği olay ile son dönemde sivil asker toplam 12 kişiyi kaçırmış oldu. Daha önce de Diyerbakır’ın Lice ilçesinde yol kesip 1 astsubay başçavuş, 1 uzman çavuş 1 sağlık teknisyenini kaçıran teröristlerin önceki kaçırma olayları şöyledir:
26 Mayıs'ta: Diyarbakır’ın Hazro İlçesi Belediye Başkanı Feyzullah Mehmetoğlu’nun oğlu Fuat Mehmetoğlu, kaçırıldı.
7 Ağustos'ta: Adaklı İlçesi’ne bağlı Ferez Köyü’nde teravih namazı sonrası Bingöl’ün tanınmış işadamlarından Abdullah Tuz kaçırıldı. Sonra serbest bırakıldı.
9 Ağustos'ta: Özel bir şirkete ait Hidroelektrik Santrali (HES) Bingöl’ün Karlıova ilçesine bağlı Derinçay köyü yakınlarında basılıp,
3 iş makinesi ateşe verilErek ve 3 işçi kaçırıldı.
10 Ağustos'ta: Bingöl-Diyarbakır karayolu kesilerek 2 vatandaş kaçırıldı.
İlgililer hâlâ sessiz. Şimdi siz rahat mısınız? Kaçırılan bir yakınınız olsa ne yapardınız? (KŞ)
*13 Ağustos 2011 tarihli Medya haberlerinden
26 Ağustos 2011 Cuma
Eğitim mi önemli cibilliyet(soy-sop) mi?
Padişah vezire sormuş:-Vezir! Demiş cibilliyet mi eğitim mi?-Eğitim mi önemli cibilliyet (soy-sop-mezhep) mi?-Vezir düşünmeden cevap vermiş:-Cibilliyet padişahım.Padişah memleketin her yerine tellallar çağırtmış.-Duyduk duymadık demeyin en iyi hayvan eğiticisine yüz kese altın... En iyi hayvan eğiticisi padişahın huzuruna çıkarılmış. Padişah hayvan eğiticisine sormuş:-Bir kediye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretebilirsin?-Altı ayda öğretirim padişahım.Altı ay dolmuş, huzura alınmış. Padişah:-Öğrettin mi?-Öğrettim padişahım. Saray erkânı toplanmış, kedi elinde tepsi servis yapmaya başlamış, tam vezirin önüne gelmiş; padişah yine vezire sormuş: -Vezir! Demiş. -eğitim mi önemlidir cibilliyet mi?Vezir padişahın sorusuna cevap vermeden önce cebinde hazır tuttuğu fareyi yere bırakmış. Kedi tepsiyi attığı gibi farenin peşinde koşmaya başlamış. Tabi altı aylık eğitimde boşa gitmiş.Vezir cevap vermiş.-Cibilliyet padişahım. Önüne bir fare düştüğünde, eline bir fırsat geçtiğinde, çıkarı için vatanını satmaktan, halkını harcamaktan tereddüt etmeyecek yüksek eğitimli kedilerden, Rabbimiz bu memleketi, bu milleti muhafaza kılsın.
Bulamaç Ve Eşek Adaları Kimin?
Gündelik işlerimizden ya da küçük, basit ve menfaate dayalı davranışlardan dolayı mıdır, nedir bir çok gerçeğifarketmiyoruz. Ülkemizde "aydın" denilen kişiler tarafından da görmemezlikten geliniyor. Bir ülkenin ait olduğu tarihi evraklarla kesin olan Bulamaç ve Eşek adalarına Yunanistan tarafından üç ay önce işgal edildiği ve Yunan bayrağı çekildiği bilinmesine rağmen biz ülkemizde kendi ordumuzla mücadele etmekteyiz. Her ne hikmetse bunun adını da "demokratikleşme" adı ile yutturmaya, yutturulamazsa gargara yaptırmaya çalışıyoruz. Daha önceki bir yayında Oğuz Han'ın (Mete Han) vatan topraklarına ne kadar değer verdiğini ile ilgili yazıyı yayınlamıştım. Vatan topraklarına sahip çıkmayanlar gelecekte büyük acılarla karşılaşabilirler. Bu tür umursamamazlıklar emperyalist devletler için karçırılmaz fırsatlardır. Biz neden ve nasıl bu hale geldik? Millet olma özelliğimiz dumura mı uğradı. Konu ile ilgili yazıyı aşağıdadır. Birlikte okuyalım.Yayin Tarihi 2 Haziran, 2011
Bulamaç ve Eşek Adaları Kimin?
Türkiye’ye mi, Yunanistan’a mı Ait? Mayıs 2011 başlarından itibaren Türk basınında Bulamaç ve Eşek adalarının Yunanistan tarafından işgal edildiği, adalarda yunan bayraklarının dalgalandığı haberleri yer almaktadır. Konu, Ocak 1996’da Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğinden döndüren “Kardak Krizi” ile birlikte, hukuki yönleri de ele alınarak incelenmiştir.Bu haberler özellikle de Demokrat Parti (DP) milletvekili adayları Ümit Yalım ve Bünyamin Altunelli’nin iddiaları üzerine kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yalım ve Altunelli’nin iddiasına göre Bulamaç ve Eşek daları 2004 yılından itibaren Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Emekli Kurmay Albay olan DP İstanbul 1. Bölge milletvekili adayı Ümit Yalım, tezini “Bu iki ada 1549 yılında Türk egemenliğine girmiş ve 462 yıldır Türk egemenliğinde olan adalardır!”[1] ifadeleriyle savunmaktadır.Doç. Dr. Celalettin YavuzTÜRKSAM Başkan Yardımcısı
Bulamaç ve Eşek Adaları Kimin?
Türkiye’ye mi, Yunanistan’a mı Ait? Mayıs 2011 başlarından itibaren Türk basınında Bulamaç ve Eşek adalarının Yunanistan tarafından işgal edildiği, adalarda yunan bayraklarının dalgalandığı haberleri yer almaktadır. Konu, Ocak 1996’da Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğinden döndüren “Kardak Krizi” ile birlikte, hukuki yönleri de ele alınarak incelenmiştir.Bu haberler özellikle de Demokrat Parti (DP) milletvekili adayları Ümit Yalım ve Bünyamin Altunelli’nin iddiaları üzerine kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yalım ve Altunelli’nin iddiasına göre Bulamaç ve Eşek daları 2004 yılından itibaren Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Emekli Kurmay Albay olan DP İstanbul 1. Bölge milletvekili adayı Ümit Yalım, tezini “Bu iki ada 1549 yılında Türk egemenliğine girmiş ve 462 yıldır Türk egemenliğinde olan adalardır!”[1] ifadeleriyle savunmaktadır.Doç. Dr. Celalettin YavuzTÜRKSAM Başkan Yardımcısı
Ezan Sesi
Biz sensiz olamayız hiçbir zamanHep göklerimizde kal ezan sesiDünya batağında şu gönlümüzeNurlu ışığını sal ezan sesi Her kalbe işlenen ilâhi inciYaşarız duydukça candan sevinciEzelden rakipsiz, eşsiz, birinciAltın madalyayı al ezan sesi O ahengi duyan, kapan övünsünAllah’a kul olup tapan övünsünİlâhî besteni yapan övünsünMümin gönüllere dal ezan sesi Her zaman her yerde, dünyada bir deLidersin müzikte, sözde, şiirdeÂlem tespih eder her bir tekbirdeSemavi âlemden bal ezan sesi 13.02.1994
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)´den Güzel Sözler
* "Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, komşusuna eziyet etmesin."
* "Ahir zamanda pek az bulunan şey, güvenilecek kardeş ve helal yoldan kazanılan paradır."
* "Amellerin en hayırlısı sevdiğini Allah için sevmek buğzettiğine de Allah için buğzetmektir.
* "Bilgisizler içinde bir bilgili, ölüler içinde bir diridir."
* "Başkalarının kusurlarından bahsetmek istediğin vakit, kendi kusurlarını hatırla. o zaman başkalarının kusurlarıyla alakadar olmaya hakkının olmadığını hatırlarsın. "
* "Bela insanın diline bağlıdır. bir kimse bir şeyi “yapmam” dedi mi, şeytan her işini bırakıp onu yaptırana kadar uğraşır. "
* "Bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi miras bırakamaz. "
* "Cihad, kıyamet gününe kadar geçerli bir emirdir."
* "Cihadın en faziletlisi zalim sultan katında hakkı söylemektir."
* "Ahir zamanda pek az bulunan şey, güvenilecek kardeş ve helal yoldan kazanılan paradır."
* "Amellerin en hayırlısı sevdiğini Allah için sevmek buğzettiğine de Allah için buğzetmektir.
* "Bilgisizler içinde bir bilgili, ölüler içinde bir diridir."
* "Başkalarının kusurlarından bahsetmek istediğin vakit, kendi kusurlarını hatırla. o zaman başkalarının kusurlarıyla alakadar olmaya hakkının olmadığını hatırlarsın. "
* "Bela insanın diline bağlıdır. bir kimse bir şeyi “yapmam” dedi mi, şeytan her işini bırakıp onu yaptırana kadar uğraşır. "
* "Bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi miras bırakamaz. "
* "Cihad, kıyamet gününe kadar geçerli bir emirdir."
* "Cihadın en faziletlisi zalim sultan katında hakkı söylemektir."
Al Elimi, Erik Hırsızları
AL ELİMİ
Bir Kayserili boğulmak üzeredir. Onu kurtarmak isteyenler “elini ver” derler. Kayserili vermeyi sevmez ve elini vermez. Kayseriliyi kurtarmak isteyen diğer biri ona “al elimi” der. Kayserili adamın elini alır ve kendini kurtarır.
Kayserili vermeye alışık değildir.
****
ERİK HIRSIZLARI
Bünyan’da yukarı bahçelerde erik hırsızlamaya giden iki kişi, yanlışlıkla ceviz ağacına çıkmışlar. Erik zannederek cevizleri koyunlarına doldurmuşlar. Tenha bir yerde içlerinden biri erik niyetine cevizi dişlemiş ki zehir gibi...
Karanlıkta elindeki nesneye bakıp şöyle demiş:
Endamın erik
Yördemin erik
E kökü batasıca
Avılar mı çalık
(Şahinde Bürüngüz'den)
Bir Kayserili boğulmak üzeredir. Onu kurtarmak isteyenler “elini ver” derler. Kayserili vermeyi sevmez ve elini vermez. Kayseriliyi kurtarmak isteyen diğer biri ona “al elimi” der. Kayserili adamın elini alır ve kendini kurtarır.
Kayserili vermeye alışık değildir.
****
ERİK HIRSIZLARI
Bünyan’da yukarı bahçelerde erik hırsızlamaya giden iki kişi, yanlışlıkla ceviz ağacına çıkmışlar. Erik zannederek cevizleri koyunlarına doldurmuşlar. Tenha bir yerde içlerinden biri erik niyetine cevizi dişlemiş ki zehir gibi...
Karanlıkta elindeki nesneye bakıp şöyle demiş:
Endamın erik
Yördemin erik
E kökü batasıca
Avılar mı çalık
(Şahinde Bürüngüz'den)
24 Ağustos 2011 Çarşamba
Efendim Lenin’i mi Getireyim
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki yıllarda Rusya’ya turist olarak gelen bir Amerikalı bir ayakkabıcıya gider. “Ayakkabı var mı” diye sorar. Ayakkabıcı “yok” der. Amerikalı; “ayakkabı olsaydı kaç dolar ederdi” diye sorar. Ayakkabıcı “50 dolar” der. Amerikalı bir 100 dolar çıkarır ayakkabıcıya verir. Ayakkabıcıda hemen bir ayakkabı çıkararak Amerikalıya verir. Amerikalı oradan bir kürkçüye geçer. Kürkçüye,”kürk var mı?”Diye sorar. Kürkçü “yok” deyince, “olsaydı ne kadar olurdu” der. Kürkçü; “500 dolara olurdu” der. Amerikalı çıkarır 1000 dolar verir. Kürkçü hemen bir kürk getirerek Amerikalıya verir. Oradan ayrıldıktan sonra Amerikalı saatine bakar. Uçağın kalkmasına daha çok vakit var. Gelmişken bir de Lenin’in mozolesine gideyim diye düşünür ve gider. Lenin’in mezarına vardığında asker Amerikalıyı durdurur. Şu anda öğle vakti, yasak” der. Amerikalı; “yasak yokken giriş ücreti ne kadardı” diye sorar. Asker; “yasak yokken ücretsizdi” der. Amerikalı bir 100 dolar çıkarıp Rus askerine uzatır. Asker önce 100 dolara bir bakar ve sonra alır ve hazır ola geçerek; “Efendim Lenin’i mi getireyim, siz mi gidersiniz” der.
Utanmazlara bak' Lütfen okuyun!
Yeniçağ gazetesi yazarı Selcan TAŞÇI'nın basından seçtikleri PKK mayınlı pusu kuruyor... Kolu, bacağı gövdeden, evladı anadan, babayı yavrusundan ayırıyor... Bunlar hâlâ “açılımı kapatmayalım” diyor. Ay-yıldıza sarılı tabutlar geçit töreni yaparken, hiç utanmadan bunu yazabildiğinize göre, kalp yerine taş mı taşıyorsunuz bedeninizde?
Operasyonları tetikleyen bu süreç, sivil inisiyatifleri zayıflatmamalı. TBMM’nin açılacağı 1 Ekim, barışın miladı olmalı.
Derya Sazak / Milliyet
Bize düşen, bıçak kemiğe dayandığı anda bile sabırlı ve tahammüllü davranmak.
Mümtaz’er Türköne / Zaman
AK Parti iktidarını da pusuya düşürerek mayınlamak isteyen sinsi ve kanlı iradeye karşı (...) savaş lobisini duvara dayayacak barış atağına kalkılamaz mı?
Mehmet Altan / Star
“Şiddete misliyle karşılık” gündemde; ama bu denenmiş ve başarısızlığı hüsranla tescillenmiş bir yöntem...
Oysa açılım, denenmemiş olandı.
Can Dündar / Milliyet
Soğukkanlılık en çok devletin sorumluluğudur ve böylesine hassasiyetin en yüksek olduğu zamanlarda gerekir. Hükümet (...) demokratik enstrümanları da devrede tutmalıdır.
Mustafa Karaalioğlu / Star
Devletin isterse, ezip geçebilecek gücü olduğu konusunda kuşku yok ama genç insan cenazeleri ve öfkenin daha fazla bilenmesini yeniden göze almak mümkün değil, olmamalı.
Nuray Mert / Milliyet
Artan şehitler, heyecana kapılıp muhatap olduğumuz sorunun gerçek yüzünü unutturmasın...
Fehmi Koru Star
Operasyonları tetikleyen bu süreç, sivil inisiyatifleri zayıflatmamalı. TBMM’nin açılacağı 1 Ekim, barışın miladı olmalı.
Derya Sazak / Milliyet
Bize düşen, bıçak kemiğe dayandığı anda bile sabırlı ve tahammüllü davranmak.
Mümtaz’er Türköne / Zaman
AK Parti iktidarını da pusuya düşürerek mayınlamak isteyen sinsi ve kanlı iradeye karşı (...) savaş lobisini duvara dayayacak barış atağına kalkılamaz mı?
Mehmet Altan / Star
“Şiddete misliyle karşılık” gündemde; ama bu denenmiş ve başarısızlığı hüsranla tescillenmiş bir yöntem...
Oysa açılım, denenmemiş olandı.
Can Dündar / Milliyet
Soğukkanlılık en çok devletin sorumluluğudur ve böylesine hassasiyetin en yüksek olduğu zamanlarda gerekir. Hükümet (...) demokratik enstrümanları da devrede tutmalıdır.
Mustafa Karaalioğlu / Star
Devletin isterse, ezip geçebilecek gücü olduğu konusunda kuşku yok ama genç insan cenazeleri ve öfkenin daha fazla bilenmesini yeniden göze almak mümkün değil, olmamalı.
Nuray Mert / Milliyet
Artan şehitler, heyecana kapılıp muhatap olduğumuz sorunun gerçek yüzünü unutturmasın...
Fehmi Koru Star
‘Bağımsız Kurum’ların bağımsızlıkları kaldırılmış
Bundan hangi vatandaşın haberi var. İşte biz böyle demokratikleşiyoruz. Vatana, millete hayırlı uğurlu olsun !
Milliyet gazetesinden Güngör Uras'ın yazısı
Torba kanunun satır aralarına sıkıştırılan madde ile 10 “Bağımsız Kurum”un bağımsızlıkları kaldırıldı:
1- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
2- Telekomünikasyon Kurumu,
3- Sermaye Piyasası Kurulu,
4- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
5- Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu,
6- Kamu İhale Kurumu,
7- Rekabet Kurumu,
8- Şeker Kurumu,
9- Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu,
10- Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu.
Sayın okuyucularım, mahkemelerin, üniversitenin, silahlı kuvvetlerin bile Hükümete bağımlı hale getirilmesinden sonra bu 10 bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurula zaten gerek kalmamıştı. Karar vatana millete hayırlı olsun.
***
Kanun yapmanın bir tekniği, usulü vardır. Kanun halk için yapılır. Halk kanunu bilecek ki, kanuna uygun hareket edecek. Kanunda tek bir konu işlenir, kanun tek bir başlık altında yayınlanır. Kanun TBMM’nde komisyonlardan geçer, tartışılır. Milletvekilleri, muhalefet partileri görüş belirtir. Oylama yapılır. Olan bitenden halkın haberi olur. Şimdilerde KHK yetkisi alan iktidarlar, kendi kendilerine kanunlar yapıyor, kanunları değiştiriyor. Resmi Gazete’yi okuyan, yayınlan metinlerin içinden çıkabilen olur ise durumdan haberdar olabiliyor. Açıkçası: Sürprizzz... Sürprizzz!
Torba KHK’lar halk için çıkarılmıyor. Yöneticilerin yetkilerini artırmak, sorumluluklarını yok etmek için çıkarılıyor.
“Sen kanuna uyamıyorsan, değiştir kanunu. Kanun sana uysun” kapısının açılması çok, hem de çok tehlikelidir.
Milliyet gazetesinden Güngör Uras'ın yazısı
Torba kanunun satır aralarına sıkıştırılan madde ile 10 “Bağımsız Kurum”un bağımsızlıkları kaldırıldı:
1- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
2- Telekomünikasyon Kurumu,
3- Sermaye Piyasası Kurulu,
4- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
5- Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu,
6- Kamu İhale Kurumu,
7- Rekabet Kurumu,
8- Şeker Kurumu,
9- Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu,
10- Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu.
Sayın okuyucularım, mahkemelerin, üniversitenin, silahlı kuvvetlerin bile Hükümete bağımlı hale getirilmesinden sonra bu 10 bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurula zaten gerek kalmamıştı. Karar vatana millete hayırlı olsun.
***
Kanun yapmanın bir tekniği, usulü vardır. Kanun halk için yapılır. Halk kanunu bilecek ki, kanuna uygun hareket edecek. Kanunda tek bir konu işlenir, kanun tek bir başlık altında yayınlanır. Kanun TBMM’nde komisyonlardan geçer, tartışılır. Milletvekilleri, muhalefet partileri görüş belirtir. Oylama yapılır. Olan bitenden halkın haberi olur. Şimdilerde KHK yetkisi alan iktidarlar, kendi kendilerine kanunlar yapıyor, kanunları değiştiriyor. Resmi Gazete’yi okuyan, yayınlan metinlerin içinden çıkabilen olur ise durumdan haberdar olabiliyor. Açıkçası: Sürprizzz... Sürprizzz!
Torba KHK’lar halk için çıkarılmıyor. Yöneticilerin yetkilerini artırmak, sorumluluklarını yok etmek için çıkarılıyor.
“Sen kanuna uyamıyorsan, değiştir kanunu. Kanun sana uysun” kapısının açılması çok, hem de çok tehlikelidir.
Hz. Kur'an
Granitten de sert kat kat olsa daSiler, gönüldeki her pası Kur-anNice etkilerden rengi solsa daKalplerin en gözde cilası Kur'an Müminin kalbinde ilâhî çiçekAklı olan için budur tek gerçekİki cihanda da en geçerli çekİlâhî şerbetin Hak tası Kur'an Hücre de, beden de, hatta her candaAllah (cc) adı kalpte, nabızda, kandaBeş vakit yaşanır o şevk ezandaKâinatın kutsal yasası Kur'an Bu, öyle bir aşk ki gitgide artarKör karanlıkları bir anda yırtarEn hassas terazi, ameli tartarMahşerde, mizanın okkası Kur'an Yaratılmışların almaz mı aklı?Her mümine açık, billûrdan paklıBağrında nadide değerler saklıRabbin ibret dolu kale’si Kur'an Granitten de sert kat kat olsa daSiler, gönüldeki her pası Kur'anNice etkilerden rengi solsa daKalplerin en gözde cilası Kur'an 10.03.1993
23 Ağustos 2011 Salı
Ağa ve Marabası
Zurnada peşrev teşbihte hata olmaz. Köyün ağası yanına marabasını alıp traktörüyle kasabaya gidiyormuş. Yolda ağanın aklına marabayla alay etmek gelmiş. Yolun kıyısındaki tezeğin yanında traktörü durdurmuş;"Ulan maraba" demiş" Şu tezeği görüyor musun?"Maraba; "Görüyorum ağam" demiş."Şu tezeği yersen bu traktör senin"Maraba şaşırmış.Ağa;"Gerçekten" demiş. "Ye tezeği, al traktörü"Maraba, tezeği yemiş. Traktörün anahtarlarını almış, direksiyona geçmiş. Ağanın canı fena halde sıkılmış. Kasabaya kadar tek kelime etmemiş, asık suratla yan tarafta oturmuş.Akşam dönüş yolunda, maraba bakmış ağanın alnında şimşekler çakıyor, gözleri kapkara… Ürkmüş. Bu ağa bu traktörü bana yar etmez, acısını kat kat çıkartır, bir de köyde tezeği yedirdiğimi anlatırsa milletin ağzına düşerim, rezilliğin bini bir para diye düşünüyormuş.Bu iş böyle kalmaz diyerek, yol kenarındaki bir tezeğin yanında durmuş."Ağam" demiş. "Senin canın sıkkın. Benim de içime sinmedi bu iş. Ye şu tezeği , traktörü geri al."Ağanın suratı buruşmuş. Ama köye, traktörü kaptırmış ve direksiyonda maraba, kendi arka tarafta dönmek de fena halde canını sıkıyor, çözüm bulmaya çalışıyormuş.İstemeye istemeye aşağı inmiş, tezeği yemiş. Traktörü geri almış yeniden direksiyona geçmiş.Tam köye yaklaşırken ağa marabaya dönmüş."Ulan maraba" demiş.Maraba:"Buyur ağam" demiş."Biz köyden çıkarken bu traktör kimindi?""Senindi ağam""Direksiyonda kim vardı?""Tabii ki sen ağam""Pekii şimdi bu traktör kimin?""Elbette senin ağam""Direksiyonda kim var?""Tabii ki, sen varsın ağam"Ağa birkaç günlük sakalını kaşımış. Kasketini çıkartıp mendiliyle kafasındaki teri silmiş ve marabaya dönmüş:"Öyleyse biz bu b.ku neden yedik?"
Ben Arapların Sağdan Okuduğunu Bilmiyordum
Bir Coca Cola (Koka Kola) pazarlamacısı kola pazarlamak için Orta doğuya gider. Kendine çok ama çok güvenmektedir. Tanıtım amacıyla afişler yaptırır. Birinci afişte bir Arap çölde sürünmektedir. İkinci afişte sürünen adamın bir kola kutusu bulduğunu anlatan bir resim vardır. Üçüncü afişte ise adam kolayı içerken ayağa kalkmaktadır. Pazarlamacı, sürünen bir adamın kola kutusunu bulup, içindeki kolayı içtiğinde nasıl canlandığını afişlerde anlatmak istediğini söylemiştir. Fakat kola satışlarında hiç artış olmamıştır. Dostları; “çok güzel hazırlamışsın nasıl başaramadın” diyerek hayretlerini belirtmişlerdir. Pazarlamacı; “ Ben Arapların sağdan okuduğunu bilmiyordum. Afişlerimi yanlış hazırlamışım” der.
22 Ağustos 2011 Pazartesi
Ezan-ı Muhammed-i
Uyanırız her gün -yarı ölü- uykudanKalbe nur damlası akseder sudanNefis sende kurtul dipsiz kuyudanEzan-ı Muhammed-i ile… Secdeye kapanır dağlar ve taşlarGün boyu tespihte, zikirde kuşlarBir günde beş vakit çağrıdır başlarEzan-ı Muhammed-i ile… Bu aşk ile erir gönüllerde karBu aşk gönülleri kavurur yakarİman seli Hak deryasına akarEzan-ı Muhammed-i ile… İman müminlerde sarsılmaz onurNurlu gönüllerde hatim okunurYeni doğanların adları konurEzan-ı Muhammed-i ile… Yokları yok eder, kalmaz ki yoklukKaybolur bedende, ruhta soğuklukMuhammed aşkıyla dolar mutlulukEzan-ı Muhammed-i ile… 28.05.1987
Kıble, bilgi, geçmiş, gençlik,yüz, ve millet
* “Zahidin kıblesi, lütuf, kerem sahibi Allah'tır. Tamahkârın kıblesi ise altın torbasıdır.” Mevlana * “Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.” Mevlana * "Bir millete, geçmişini unutturmak, onu yok etmenin ilk şartıdır." Hüseyin Nihal ATSIZ * "Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın." Hüseyin Nihal ATSIZ * "Artık ikiyüzlüleri sevmeye başladım Çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım." Mehmet Akif ERSOY * “Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz.” Mehmet Akif ERSOY
Tilkinin Kurda dersi
Aslanla kurt arkadaş olmuşlar. Açlıktan kıvranırken ovada otlayan bir at görmüşler. Tepenin üstünden atı seyreden aslan kurda dönüp sormuş: “Gözlerim kızardı mı?” “Evet!”“Kuyruğum dikildi mi?” “Evet!” “Tüylerim diken diken oldu mu?” Kurt yine “evet” deyince Aslan yıldırım gibi saldırıp atı yere devirmiş. İki arkadaş kendilerine ziyafet çekmiş. Bir zaman sonra aynı kurt tilkiyle dolaşmaya çıkmış. Karınları iyice açıkmış. Tam o sırada ovada otlayan bir at görmüşler ve kurdun aklına önceki olay gelmiş ve tilkiye sormuş; “Gözlerim kızardı mı?” “Yooo!” demiş tilki. “Kuyruğum dikildi mi?” “Hayır!” “Peki, tüylerim diken diken oldu mu?” “Olmadı!” diyerek gördüğü gerçeği söylemiş tilki. Duyduklarına bozulmuş kurt; “Evet desene!” diye kükremiş. Tilki bakmış pabuç pahalı, çaresiz “Evet, evet!” demiş. Marifetin, tilkiden duyacağı “Evet!”lerde olduğunu sanan kurt hışımla atın üzerine saldırmış. Saldırmış saldırmasına da, ömrünün en sıkı ve en güçlü çiftesini yemiş! Tilki cansız halde ve pestil gibi önüne yığılan kurdun başında ona uzun uzun bakmış ve demiş ki: “Hah işte! Şimdi gözlerin kızardı, kuyruğun dikildi ve tüylerin diken diken oldu!”
Türk Milleti Neden?
Beklenen gür sesin duyulsun artıkNiçin kör düğümü çözemiyorsun?Sabrın bu kadarı bunaltır seniYurdunu rahatça gezemiyorsun Farkında olmadan aşınmaktasın Öyle dalgınsın ki kaşınmaktasın(!) Dikkat; yalnızlığa taşınmaktasın! Geleceği çabuk sezemiyorsun Senin erkek sesin demiri biçerSen istersen her şey hazır ola geçerAdındır hürriyet kalmazsın naçarHainleri hâlâ dizemiyorsun Yanılıp şaşıp ta koklama eter Aç gözünü tek tek incele yeter Olmasın yarınlar bu günden beter Batı denizinde yüzemiyorsunBir terbiye edebilsem donsuzuGetirmek amacım sana sonsuzuKendini, yurdunu satan kansızıBir kalemde olsun çizemiyorsun Bilirim çizmeyi aşmamak lazım Mevsimi gelmeden taşmamak lazım Sendeki bu sabra şaşmamak lazım Lakin pislikleri süzemiyorsunSöküp at içinden asalaklarıSende hak, adalet, insan haklarıSeferber ederek gönlü paklarıGençliği özünle bezemiyorsun Senin Mohaç, Varna, Çaldıranın var Malazgirt’te yiğit Alparslan’ın var Çanakkale denen bir destanın var Neden mikropları ezemiyorsun?Uyan artık uyan, bitsin bu yasınÇelikten gövdende kalmasın pasınDaha atmadı mı kafanda tasın?Ne zamandır destan yazamıyorsun… 24.12.1993
(Devamı)Terörün Dünü...
1988-89 yılları bölücü terör örgütünün doğulu vatandaşlarımızdan oğullarından birini vermesini ya da 100.000 TL ödemsini itediği zamanlar. Bu olay Tarsus'un Bahçe Mahallesi'nde 100 Yıl İlköğretim Okulu yolu üzerinde iki katlı bir evde vukubulmuştur. Halk bunu bimektedir. Fakat henüz devletimiz bir önlem almadığı için güvenlik kuvvetleri tarafından bilinmemektedir. Şikayette bulunan da olmamış. Aile oğlunu vermek istememiş. O zaman tarih bir verilmiş ve o tarihte paranın hazırlanması istenmiş. Ailede para da yokmuş. Ne yapacağını şaşırmış. O çevrede oturan doğulu vatandaşlar bir araya gelmişler. Paranın çok olduğunu bunun biraz indirilmesini talep etmişler. Ancak 70.000 TL'ye anlaşmışlar ve oğlunu terör örgütüne vermekten kurtulmuşlar.
Yine aynı yıllarda Tarsus Girne Mahallesi'nde bir kahvehanede garson olarak çalışan ve doğulu olan Cumali.... biz memleketi terör örgütü yüzünden terk ettik demiş. 9 kardeş olduklarını babalarından birini kendilerine vermesini iştemişler. Ya da para demişler. Ne oğlunu ne de parayı veremiyeceği için babası çocuklarınıda alarak eveini, barkını terk etmiş. Bunları Cumali çevresindek güvendiği arkadaşlara anlatmış. Yine devetin güvenlik kuvvetlerinin hiç birşeyden haberi olmamış.
Bu defa yıl 1996-97. Yine Tarsus'un Kavaklı Mahallesi'nde oturmakta olan doğulu vatandaşlardan bir ailenin çocukları yani kardeşler birbirleri ile kavga etmişler. Daha sonra kavganın sebebi anlaşılmış. Kardeşlerden biri devletin tarfını tutuyormuş Diğerleri babaları ile birlikte terör örgütünden yanaymış. Neticede devlet tarafını tutan kardeş kendilerine ait olan dükkandan çıkarılmış ve "bundan sonra ne halin varsa gör "diyerek aileden dışlanmış.
Bu yıllarda aynı mahallede terör örgütüne para toplayanların olduğu, yeşil kartlılar tarafından ilaçlar yazdırılarak terör örgütüne götürüldüğü halk içerisinde söylenmekteymiş.
Bütün bu olayların doğulu vatandaşların kalabalık olarak yaşadıkları mahallelerde olduğu söylenmiştir.
Gelelim bu güne... Bu günde bu gibi konularda önlemler alınmamakta, bütün vatandaşlar sokakta, evinde terör örgütünün korkusunu yaşamaktadır. Bir doğulu vatandaşın gazetelerde yayınlanan sözlerinde belirttiği gibi; "devletin istediğini yapmazsam devlet en fazla hapseder, Terörö örgtünün istediğini yapmassam soyumu bırakmaz!" Bunun için onların dediklerini yapmaktayım diye belirttiği görülmüştür.
Bu ve benzeri olabilecek olaylara karşı devletin güvenlik ve istihbarat birimleri nasıl bir önlem almaktadırlar. Bu güne kadar alınmayan önblemlerin ne zamana kadar alınacağı ise meçhuldür:
Bir an önce önlemler alınmalı ve bölücü terör örgütü temizlenmelidir. Konunun ciddiyetini hâlâ fark edemeyen vekillerimizin olduğu bilinmekte, bir grup ise meclise gelmemekte direnmektedir. Bu gidişle işimiz yalnız ve ancak Allah'a kalmıştır. Allah yar ve yardımcınız olsun! Amin...
Yine aynı yıllarda Tarsus Girne Mahallesi'nde bir kahvehanede garson olarak çalışan ve doğulu olan Cumali.... biz memleketi terör örgütü yüzünden terk ettik demiş. 9 kardeş olduklarını babalarından birini kendilerine vermesini iştemişler. Ya da para demişler. Ne oğlunu ne de parayı veremiyeceği için babası çocuklarınıda alarak eveini, barkını terk etmiş. Bunları Cumali çevresindek güvendiği arkadaşlara anlatmış. Yine devetin güvenlik kuvvetlerinin hiç birşeyden haberi olmamış.
Bu defa yıl 1996-97. Yine Tarsus'un Kavaklı Mahallesi'nde oturmakta olan doğulu vatandaşlardan bir ailenin çocukları yani kardeşler birbirleri ile kavga etmişler. Daha sonra kavganın sebebi anlaşılmış. Kardeşlerden biri devletin tarfını tutuyormuş Diğerleri babaları ile birlikte terör örgütünden yanaymış. Neticede devlet tarafını tutan kardeş kendilerine ait olan dükkandan çıkarılmış ve "bundan sonra ne halin varsa gör "diyerek aileden dışlanmış.
Bu yıllarda aynı mahallede terör örgütüne para toplayanların olduğu, yeşil kartlılar tarafından ilaçlar yazdırılarak terör örgütüne götürüldüğü halk içerisinde söylenmekteymiş.
Bütün bu olayların doğulu vatandaşların kalabalık olarak yaşadıkları mahallelerde olduğu söylenmiştir.
Gelelim bu güne... Bu günde bu gibi konularda önlemler alınmamakta, bütün vatandaşlar sokakta, evinde terör örgütünün korkusunu yaşamaktadır. Bir doğulu vatandaşın gazetelerde yayınlanan sözlerinde belirttiği gibi; "devletin istediğini yapmazsam devlet en fazla hapseder, Terörö örgtünün istediğini yapmassam soyumu bırakmaz!" Bunun için onların dediklerini yapmaktayım diye belirttiği görülmüştür.
Bu ve benzeri olabilecek olaylara karşı devletin güvenlik ve istihbarat birimleri nasıl bir önlem almaktadırlar. Bu güne kadar alınmayan önblemlerin ne zamana kadar alınacağı ise meçhuldür:
Bir an önce önlemler alınmalı ve bölücü terör örgütü temizlenmelidir. Konunun ciddiyetini hâlâ fark edemeyen vekillerimizin olduğu bilinmekte, bir grup ise meclise gelmemekte direnmektedir. Bu gidişle işimiz yalnız ve ancak Allah'a kalmıştır. Allah yar ve yardımcınız olsun! Amin...
Şehidin Vasiyeti
Şanla, şanla dalgalan al bayrağım göklerdeHainlik, şerefsizlik bulaşmasın bir ferdeKanımın bir zerresi kalmasın asla yerdeBiliniz hesabını soracağım mahşerde!
Hainliği gör, duy, bil, tanı, sen de gayret et!Dün gibi, esareti bütün gücünle reddetUğruna feda ettim gençliğimi ey millet!Biliniz hesabını soracağım mahşerde!
Bedeli para ile ölçülür mü vatanın?Hakkı yok mudur sence bunca şehit yatanın?Haddini bildirmezsen sende Türk’e çatanınBiliniz hesabını soracağım mahşerde!
Unutma, uyanık ol yıllar önce olanaYutturmak istiyorlar kanma büyük yalanaBenim gibi, dikkat et ülkedeki talanaBiliniz hesabını soracağım mahşerde!
Terörün başı belli, müzakere edildiEşkıya soyluların ayağına gidildiTürk’ün eşsiz vefası yine inkâr edildiBiliniz hesabını soracağım mahşerde!
Kanım yerde kalmasın, dedim ya duyan var mı?İnsanca yaşamaya hukuka uyan var mı?Tüyü bitmemişlerin hakkını yiyen var mı?Biliniz hesabını soracağım mahşerde!
Esaretin gözünde kale gibi dururumHak, hukuk, adaleti, hürriyeti solurumTekrar gelsem dünyaya yine şehit olurumBiliniz hesabını soracağım mahşerde!
Bağırıp çağırmanın faydası oldu mu hiçAdam olur mu alçak, kan ile beslenen piç?Herkes bilsin yaşlılar birde bebekler hariçBiliniz hesabını soracağım mahşerde!
03.04.2011
Hainliği gör, duy, bil, tanı, sen de gayret et!Dün gibi, esareti bütün gücünle reddetUğruna feda ettim gençliğimi ey millet!Biliniz hesabını soracağım mahşerde!
Bedeli para ile ölçülür mü vatanın?Hakkı yok mudur sence bunca şehit yatanın?Haddini bildirmezsen sende Türk’e çatanınBiliniz hesabını soracağım mahşerde!
Unutma, uyanık ol yıllar önce olanaYutturmak istiyorlar kanma büyük yalanaBenim gibi, dikkat et ülkedeki talanaBiliniz hesabını soracağım mahşerde!
Terörün başı belli, müzakere edildiEşkıya soyluların ayağına gidildiTürk’ün eşsiz vefası yine inkâr edildiBiliniz hesabını soracağım mahşerde!
Kanım yerde kalmasın, dedim ya duyan var mı?İnsanca yaşamaya hukuka uyan var mı?Tüyü bitmemişlerin hakkını yiyen var mı?Biliniz hesabını soracağım mahşerde!
Esaretin gözünde kale gibi dururumHak, hukuk, adaleti, hürriyeti solurumTekrar gelsem dünyaya yine şehit olurumBiliniz hesabını soracağım mahşerde!
Bağırıp çağırmanın faydası oldu mu hiçAdam olur mu alçak, kan ile beslenen piç?Herkes bilsin yaşlılar birde bebekler hariçBiliniz hesabını soracağım mahşerde!
03.04.2011
21 Ağustos 2011 Pazar
Alman Profesör (Naumark)'ün İtirafı
İstanbul Üniversitesi'nde öğretim üyesi Alman asilli Profosör. Naumark ile bir kısım talebesi Boğaziçinde geziye çıkarlar.
Talebelerden biri Profosör Naumark'a su soruyu sorar:
- Avrupa bizi neden sevmez hocam ? prof. Naumark su cevabi verir:
- Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupalı Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir. Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine gelince:
1. Müslüman olduğunuz için sevmez. Ama faraza laik söyle dursun, Hıristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam eder.
2.Sizler farkında değilsiniz ama onlar su gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türk çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.
3. Avrupa’nın pazarı idiniz. Simdi Avrupayı pazar yapmaya başladınız.
4. En az 400 yıl Avrupa'da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.
5. Selçuklular Anadolu'yu, Osmanlılar ise orta Avrupa ve Balkanları Haçlı ordusuna mezar ettiler.
6. Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek hakimiyet sağladılar. Önce ahlaki değerlerinizi yıpratmaya başladılar giyiminizden yaşantınıza kadar sonra kendi içinizde sizi bölmeye başladılar A-B-C-D gibi
7. Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydiler, İslamiyet bugün belki sadece Hicaz'da varlığını devam ettirirdi, Kaldı ki Vahhabiliği kuranlar da, İngiliz Dominyon Bakanlığı'nın adamlarıdır. Batı her yerde İslamiyeti, sapık inançlara kanalize etti. Ama Osmanlı, Asr-i Saadet'i devam ettirdi.
8. Kilise size kin kusmaktadır. Ve sebepleri yukarıdadır.
9. Ben Türkiye'ye geldiğimde 2 üniversiteniz vardı, simdi 19 üniversiteniz var. (O tarihte öyle idi simdi ise çok daha fazla.) Osmanlı zamanında ise her yerde bir medrese vardı tarihinize bakın her medresede bilim eğitimi vardı. İlk denizaltını Osmanlı'nın yaptığını çoğunuz bilmiyorsunuzdur belki de, ama Avrupa bunu biliyor.
10. Sizler, gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupanın refahı ve medeniyeti yıkılır. Ama sizde bunun olması bu şartlarda çok zor.
11. Yine sizler, Avrupa'nın tarihi düşmanısınız ve daima düşman olarak kalacaksınız."
Evet, almasını bilene ders ve ibretlerle dolu bir itirafname.
Türk Tarihi Dergisi'nden
Talebelerden biri Profosör Naumark'a su soruyu sorar:
- Avrupa bizi neden sevmez hocam ? prof. Naumark su cevabi verir:
- Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupalı Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir. Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine gelince:
1. Müslüman olduğunuz için sevmez. Ama faraza laik söyle dursun, Hıristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam eder.
2.Sizler farkında değilsiniz ama onlar su gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türk çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.
3. Avrupa’nın pazarı idiniz. Simdi Avrupayı pazar yapmaya başladınız.
4. En az 400 yıl Avrupa'da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.
5. Selçuklular Anadolu'yu, Osmanlılar ise orta Avrupa ve Balkanları Haçlı ordusuna mezar ettiler.
6. Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek hakimiyet sağladılar. Önce ahlaki değerlerinizi yıpratmaya başladılar giyiminizden yaşantınıza kadar sonra kendi içinizde sizi bölmeye başladılar A-B-C-D gibi
7. Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydiler, İslamiyet bugün belki sadece Hicaz'da varlığını devam ettirirdi, Kaldı ki Vahhabiliği kuranlar da, İngiliz Dominyon Bakanlığı'nın adamlarıdır. Batı her yerde İslamiyeti, sapık inançlara kanalize etti. Ama Osmanlı, Asr-i Saadet'i devam ettirdi.
8. Kilise size kin kusmaktadır. Ve sebepleri yukarıdadır.
9. Ben Türkiye'ye geldiğimde 2 üniversiteniz vardı, simdi 19 üniversiteniz var. (O tarihte öyle idi simdi ise çok daha fazla.) Osmanlı zamanında ise her yerde bir medrese vardı tarihinize bakın her medresede bilim eğitimi vardı. İlk denizaltını Osmanlı'nın yaptığını çoğunuz bilmiyorsunuzdur belki de, ama Avrupa bunu biliyor.
10. Sizler, gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupanın refahı ve medeniyeti yıkılır. Ama sizde bunun olması bu şartlarda çok zor.
11. Yine sizler, Avrupa'nın tarihi düşmanısınız ve daima düşman olarak kalacaksınız."
Evet, almasını bilene ders ve ibretlerle dolu bir itirafname.
Türk Tarihi Dergisi'nden
Ayağının Tozu Olmak İsterim
Rahmet peygamberi gönül sultanıYüreğinin haz-ı olmak isterim Yaşadığın anın, tüm mevsimlerinBaharı ve yazı olmak isterim Sana yakın olmak isteğim, arzımYemeğinin tuzu olmak isterim Hasretini çeker daim bu gönlümAyağının tozu olmak isterim Özüne, sözüne, yoluna uyanArdında bir kuzu olmak isterim Ashabından Ali (ra) ya da Hamza’nın (ra)Kollarında pazı olmak isterim O mübarek ellerinle beslenenKapında bir tazı olmak isterim Ümmetinin sevgi dolu özündeSevenlerin nazı olmak isterim Sevgine müptela tüm gönüllerinTellerinin sazı olmak isterim Kur-an’ın emrini bildirenlerinHatlarında yazı olmak isterim Sana Resul diyen ana, babanınOğlu ya da kızı olmak isterim Nurunla oluşan sevgi gölününVazgeçilmez kazı olmak isterim İnanan bir yürek için fark etmezBahçende bir mazı olmak isterim 08.04.2007
20 Ağustos 2011 Cumartesi
“Siz Onlardaki Bu Ahlâkı Bozmadan Yenemezsiniz!”
Avrupa Hıristiyanları, Papa'nın kışkırtması ile oluşturdukları Haçlı ordusuyla Osmanlı topraklarına saldırınca, Kanuni Sultan Süleyman Orduyu Hümayun ile sefere çıkmış, Belgrat yakınlarında mola vermişti. Askerler, susuzluklarını gidermek, abdest almak için çeşme arıyorlardı.
Bir manastırın yakınında bir çeşme bulup, ihtiyaçlarını giderirken, manastırdaki birkaç rahibe, askerlere yardım etmek için çeşmenin başına geldi. Kadınların geldiğini gören askerler, hemen çeşmenin başından çekilip, sırtlarını döndüler, kadınlara yan gözle bile bakmadılar.
Bu durumu uzaktan ibretle seyreden, Baş rahip, hemen eline kağıt-kalem alıp, haçlı kumandanına şunları yazdı:
- ” Siz bu ordu ile nasıl başa çıkabilirsiniz? Bunlar kadına-kıza, mala-mülke önem vermiyorlar. Bütün mal ve mülklerini feda ederek, dinlerini yaymaya çalışıyorlar. Herkese karşı iyi davranıp, kimseye zulmetmiyorlar.
- “Ey Haçlı kumandanları! Siz “Onlardaki bu ahlakı bozmadan, ortadan kaldırmadan” onlarla mücadele ederseniz, canlarınızdan ve mallarınızdan mahrum kalacağınız açıktır. Kendinizi ölüme atmayınız!..”
*Osmanlı Devleti internet sayfasından
Bir manastırın yakınında bir çeşme bulup, ihtiyaçlarını giderirken, manastırdaki birkaç rahibe, askerlere yardım etmek için çeşmenin başına geldi. Kadınların geldiğini gören askerler, hemen çeşmenin başından çekilip, sırtlarını döndüler, kadınlara yan gözle bile bakmadılar.
Bu durumu uzaktan ibretle seyreden, Baş rahip, hemen eline kağıt-kalem alıp, haçlı kumandanına şunları yazdı:
- ” Siz bu ordu ile nasıl başa çıkabilirsiniz? Bunlar kadına-kıza, mala-mülke önem vermiyorlar. Bütün mal ve mülklerini feda ederek, dinlerini yaymaya çalışıyorlar. Herkese karşı iyi davranıp, kimseye zulmetmiyorlar.
- “Ey Haçlı kumandanları! Siz “Onlardaki bu ahlakı bozmadan, ortadan kaldırmadan” onlarla mücadele ederseniz, canlarınızdan ve mallarınızdan mahrum kalacağınız açıktır. Kendinizi ölüme atmayınız!..”
*Osmanlı Devleti internet sayfasından
19 Ağustos 2011 Cuma
Vahşi Batının 100 yıllık Sevr hayali!...
Batının talepleri
10 Ağustos 1920
Bugün bölücüler, ‘özerklik’ ve ’çift dillilik “ adı adı altında ülkemizi parçalamak için hazırlanan Sevr’le aynı dili kullanıyor. İşte 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’nın o maddeleri:
Madde 62.
Fırat’ın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan’ın güney sınırının güneyinde ve 27. Maddenin II/2. ve 3. fıkralarındaki tanıma uygun olarak saptanan Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini, işbu antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde, İstanbul’da toplanan ve İngiliz, Fransız ve İtalyan Hükümetlerinden herbirinin atadığı üç üyeden oluşan bir Komisyon hazırlayacaktır. Herhangi bir sorun üzerinde oybirliği oluşamazsa, bu sorun, komisyon üyelerince, bağlı oldukları Hükümetlerine götürülecektir. Bu plan, Süryani-Geldaniler ile, bu bölgelerin içindeki öteki etnik ve dinsel azınlıkların korunmasına ilişkin tam güvenceler de kapsayacaktır.
Madde 63.
Osmanlı Hükümeti, 62. Maddede öngörülen komisyonlardan birinin ya da ötekinin kararlarını, kendisine bildirildiğinden başlayarak üç ay içinde kabul etmeği ve yürürlüğe koymağı şimdiden yükümlenir.
Madde 64.
İşbu antlaşmanın yürürlüğe konuşundan bir yıl sonra, 62. Maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyine başvururlarsa ve Konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa, Türkiye de bu bağımsızlığı onlara tanımayı ve bu bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi şimdiden kabul eder. Bu gerçekleşirse, Kürdistan’ın şimdiye dek Musul İlinde oturan Kürtlerin, bu bağımsız Kürt Devletine kendi istekleriyle katılmalarına, Başlıca Müttefik Devletlerce hiçbir karşı çıkışta bulunulmayacaktır.
Amerika’nın talepleri
Tarih: 1920
İşte Sevr’in 62, 63 ve 64. maddeleri: Fırat’ın doğusunda, Kürtlerin yerel özerkliğini, İngiltere, Fransa ve İtalya’dan 3’er üyeli komisyon hazırlayacak. Osmanlı Hükümeti, komisyonun kararlarını 3 ay içinde kabul etmeyi ve yürürlüğe koymayı şimdiden yükümlenir. 1 yıl sonra bağımsızlık için Milletler Cemiyeti’ne başvururlarsa Türkiye bölgedeki tüm haklarından vazgeçecektir.
Bölücülerin talepleri
Tarih: 2010
İŞte BDP ile organik bağı olan DTK’nin geçen haftaki çalıştay(!) bildirgesi: 8 alanda örgütlenmeye gidilerek, özerklik inşa edilecek. Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi, Türkiye Cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dahil olur. Demokratik Özerk Kürdistan kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir. Kürtçe eğitim dilidir.
Bölücülerin talepleri / 19 Aralık 2010
Geçtiğimiz hafta sonu toplanan Demokratik Toplum Kongresi çalıştayından, Sevr Antlaşması’nda olduğu gibi, bölünmenin önünü açacak olan “Özerk Kürdistan” girişimi çıkmıştı. Taslağa göre, 8 alanda örgütlenmeye gidilerek, özerklik inşa edilecek. İşte o taslaktaki maddeler: “Demokratik Özerklik’te siyasi yönetim, Toplum Kongresi’nde temsiliyetini bulur. Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi, Türkiye cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dahil olur. Demokratik Özerk Kürdistan kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir.” Taslakta, Demokratik Özerk Kürdistan projesinin savunma politikasına da yer verildi. “Öz savunma” olarak tarif edilen politika, Kürtlerin kimliklerini koruma olgusuyla ilgili olduğu belirtilerek, “Tüm toplumlarda öz savunma, varlığını korumanın olmazsa olmazıdır. Demokratik özerklik statüsünün kabul edildiği koşullarda öz savunma, toplumu iç ve dış güvenlik ihtiyaçlarına göre oluşturulur. Şehir, kasaba, mahalle ve köyde yaşayan tüm halkların direnişini ifade eder” denildi. Taslakta ayrıca, “Kürtçenin kamusal alanda kullanımı önündeki engellerin kaldırılarak anaokulundan üniversiteye kadar eğitim dili haline getirilmesi sağlanmalıdır. Hizmet dili Kürtçe olmalı, yerleşim yerlerinin orijinal isimleri iade edilmelidir” ifadelerine yer verildi,
25.12.2010 Yeniçağ Gazetesi muhabiri Fatih ERBOZ’un haberinden
Bunları bilenler Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kurulan 100 yıllık tuzağı fark etmektedirler. Fark etmeyenlere Allah akıl versin! Amin.
10 Ağustos 1920
Bugün bölücüler, ‘özerklik’ ve ’çift dillilik “ adı adı altında ülkemizi parçalamak için hazırlanan Sevr’le aynı dili kullanıyor. İşte 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’nın o maddeleri:
Madde 62.
Fırat’ın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan’ın güney sınırının güneyinde ve 27. Maddenin II/2. ve 3. fıkralarındaki tanıma uygun olarak saptanan Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini, işbu antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde, İstanbul’da toplanan ve İngiliz, Fransız ve İtalyan Hükümetlerinden herbirinin atadığı üç üyeden oluşan bir Komisyon hazırlayacaktır. Herhangi bir sorun üzerinde oybirliği oluşamazsa, bu sorun, komisyon üyelerince, bağlı oldukları Hükümetlerine götürülecektir. Bu plan, Süryani-Geldaniler ile, bu bölgelerin içindeki öteki etnik ve dinsel azınlıkların korunmasına ilişkin tam güvenceler de kapsayacaktır.
Madde 63.
Osmanlı Hükümeti, 62. Maddede öngörülen komisyonlardan birinin ya da ötekinin kararlarını, kendisine bildirildiğinden başlayarak üç ay içinde kabul etmeği ve yürürlüğe koymağı şimdiden yükümlenir.
Madde 64.
İşbu antlaşmanın yürürlüğe konuşundan bir yıl sonra, 62. Maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyine başvururlarsa ve Konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa, Türkiye de bu bağımsızlığı onlara tanımayı ve bu bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi şimdiden kabul eder. Bu gerçekleşirse, Kürdistan’ın şimdiye dek Musul İlinde oturan Kürtlerin, bu bağımsız Kürt Devletine kendi istekleriyle katılmalarına, Başlıca Müttefik Devletlerce hiçbir karşı çıkışta bulunulmayacaktır.
Amerika’nın talepleri
Tarih: 1920
İşte Sevr’in 62, 63 ve 64. maddeleri: Fırat’ın doğusunda, Kürtlerin yerel özerkliğini, İngiltere, Fransa ve İtalya’dan 3’er üyeli komisyon hazırlayacak. Osmanlı Hükümeti, komisyonun kararlarını 3 ay içinde kabul etmeyi ve yürürlüğe koymayı şimdiden yükümlenir. 1 yıl sonra bağımsızlık için Milletler Cemiyeti’ne başvururlarsa Türkiye bölgedeki tüm haklarından vazgeçecektir.
Bölücülerin talepleri
Tarih: 2010
İŞte BDP ile organik bağı olan DTK’nin geçen haftaki çalıştay(!) bildirgesi: 8 alanda örgütlenmeye gidilerek, özerklik inşa edilecek. Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi, Türkiye Cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dahil olur. Demokratik Özerk Kürdistan kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir. Kürtçe eğitim dilidir.
Bölücülerin talepleri / 19 Aralık 2010
Geçtiğimiz hafta sonu toplanan Demokratik Toplum Kongresi çalıştayından, Sevr Antlaşması’nda olduğu gibi, bölünmenin önünü açacak olan “Özerk Kürdistan” girişimi çıkmıştı. Taslağa göre, 8 alanda örgütlenmeye gidilerek, özerklik inşa edilecek. İşte o taslaktaki maddeler: “Demokratik Özerklik’te siyasi yönetim, Toplum Kongresi’nde temsiliyetini bulur. Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi, Türkiye cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dahil olur. Demokratik Özerk Kürdistan kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir.” Taslakta, Demokratik Özerk Kürdistan projesinin savunma politikasına da yer verildi. “Öz savunma” olarak tarif edilen politika, Kürtlerin kimliklerini koruma olgusuyla ilgili olduğu belirtilerek, “Tüm toplumlarda öz savunma, varlığını korumanın olmazsa olmazıdır. Demokratik özerklik statüsünün kabul edildiği koşullarda öz savunma, toplumu iç ve dış güvenlik ihtiyaçlarına göre oluşturulur. Şehir, kasaba, mahalle ve köyde yaşayan tüm halkların direnişini ifade eder” denildi. Taslakta ayrıca, “Kürtçenin kamusal alanda kullanımı önündeki engellerin kaldırılarak anaokulundan üniversiteye kadar eğitim dili haline getirilmesi sağlanmalıdır. Hizmet dili Kürtçe olmalı, yerleşim yerlerinin orijinal isimleri iade edilmelidir” ifadelerine yer verildi,
25.12.2010 Yeniçağ Gazetesi muhabiri Fatih ERBOZ’un haberinden
Bunları bilenler Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kurulan 100 yıllık tuzağı fark etmektedirler. Fark etmeyenlere Allah akıl versin! Amin.
İşte Diplomasi
Adamanı biri Afrika’da safariye çıkarken yanına minik köpeğini de almış. Minik köpek; bir gün ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş. Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karşıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor. “Şimdi başım dertte” diye düşünmüş minik köpek. Etrafına bakmış, yerde kemik parçaları gömüş. Hemen arkasını leoparın geldiği yöne dönerek kemikleri kemirmeye başlamış. Bu arada da arkadaki leoparın hareketlerini kestirmeye, kontrol etmeye çalışıyormuş. Leopar tam saldırıya
geçecek zaman minik köpek kendi kendine konuşmuş. “ Ne kadar lezzetli bir leoparmış. Acaba etrafta bundan bir tane daha var mıdır ki?” diye sormuş.
Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış. “Tam zamanında canımı kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım” diye düşünmüş,” leopar. Bütün bunlar olup biterken bir başka ağacın üstündeki bir maymun olan- ları izliyormuş. Bildiklerini kullanarak leopardan kurtulacağını düşünmüş. Leoparın yanına giderek neler olduğunu sormuş. Leopar köpeğin
yaptıklarından çok korkmuş ve köpeğe sinirlenmiş. Maymuna “Atla sırtıma gidip şunu yakalayalım “ demiş. Ancak minik köpek neler olduğunu ve leoparın sırtında maymunla birlikte yaklaştığını fark etmiş. “Şimdi ne yapacağım” diye düşünürken kaçmaya teşebbüs etmemiş. Bunun yerine yine arkasının leoparın geldiği yöne dönerek, kemikleri kemirmeye devam etmiş. Tam leopar saldıracakken “Bu aptal maymunda nerede kaldı? Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok” demiş minik köpek.
Leoparın üstündeki maymuna aldırış etmeden nasıl kaçtığını siz düşünün artık.
Diplomasi böyle bir şey işte... Yapabiliyorsan; hızlı düşün, sakin ol, güçlü görün, düşmanını kendi silahı ile vur ve yen.
Necip Türk Milletine...
*“Necip Türk Milletine ve nesl-i âtiye tavsiyem şudur ki, sînesinde yetiştirerek başına geçireceği kişilerin kanındaki ve vicdânındaki cevher-i asliyeyi tahlîl etmekten bir an ferâgat etmesin” M.Kemal ATATÜRK
*Bir korkak bir orduyu bozar
*Besle kargayı oysun gözünü.
*”Oldu üstâd-ı ma’arif bütün evlad-ı vatan
Cühelâ kalmadı şimdi ulemâdan gayrı” Eşref Paşa
Açıklaması: (Eğitimle bilgili oldu bütün vatan evladı
Şimdi âlimden başka cahil kalmadı)
*Bir korkak bir orduyu bozar
*Besle kargayı oysun gözünü.
*”Oldu üstâd-ı ma’arif bütün evlad-ı vatan
Cühelâ kalmadı şimdi ulemâdan gayrı” Eşref Paşa
Açıklaması: (Eğitimle bilgili oldu bütün vatan evladı
Şimdi âlimden başka cahil kalmadı)
El Elin Eşeğini Türkü Çağırarak Arar*
Bir gün Nasrettin Hoca türkü çağırarak dolaşırken, Hocayla karşılaşan bir adam sHocaya sorar: “Hocam, bu ne hal?” Nasrettin Hoca gayet sakin bir halde, üzerine bakınarak: “Halimde ne var, Eşek arıyorum evlat” der. Zavallı adam aldığı cevap karşısında şaşkındır. “Hiç türkü söyleyerek eşek aranır mı, Hocam?” der. Hoca: “Aranır evlat, elbet aranır. El, elin eşeğini türkü çağırarak arar...” * ABD'de elin teröristini fıkradaki gibi aramaktadır.
18 Ağustos 2011 Perşembe
Bacım Gardaşım!
Seni senden almak isteyenlerinTükür suratına bacım, GardaşımNamus ve ırzına göz dikenlerin Tükür suratına bacım, Gardaşım Yalana, hileye kanma sakın ha!Çalış milletini çalış ıslahaIrkına küfreden satılmış aha!Tükür suratına bacım, Gardaşım Bu ülkü senindir çabucak kavraGirerler düşmanlar tavırdan tavraBayrağına kim diyorsa paçavraTükür suratına bacım, Gardaşım Kendi benliğini inkâr edeninMao’ya, Lenin’e lider diyeninHer türlü İzm’ lere boyun eğeninTükür suratına bacım, Gardaşım Hele vicdanına danış bir kereSıkı tut sancağı düşürme yereAl bayrağı çekmezlerse göndereTükür suratına bacım, Gardaşım Unutulmaz Kırım, Kerkük, AzeriGelmez başımıza bundan beteriAyırırsa Türk’ten Kürdü, TatarıTükür suratına bacım, Gardaşım Bağlanmadan elin, ayağın, kolunGayesi ne idir Nato’da yolunKomünist, Faşistin birde MasonunTükür suratına bacım, Gardaşım Türk’tür Müslüman’dır Şahbaz bilineBağlıyız biz candan Türk töresineTürk’e dil uzatan itin leşineTükür ha, tükür ha, bacım Gardaşım 18.01.1978
"Söylesem Tesiri Yok!"
*“Sözü ve işi bir olmayan kişinin yüz dili de olsa o yine dilsiz sayılır.” Hz. Mevlana
* “Sormaz ki bilsin, sorsa bilir; bilmez ki sorsun, bilse sorar” Müthîş bir Osmanlı darb-ı meseli...
* Söylesem tesiri yok; sussam gönül razı değil. Fuzuli
* Türk soyundan gelenler, Avrupalılarla ne kadar az temas etmişlerse o kadar mükemmel ve bozulmadan kalmışlardır. Edmond Dutemple
*“Ezilen ülkeleri kurtaracak olan Atatürk’ün Kemalist ideolojisi olacaktır.” Tito
* “Sormaz ki bilsin, sorsa bilir; bilmez ki sorsun, bilse sorar” Müthîş bir Osmanlı darb-ı meseli...
* Söylesem tesiri yok; sussam gönül razı değil. Fuzuli
* Türk soyundan gelenler, Avrupalılarla ne kadar az temas etmişlerse o kadar mükemmel ve bozulmadan kalmışlardır. Edmond Dutemple
*“Ezilen ülkeleri kurtaracak olan Atatürk’ün Kemalist ideolojisi olacaktır.” Tito
Zoraki Mehmet Ağa!...
Eskiden camilerde devlet tarafından imam görevlendirilmemektedir. İşte tam bu zamanlarda Ramazan ayı yaklaştığı günlerde köy ağalarını bir telaş sarmış. Ağalar “Ramazan ayı geliyor. Allah nasip ederse oruçlarımızı tutacağız. Fakat camimizin imama ihtiyacı var bunu bizlerden başka kimse karşılayamaz.” Birlikte üç ağa köyümüze bir imam tutalım. İmamın ücretini üçümüz paylaşalım diye karar almışlar ve köylerine bir imam bulmuşlar.
İmam iş bulmaktan dolayı sevinçli bir şekilde çocuklarıyla birlikte ailece köye gelir ve yerleşir. Ramazan ayına birkaç gün kala da görevine başlar.
Her şey gayet güzel gitmektedir. İmam, köylüler ve ağalar son derece memnundur. Ramazan ayı gelmiş, oruçlar tutulmakta, vakit ve Teravih namazları cemaatle camide kılınmaktadır. Birkaç gün böyle geçer. Fakat bu durumdan köyün ağalarından ve imamı tutanlardan biri olan Mehmet Ağa tedirgindir. Biraz daha susmayı ve İmam’a tedirginliği ile ilgili konuyu açmamayı uygun bulur. Ama bir hafta on gün sonra artık dayanamaz ve imamla konuşmaya karar verir.
İmamı bir namaz çıkışı yakalayarak; “ Hoca sen ne yaptığının farkında mısın?” diye sorar. İmam şaşırmıştır. Mehmet Ağa’nın neden bahsettiğini anlayamaz. Ancak “Hayırdır Mehmet Ağa ben ne yaptım ki;” der. Mehmet Ağa İmam’ı bir kenara çekerek “Bak Hocam sende biliyorsun ki seni bu köye imam olarak tutanlardan biri de benim. Fakat her namazda rükûdan doğrulurken Semih Ağa ile Hamid Ağa’nın adlarını söylüyorsun ama benim adımı bile anmıyorsun, senin bu yaptığın ayıp değil mi? Bu şekilde davranırsan benden alacağın payı veremem. Sen de işinden olursun” der.. İmam bir kez daha şaşkına döner. Ağaya bunu nasıl anlatacağını düşünürken, işsiz kaldığı, geçimini sağlayamadığı günleri hatırlar. Ağaya
ben onların ismini söylemiyorum. Semihallahülimenhamideh namaz farz olduğu günden beri var dese de Mehmet Ağa’yı inandıramaz. Birkaç gün daha böyle devam eder. Ancak Mehmet Ağa rahatsızdır hocaya tekrar hatırlatır. Hoca sonunda “Tamam Mehmet Ağa bu işi halledeceğim “der. Bir Teravih namazında rükûdan doğrulurken “Semihallahülimenhamideh, zoraki Mehmet Ağa der.
Mehmet Ağa memnun olmuştur iştahla namazını kılar. İmam huzursuzdur fakat işsiz kalmaktan kurtulmuş ve böylece bir ay da olsa ailesinin geçimini sağlamış olur.
İmam iş bulmaktan dolayı sevinçli bir şekilde çocuklarıyla birlikte ailece köye gelir ve yerleşir. Ramazan ayına birkaç gün kala da görevine başlar.
Her şey gayet güzel gitmektedir. İmam, köylüler ve ağalar son derece memnundur. Ramazan ayı gelmiş, oruçlar tutulmakta, vakit ve Teravih namazları cemaatle camide kılınmaktadır. Birkaç gün böyle geçer. Fakat bu durumdan köyün ağalarından ve imamı tutanlardan biri olan Mehmet Ağa tedirgindir. Biraz daha susmayı ve İmam’a tedirginliği ile ilgili konuyu açmamayı uygun bulur. Ama bir hafta on gün sonra artık dayanamaz ve imamla konuşmaya karar verir.
İmamı bir namaz çıkışı yakalayarak; “ Hoca sen ne yaptığının farkında mısın?” diye sorar. İmam şaşırmıştır. Mehmet Ağa’nın neden bahsettiğini anlayamaz. Ancak “Hayırdır Mehmet Ağa ben ne yaptım ki;” der. Mehmet Ağa İmam’ı bir kenara çekerek “Bak Hocam sende biliyorsun ki seni bu köye imam olarak tutanlardan biri de benim. Fakat her namazda rükûdan doğrulurken Semih Ağa ile Hamid Ağa’nın adlarını söylüyorsun ama benim adımı bile anmıyorsun, senin bu yaptığın ayıp değil mi? Bu şekilde davranırsan benden alacağın payı veremem. Sen de işinden olursun” der.. İmam bir kez daha şaşkına döner. Ağaya bunu nasıl anlatacağını düşünürken, işsiz kaldığı, geçimini sağlayamadığı günleri hatırlar. Ağaya
ben onların ismini söylemiyorum. Semihallahülimenhamideh namaz farz olduğu günden beri var dese de Mehmet Ağa’yı inandıramaz. Birkaç gün daha böyle devam eder. Ancak Mehmet Ağa rahatsızdır hocaya tekrar hatırlatır. Hoca sonunda “Tamam Mehmet Ağa bu işi halledeceğim “der. Bir Teravih namazında rükûdan doğrulurken “Semihallahülimenhamideh, zoraki Mehmet Ağa der.
Mehmet Ağa memnun olmuştur iştahla namazını kılar. İmam huzursuzdur fakat işsiz kalmaktan kurtulmuş ve böylece bir ay da olsa ailesinin geçimini sağlamış olur.
Terörün dünü...
Sizleri bilgilendirmek amacıyla geçmişe dönük önemli gördüğüm konuları yazmaktayım. İnşallah yararlı olur.Terör örgütünün temeli 12 Eylül öncesinde atılmıştır. 12 Eylül öncesinden haberdar olmayan şimdiki gençlik birçok konuda bilgi sahibi değildirler. Sağ- sol kavgası olarak kamuoyunu kandırma çalışmalarında emperyalistler başarılı olmuşlardır. O dönemde etnik ayrımcılığa yönelik sloganların duvarlara yazıldığını bizzat okuyarak görenlerden biriyim. Duvarlardaki yazılar “DKK, Ala Rızgari, Biji Rızgari” gibi yazılar olmakla birlikte sol görüşlüler tarafından sloganlaşan “Halklara özgürlük” ifadesi de yerini almaktaydı. Sol grup içerisinde yer alan bölücü gruplar ağırlıklı bir etkiye sahipti. Hatta o günün CHP’sinde, daha sonra SODEP’te, DSP’de etkin çalışmalarda bulunmuşlardır. Netice itibariyle kendilerine bir zemin oluşturmuşlar ve 12 Eylül sonrasında “düşük yoğunluklu çatışma ortamına
girmişlerdir.Bu arada müttefiklerimizin “çekiç güç” marifetiyle terör örgütüne destek verdiği kesinleşmiştir. Birçok Nato toplantısında Türkiye’nin Güney Doğusu’nu farklı bir devlet adıyla gösteren haritalar ortaya çıkmıştır. Buna ve benzeri olaylara TSK’nın tepkisi sert olmuş, Nato subaylarımız tarafından sorgulanmaya başlanmıştır…Bütün bunlar yaşanırken siyaset sahnesinde de12Eylül sonrasında hükümeti kuran Turgut ÖZAL’ın “benim kanımda da Kürt kanı var” ifadesiyle başlayıp, Demirel’in “Kürt realitesini kabul ediyoruz “ sözleriyle devam etmiş, Mesut Yılmaz’ın AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer söyleriyle gelişme göstermiş, Mehmet Ağar’ın “düz ovada siyaset yapsınlar” sözleriyle de bölücü hareket siyasette palazlanmış, Başbakan
Tayyip Erdoğan tarafından da önce “Kürt açılımı”adı altında çalışmalara başlanmış, tepki görmesi nedeniyle “Demokratik açılıma” dönüşerek devam etmiş ve bugün kanla beslenen terör örgütü (adını söylemek ve yazmak onun reklamı yapmak demek olacağından yazmıyorum ve
söylemiyorum)Türkiye Cumhuriyeti Devletine yol haritaları hazırlayarak meydan okumaktadır.Terör örgütünü bitirmenin yolu bütün bağlantılarının kesilmesinden geçer. Örgüte adam kazandırmak için Kürt kökenli vatandaşlarımızı tehdit etmektedirler. Halk arasından para ve ilaç toplayabilmektedirler. Bu ve benzeri konularda maalesef devlet önlem almada geç kalmıştır.Bu acıları gelecekte yaşamamak için uzmanların görüşleri doğrultusunda çalışmalara hız vermek gerekmektedir. İstihbarat bunları başında gelmektedir.Bütün bunları yazarken bir fıkra aklıma geldi. Hikaye bölümünde de onu yayınlamayı düşünüyorum.
girmişlerdir.Bu arada müttefiklerimizin “çekiç güç” marifetiyle terör örgütüne destek verdiği kesinleşmiştir. Birçok Nato toplantısında Türkiye’nin Güney Doğusu’nu farklı bir devlet adıyla gösteren haritalar ortaya çıkmıştır. Buna ve benzeri olaylara TSK’nın tepkisi sert olmuş, Nato subaylarımız tarafından sorgulanmaya başlanmıştır…Bütün bunlar yaşanırken siyaset sahnesinde de12Eylül sonrasında hükümeti kuran Turgut ÖZAL’ın “benim kanımda da Kürt kanı var” ifadesiyle başlayıp, Demirel’in “Kürt realitesini kabul ediyoruz “ sözleriyle devam etmiş, Mesut Yılmaz’ın AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer söyleriyle gelişme göstermiş, Mehmet Ağar’ın “düz ovada siyaset yapsınlar” sözleriyle de bölücü hareket siyasette palazlanmış, Başbakan
Tayyip Erdoğan tarafından da önce “Kürt açılımı”adı altında çalışmalara başlanmış, tepki görmesi nedeniyle “Demokratik açılıma” dönüşerek devam etmiş ve bugün kanla beslenen terör örgütü (adını söylemek ve yazmak onun reklamı yapmak demek olacağından yazmıyorum ve
söylemiyorum)Türkiye Cumhuriyeti Devletine yol haritaları hazırlayarak meydan okumaktadır.Terör örgütünü bitirmenin yolu bütün bağlantılarının kesilmesinden geçer. Örgüte adam kazandırmak için Kürt kökenli vatandaşlarımızı tehdit etmektedirler. Halk arasından para ve ilaç toplayabilmektedirler. Bu ve benzeri konularda maalesef devlet önlem almada geç kalmıştır.Bu acıları gelecekte yaşamamak için uzmanların görüşleri doğrultusunda çalışmalara hız vermek gerekmektedir. İstihbarat bunları başında gelmektedir.Bütün bunları yazarken bir fıkra aklıma geldi. Hikaye bölümünde de onu yayınlamayı düşünüyorum.
17 Ağustos 2011 Çarşamba
Şehidim Hakkını Helat et!…
Şanla dolu tarihimiz biz buyuzHakikate doğru Hakk’a doğruyuzVatandan bayraktan hep sorumluyuzŞehidim hakkını helal et bize…
Her zaman muhtacız bir millî tanaCaniler, vampirler doyar mı kana?Kalleşler, kalleşçe kıydılar sanaŞehidim hakkını helal et bize…
“İyi şeyler oluyor!” tastamam şimdi Hain teröristler kahraman (!) şimdi Ülkenin son hali pek yaman şimdi Şehidim hakkını helal et bize…
Şehitlere şehit eklendi yine... İmtiyaz verildi pek çok haine Sahip çıkacağız senin ülküne Şehidim hakkını helal et bize…
12.12.2009
Her zaman muhtacız bir millî tanaCaniler, vampirler doyar mı kana?Kalleşler, kalleşçe kıydılar sanaŞehidim hakkını helal et bize…
“İyi şeyler oluyor!” tastamam şimdi Hain teröristler kahraman (!) şimdi Ülkenin son hali pek yaman şimdi Şehidim hakkını helal et bize…
Şehitlere şehit eklendi yine... İmtiyaz verildi pek çok haine Sahip çıkacağız senin ülküne Şehidim hakkını helal et bize…
12.12.2009
Albay Reşat Bey!
“...27 Ağustos 1922 sabahı. 57. Tümen, Sincanlı Ovası’ndan Dumlupınar’a kadar tüm
yolları tutan ve Büyük Taarruzun en stratejik noktalarından olan
Çiğiltepe’yi kuşatmış. Saat 10.30’da Mustafa Kemal telefonda:
-Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman
alacaksınız?
- Komutanım, yarım saat sonra alacağız.
- Başarılar diliyorum.
Mustafa Kemal (10.45):
-Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.
- Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız
komutanım, mutlaka alacağız.
Mustafa Kemal (11.00):
- Reşat Bey’i istiyorum.
- Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum: Yarım
saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış
olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.
11.45 Başkomutanın telefonu çalar:
- Çiğiltepe alınmıştır komutanım. ”
Albay Reşat bırakın askerinin başına çuval geçirilmesini normal sayıp,
çuvalcısını misafir etmeyi, görevini 15 dakikalık gecikmeyle yerine getirmeyi
dahi üniformasına düşen leke saymış ve revolverini şakağına dayayarak ölmeyi
tercih etmişti. (27 Ağustos 1922)
yolları tutan ve Büyük Taarruzun en stratejik noktalarından olan
Çiğiltepe’yi kuşatmış. Saat 10.30’da Mustafa Kemal telefonda:
-Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman
alacaksınız?
- Komutanım, yarım saat sonra alacağız.
- Başarılar diliyorum.
Mustafa Kemal (10.45):
-Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.
- Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız
komutanım, mutlaka alacağız.
Mustafa Kemal (11.00):
- Reşat Bey’i istiyorum.
- Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum: Yarım
saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış
olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.
11.45 Başkomutanın telefonu çalar:
- Çiğiltepe alınmıştır komutanım. ”
Albay Reşat bırakın askerinin başına çuval geçirilmesini normal sayıp,
çuvalcısını misafir etmeyi, görevini 15 dakikalık gecikmeyle yerine getirmeyi
dahi üniformasına düşen leke saymış ve revolverini şakağına dayayarak ölmeyi
tercih etmişti. (27 Ağustos 1922)
Devletin asli görevi
Medyanın bildirdiğine göre 9 yılda 942 şehit. Buna hangi akıl, hangi can dayanabilir.
Siyasetçilerimizin sıksık söylediği sözlerden biridir. "Sözün bittiği yerdeyiz" Aslında biraz düşünürsek söze gerek olmadığını anlarız. Zira "söz gümüşse sukut altındır" ifadesini kabullenip gümüş yerine niçin altını tercih etmiyoruz. İnsan dilinin davranışla bütünleşmediği sürece etkili olmadığı herkes tarafından bilmektedir. Bu sebeple dilin söylediğinin davranış olarak bir eyleme dönüşüp dönüşmediği önemlidir. Artık söz söyleme zamanının geçtiğini ve gereğinin yapılmasının bir mecburiyet olduğunu kavramamız gerektiği inancındayım.
Bu sıkıntıları ve acıları Türk milletine yaşatmak kimsenin hakkı da haddi de değildir. Asırlar boyunca Türk milletinin hoşgörüşü sayesinde dünya yüzünde yaşayışını devam ettiren ırkların ve etnikçilerin varlığı bütün tarihçilerce tespit edilmişdir. Türk milletinin iyi niyetini yanlış anlayanlar olmuştur, olmaktadır. Artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin varlığını tehdit etme cesaretine kalkan hainlere cezalarının acilen verilmesi devletin asli görevlerindendir. Bu asli görevin aksaması, gecikmesi, yerine getirilmemesi her hangi bir bahane ile ertelenemez. Ertelendiği takdirde acıları yaşayacağımız muhakkaktır.
Bu günkü 13 şehidimizin ardından yüreğimiz kan ağlıyor. Türk milletinin başı sağolsun. Şehitlerimize Allahtan rahmet, ailesine ve yakınlarına sabırlar diliyorum. Yüce Allah hainleri Kahhar ismi Şerifi ile kahretsin. Amin...
Siyasetçilerimizin sıksık söylediği sözlerden biridir. "Sözün bittiği yerdeyiz" Aslında biraz düşünürsek söze gerek olmadığını anlarız. Zira "söz gümüşse sukut altındır" ifadesini kabullenip gümüş yerine niçin altını tercih etmiyoruz. İnsan dilinin davranışla bütünleşmediği sürece etkili olmadığı herkes tarafından bilmektedir. Bu sebeple dilin söylediğinin davranış olarak bir eyleme dönüşüp dönüşmediği önemlidir. Artık söz söyleme zamanının geçtiğini ve gereğinin yapılmasının bir mecburiyet olduğunu kavramamız gerektiği inancındayım.
Bu sıkıntıları ve acıları Türk milletine yaşatmak kimsenin hakkı da haddi de değildir. Asırlar boyunca Türk milletinin hoşgörüşü sayesinde dünya yüzünde yaşayışını devam ettiren ırkların ve etnikçilerin varlığı bütün tarihçilerce tespit edilmişdir. Türk milletinin iyi niyetini yanlış anlayanlar olmuştur, olmaktadır. Artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin varlığını tehdit etme cesaretine kalkan hainlere cezalarının acilen verilmesi devletin asli görevlerindendir. Bu asli görevin aksaması, gecikmesi, yerine getirilmemesi her hangi bir bahane ile ertelenemez. Ertelendiği takdirde acıları yaşayacağımız muhakkaktır.
Bu günkü 13 şehidimizin ardından yüreğimiz kan ağlıyor. Türk milletinin başı sağolsun. Şehitlerimize Allahtan rahmet, ailesine ve yakınlarına sabırlar diliyorum. Yüce Allah hainleri Kahhar ismi Şerifi ile kahretsin. Amin...
Askerin Mektubu
Asker kınasını yakıp elimeSalıyorsun beni gurbet elineBir de hıçkırığı takıp dilineŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
Hiç inmez bu sancak, ocaklar tüteBizim için vatan candan da öteBir dua söyle ki hasretlik biteŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
Bu vatan görevi kutsal mı, kutsalGönül durma diyor, yara haber salKoparsa, filizi andıran bu dalŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
Bu vatan, bu millet gelmesin gözeBu bayrak, atamdan emanet bizeŞahadetle ulaştık en büyük izeŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
Gelse de, kanıyla nurludur naşımOlsun başucumda bir mezar taşımYükselerek arşa değiyor başımŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
Adaleti dört bir yana salacakBu milletin, şehidi de olacakTürk Devleti, sonsuza dek kalacakŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
Bir yaşarken, bin düşün bu vatandaBunu bekler senden şehit atan daHuzur bulur, bu vatanda yatan daŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
26.05.1999
Hiç inmez bu sancak, ocaklar tüteBizim için vatan candan da öteBir dua söyle ki hasretlik biteŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
Bu vatan görevi kutsal mı, kutsalGönül durma diyor, yara haber salKoparsa, filizi andıran bu dalŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
Bu vatan, bu millet gelmesin gözeBu bayrak, atamdan emanet bizeŞahadetle ulaştık en büyük izeŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
Gelse de, kanıyla nurludur naşımOlsun başucumda bir mezar taşımYükselerek arşa değiyor başımŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
Adaleti dört bir yana salacakBu milletin, şehidi de olacakTürk Devleti, sonsuza dek kalacakŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
Bir yaşarken, bin düşün bu vatandaBunu bekler senden şehit atan daHuzur bulur, bu vatanda yatan daŞu garip gönlünü dağlama anam!Ardımdan bakıp ta ağlama anam!
26.05.1999
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)