31 Ekim 2011 Pazartesi

ABD’nin deprem silahı Türkiye’yi vurdu...



 

 

 

 

 

 

 

 

 

"ABD’nin deprem silahının Türkiye’yi vurduğunu Rus İstihbarat Analisti Sorcha Faal yazıyor. www.whatdoestimean.com internet sitesinde yayımlanan ve Türkçeye çevrilen bir yazısında bakınız ne iddialar var, ne iddialar, Faal’in...
Bugün (depremin olduğu gün) Kremlin’de Karadeniz Donanması’ndan ‘flaş’ bir rapor alındı, buna göre Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesine karşılık olarak ABD korkulan “Deprem Silahları”ndan biriyle Türkiye’ye saldırdı.
Bu rapora göre Karadeniz’deki ve civardaki Rus monitor istasyonları son 36 saatte iyonosferde “hızlı” bir ısınma gözlemeye başladılar, bu ısınma doğu Türkiye’yi vuran 7,3 büyüklüğündeki depremden birkaç saat önce zirveye ulaştı.
İyonosferin ısınmasından, ABD’nin tüm dünyada bulunan ve Alaska’daki ana üslerinden kontrol edilen HAARP tesislerinden çalıştırılan “Deprem silahlarının belirgin özelliği” olduğunu not etmek önemlidir ve bu silahın en son Mart ayında Japonya’ya karşı kullanıldığı ve 9.00 büyüklüğünde depreme neden olduğu belirlendi.
Rus Donanma İstihbaratı subayları bu saldırının amacının Irak’lı Kürt asilerin dört gün önce 26 Türk askerini öldürmesine karşılık olarak geçen hafta Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesine “ciddi şekilde engel olmak” olduğunu söylüyor.
Bu rapor şöyle devam ediyor: ABD’nin “büyük korkusu” Türkiye’nin Irak’a girmesinin daha büyük bir Orta Doğu Savaşına yol açacak olması. Çünkü Türk ordusu kaynakları İsrail’deki Kürtlerin artan gücünü suçluyor ama halka “diğer güçler” olarak tanımlıyorlar.
Amerikan insanlarının bilmediği şey, ABD’nin Irak’ı istilasından kısa süre sonra yüzlerce İsrail Özel Kuvvetler birliklerinin, Türkiye, Suriye ve İran’a karşı bir ‘kuvvet üssü’ inşa etmek için Kuzey Irak’ın Kürt bölgesine akmasıdır. Bu geçen Ağustos’ta İsrail’in ayrıca İran ve Kuzey Irak’a insansız hava araçları göndermeye başladığını bildirdi. (Not: Bu üssün fotoğrafları çekilmişti)
Rus istihbarat analisti uzun zamandır Amerika’nın tüm Orta Doğu (bazıları bütün dünya için olduğunu söylüyor) ‘master planının’ tüm bölgeyi kendi orijinal kabile sınırlarına bölmek olduğu konusunda uyarmakta.
ABD “master planının” başarısından şüphe edilemez. Çünkü son 25 yılda Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Afganistan, Irak ve şimdi de Libya’yı böldür. Planları Türkiye, Suriye, İran ve Suudi Arabistan’ı bölmek.
Yazının tam burasında Rus istihbarat analisti bir hatırlatmada bulunuyor:
Türkiye ABD’nin onlarca parçalama planının ilk kez 2006’da Roma’daki NATO Savunma Eğitim Merkez’indeki söylevde farkına vardı. Amerikan ordusu subayı Türkiye’deki 18 şehrin “Kürdistan” olarak gösterildiği bir harita kullandı. Daha sonra ABD Savunma Sekreteri Donald Rumsfeld bu harita için özür dilese de, bu son saldırı onların gerçek amaçlarını gösteren örneklerden biri. ABD’nin Türkiye’ye karşı saldırısının tüm ayrıntıları henüz değerlendirilmemiş olsa da, Rus donanma yetkilileri bu raporda daha fazla saldırıların “yakın” olduğunun düşünülmesi gerektiği konusunda Kremlin’i uyardılar..
Bu satırları okuduktan sonra NATO’dan müttefikimiz, daha doğrusu NATO’nun ta kendisi olan ABD ile ilişkilerimizi yeniden düşünmenin ve Büyük Orta Doğu Projesi ile Dinlerarası Diyalog’un yeniden gözden geçirilmesi, Eş Başkanlıkların iadesi gerekir mi gerekmez mi? Ne tuhaftır ki bu projelerin içinde olanlarla PKK’nın talepleri birebir örtüşüyor..."
*Hasan DEMİR'in  Yeniçağ Gazetesi'ndeki yazısından alınmıştır.

Cumhuriyet Fazilettir



 

 

 

 

 

 

 

 

 

Vatan için ölene
Gazi olup gelene
Kıymetini bilene
Cumhuriyet fazilettir
 

Yönetimin özünde
Atatürk’ün sözünde
Tarihlerin gözünde
Cumhuriyet fazilettir
 

Yönetimde müthiş yaman
Zalimlere vermez aman
Her devirde ve her zaman
Cumhuriyet fazilettir
 

Düşman olur illetlere
Fırsat vermez zilletlere
İnsanlara, milletlere
Cumhuriyet fazilettir
 

29.10.1997

27 Ekim 2011 Perşembe

Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesi...



 

 

 

 

 

 

 

 

Kargayla Uçan B..ka, Leşe Konar.

Mersin ilinin Tarsus ilçesinin Gülek beldesinde yaşamış olan merhum Garip Halil’i öğüt vermek için babası yanına çağırmış: “Beni iyi dinle oğlum. Sorduklarıma da doğru cevaplar ver” demiş. Garip Halil: “Sor baba” demiş. Babası: “Kargayla uçan nereye konar oğlum?” demiş. Garip Halil halk arasında söylene gelen sözü çok iyi bildiği için o sözü söylememek için çareler düşünmeye başlamış ve: “Dut’a konar baba” demiş. Babası sinirlenerek tekrar sormuş: “ Dut’a taş atarak kargaları kaçırtırsam nereye konar” demiş. Garip Halil bir müddet düşünür gibi yapıp: “Yine dut’a konar baba” demiş. Babası daha da sinirlenerek: “Kargayla uçan b…ka, leşe konar oğlum, b..ka demiş”

“Kılavuzu karga olanın burnu b..ktan, leşten  çıkmaz.”  Atasözü

 

*Allah kendisine de babasına da rahmet eylesin. Amin!

 

Aklın yolu birdir



 

 

 

 

 

 

24 şehidimizin acısını yaşarken Van'da meydana gelen depremle bir acı daha yaşamak durumunda kaldık. Şehitlerimize ve depremde hayatını kaybeden vadandaşlarımıza Allahtan rahmet asker ve sivil bütün yaralılarımıza acil şifalar, yakınlarına ve yüce Türk Milletine baş sağlığı dilerim. Acıyı tatmak ve ona sabır göstermek her yiğidin harcı değildir. Çünkü acıya dayanmak zordur. Fakat her gündüzün ardından gecenin , her gecenin ardından da gündüzün geldiği gibi sevinçlerin ardından hüzün ve acıların, hüzün ve acıların ardından da sevinçlerin geldiği yaşanan insanlık tarihinde fazlasıyla görülmüştür. Bundan dolayı sabırlı olmak, yardımlaşmak, kuçaklaşmak ve kaynaşmak her vatandaşın görevi olmalıdır. Sevinçler paylaşıkdıkça nasıl çoğalıyorsa, üzüntüler, acılar da paylaşıldıkça azalacaktır. Yüce Türk Milleti bunlarında üstesinden gelmeyi bilecek beceriye ve ülküye sahip bir millettir. Zaman zaman çatlak sesler, öten kargalar olsada aklın yolu her zaman birdir. Van'a yapılan yardımların canilerin eline geçmesini önlemek ve acil ihtiyacı olan vatandaşlara ulaştırmak yetkililerin asli görevidir. İnşaallah bu görevi yerine getirirler.  Allah insanımızın daima aklını kullanmasını, aklıyla gönül bütünlüğünü sağlayarak geleceğe  odaklanmasını, şehitlerimize, gazilerimize ve atalarımıza layık nesil olmamızı  nasip etsin.

26 Ekim 2011 Çarşamba

Davetiye

[caption id="attachment_1080" align="alignleft" width="300" caption="Arkadaşlarınızı Hayran Sayfası Üzerinden Davet Edebilirsiniz..!"]İnsanlarda koçlar gibi kafa kafaya vuruşurlar.  Düşünceler Paylaşılarak, Fikirler Tartışılarak Doğru Yol Ancak Ve Ancak Konuşularak  Bulunur.[/caption]

Arkadaşlarınızı Davet Edebileceğiniz Link:::>

 

 

 

 

http://www.facebook.com/pages/Kenan-%C5%9Eahbaz/149533935129926?sk=app_159585831802

 

 

 

 

 

Şahlan da Gel Ey Şuurum!



 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Destan, destan işlemişim
Tarihlerde gururum!
 

Görülmez, göremezsin
Sıradağlar gibi surum!
 

Köşe başında hainler
İç açıcı değil durum!
 

Bayrağıma hakaret var
Duymaz olur mu umurum?
 

Bilin, çelikten de çelik,
Sarsılmaz benim onurum!
 

Hilal-hilal, yıldız-yıldız,
Şahlan da gel ey Şuurum!
 

23.10.2000

24 Ekim 2011 Pazartesi

Cehenneme Götüren Dost



 

 

 

 

 

Mekkeli İslam düşmanlarının en azgınlarından Ubey b. Halef… Mekke döneminde Rasûlullah’a (sav) en çok işkence yapan, ölümü Rasûlullah’ın elinden olan azılı müşrik Ubey b. Halef… Rasûlü Ekrem’in (sav) hayatına son vermek için Mekkeli müşriklerden Abdullah b. Kamia, Utbe b. Ebî Vakkas. Abdullah b. Şihab-ı Zührî ismindeki azılı müşriklerle anlaşarak yemin eden Ubey b. Halef … Uhud savaşında atını Rasûlullah’a doğru sürerek ‘Nerededir o peygamber olduğunu iddia eden kişi? Karşıma çıksında benimle çarpışsın!’ diye bağırmaya başlayınca ashab-ı kiram ona karşı çıkmak istedi. Peygamberimiz müsaade etmedi. Ubey alçağı atını mahmuzlayıp ‘Ey Muhammed! Sen kurtulursan ben kurtulmayayım!’ diyerek yaklaştı. Tepeden tırnağa zırhlıydı. Âlemlerin Efendisi (sav) elindeki mızrağı Ubey’in boynuna fırlattı. Mızrak uçarak miğfer ile zırh yakası arasından boynuna saplandı. Ubey sığır gibi böğürerek atından yere yuvarlandı. Kaburga kemikleri kırıldı. Müşrikler onu kaldırıp götürdüler. Yolda ‘Muhammed beni öldürdü!’ diyerek bağıra bağıra geberdi.

 

İşte bu müşrik Ubey b. Halef … Sevr’e gelen Kureyşliler mağarayı daha önce görmüşlerdi, biliyorlardı ama gördükleri manzara karşısında şaşırıp kaldılar. Ubey b. Halef yaklaştı, mağaraya baktı. Etrafındakiler ‘mutlaka buradadırlar, haydi içeri girelim!’ dediler. Ubey ‘Nasıl girelim? Burada bir örümcek ağı görüyorum, Muhammed doğmadan önce bu ağ yapılmış. Bu iki güvercinde işte orada duruyor. İçeride adam olsa onlar burada dururlar mı?’ diyen Ubey b. Halef…

 

Çürümüş bir kemik alıp elinde ufaladıktan sonra Rasûlullah’a dönerek: ‘Allah’ın bu çürümüş kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?’ diyen; Rasûlullah’ın da ‘Evet, Allah seni tekrar diriltecek ve cehenneme koyacak!’ buyurduğu, ona cevap olarak ayet inen ubey b. Halef…

(Yâsîn, 77-79: ‘İnsan görmez mi ki biz onu nutfeden yarattık? Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş! Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye çalışıyor ve ‘Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diyor. De ki: ‘Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü o her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.’)

 

Peygamber Efendimiz Bedir savaşından önce yanındaki sahabelerle dolaşırken savaşın yapılacağı alanda bazı yerleri gösterip ‘Burası Ebu Cehil’in,Burası Ukbe’nin, burası Ümeyye’nin, burası (bazı müşriklerin isimlerini belirterek) onları öldürüleceği yerdir’ diyerek Kureyş müşriklerinin öldürülecekleri yerleri tek tek işaret ettiği; ve ‘Ben kendi elimle Ubey b. Halef’i öldüreceğim!’ dediği Ubey b. Halef…

Peygamberimizin verdiği bu haber savaş sırasında aynen gerçekleşmiş ve ismini belirttiği Allah düşmanları gösterdiği yerde birer birer öldürülmüşlerdir.

Ubey b. Halef’in ağabeyi Ümeyye b. Halef, Peygamber Efendimizi her gördüğü yerde söver, ayıplar, alay ederdi. Kardeşi Ubey b.Halef ise Nebiler Nebisi’ni gördüğünde ‘Ey Muhammed! Benim bir atım var. Onu seni öldürmek için besliyorum!’ derdi. Rasûlullah ona şu cevabı vermişti. ‘Bilakis inşallah ben seni öldüreceğim!’ Dediği gibi oldu.

 

 

 

 

 

*Genç Beyin Dergisi’nden

 

 

Bayrağıma Kan, Vatanıma Can Verdim



 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bölücülük illet dedim
Esaret bir zillet dedim
Türk yüce bir millet dedim
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Cephe cephe dolaştım hep
Kuduz itle dalaştım hep
Allah (cc) için savaştım hep
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Kenetlendim çözülmedim
Öz kaybedip büzülmedim
Şehit oldum üzülmedim
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Bayrak inmesin diye
Ezan dinmesin diye
Vatan bölünmesin diye
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Kale gibi burcumuz var
Hakk’a minnet borcumuz var
Vatanda can harcımız var
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben


Düşmanlıklar yetti artık
Sanma canlar bitti artık
Şanım arşa gitti artık
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Vatanı sevmeyen gitsin
Bu kan, bu gözyaşı bitsin
Allah (cc) bize rahmet etsin
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Acımız çok büyük dinmez
Şehitlere ölü denmez
Birdir bu vatan bölünmez
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Anam gönül dağlamasın
Karaları bağlamasın
Sevdiklerim ağlamasın
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Şehit oldum canım ana
Bu en büyük onur bana
Gurur duymak düşer sana
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 

10.08.1996 
K.ŞAHBAZ

17 Ekim 2011 Pazartesi

Biz de Çok var!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bir Amerikalı bir İngiliz ve bir Iraklı barda oturmuş içki içiyorlarmış. Amerikalı içkisini bitirince bardağı havaya fırlatıp silahıyla bardağa ateş etmiş ve parçalamış : `bizim ülkemizde bardaklar o kadar ucuzdur ki biz aynı bardakla iki kere içmeyiz` demiş. İngiliz’de bunun üzerine içkisini bitirip bardağı havaya fırlatıp ateş edip parçalamış ve `bizim İngiliz sahillerinde o kadar çok bardak yapacak kum vardır ki biz aynı bardakla iki kere içki içmeyiz` demiş... Irak’ lı da soğukkanlılıkla içkisini bitirip bardağı havaya fırlatmış ve Amerikalı ile İngiliz’i çekip öldürmüş ve `Bağdat `ta bu İngiliz ve Amerikalılardan o kadar çok var ki biz aynı adamlarla iki kere içmeyiz

Yöneticiniz Büyük mü, Yük mü?



 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
10 VASIFTAN MAHRUM YÖNETİCİ YÜKTÜR!
 

1-Hedeflere ulaşmak için beraber hareket eden bir ekip kurmadaki kararlılık: Ekip farklı inanç, değer ve ideallere sahip kişilerden oluşabilir ama kurumun hedeflerine ulaşmak için birlikte hareket etmek zorundadırlar.
2-Başkalarına öğrettiklerini gerçek hayatta uygulayıp herkese örnek olarak saygı görmeyi hak etmek: Sözlerinizle davranışlarınız uyuşmazsa, saygınlığınızı kaybedersiniz. Ekip elemanlarımızın sizi sevip takdir etmeleri önemli değildir. Önemli olan, size saygı duymalarıdır; gerisi ardından gelir.
3-Yakın arkadaş olmamak: İş dışı ortamlarda elemanlarıyla belli mesafeyi korumazsanız her şeyin cılkı çıkar.
4-“Sevilenler” oyununu oynamamak: “Hak” ve “adalet” kelimelerine dair zihinsel bir not oluşturun. Bu iki kelime liderlikte kritiktir. Öyle ki, her konuda tamamen haklı ve tamamen adil olmalısınız. Ancak o zaman sevilenlerden olursunuz.
5-Geleceğe yönelik uzak görüşlülüğü geliştirmek: Gelecek uzak görüşlülüğü nasıl çiziyorsunuz? Bu bir planlama ve hedef belirleme işidir. Bu 3 şeyi dikkate almalısınız. İş, yönetim, eğitim.
6-Askıda kalan problemlere yönelip hızla sağlam kararlar almak: Yönetim becerisini tam edinen yöneticiler karar almazlar. Çalışanlara güvenirler ve onların kararlarına saygı duyarlar.
7-Risk almayı teşvik etmek: Risk almayı teşvik ediniz. Elamanlarınıza risk almaları gerektiğini öğretin.
8-Üst düzey insanlara fırsat vermek: Üst düzey insanları seçebilmeli ve onlara fırsat vermelisiniz. Bunlar kendi alanlarında uzman olduklarını çalışmaları ile sezdiren insanlardır.
9-Değişimi sağlıklı bulmak: Değişim heyecan katar, coşturur. Normalde yapacağınızın ötesine geçmenizi sağlar, tekdüzelikten kurtarır. Büyük yöneticiler her gün aynı şeyi yapmazlar.
10-İnsanlara rahat olma ihtiyaçlarını kullanarak kişisel imajlarını değiştirmede yardımcı olmak: Çalışanlarınızın hayallerinin ötesine geçmelerini mümkün kılmalısınız. Size güvenmeliler.


(*)Genç Beyin Dergisi’nden


 
 

14 Ekim 2011 Cuma

Türkiye!



 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ayım, yıldızım ve güneşim sensin
Yüreğimde yanan ateşim sensin
Her an soluduğum nefesim sensin
Damarımda akan kanım TÜRKİYE!
 
Cumhuriyet irfan idrak ve akıl
Kanımı vatana Rabbim helal kıl
Verilmez vatandan asla bir çakıl
Hayatım, her şeyim, canım TÜRKİYE!
 
Ülkeler içinde sen pirim oldun
Ben senin sen benim esirim oldun
Gönlümde coşkulu şiirim oldun
Onurum, şerefim, şanım TÜRKİYE!
 
Bin yıldır yaşanan vatanın hası
Sevginin, saygının, aşkın ustası
Bu vatan ırkımın gönül sevdası
Sultanım, Hakanım, Han’ım TÜRKİYE!
 
Karanlık dünyama ışık olan sen
Hakk’a, hakikate âşık olan sen
Yurtların içinde en şık olan sen
Gündüzüm, şafağım, tanım TÜRKİYE!
 
Ayım, yıldızım ve güneşim sensin
Yüreğimde yanan ateşim sensin
Her an soluduğum, nefesim sensin
Damarımda akan kanım TÜRKİYE!
 
Cumhuriyet irfan idrak ve akıl
Kanımı vatana Rabbim helal kıl
Verilmez vatandan asla bir çakıl
Her şeyim, hayatım, canım TÜRKİYE!
 
27.10.2007

10 Ekim 2011 Pazartesi

Gülen Cesetler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Savcı morgdaki üç cesedi inceledikten sonra defin izni verecek… Birinci cesedin üzerini açmış, mevta gülüyor. Görevliye sormuş:
“Bu neden gülerek gitmiş.” Görevli:
“Efendim piyangodan büyük ikramiye kazandığını öğrenince gülmeye başlamış, o anda da sevinçten kalbi durmuş, sizlere ömür…”
İkinci cesede bakmış. O da gülüyor… Yine sormuş:
“ Ya bu?”
Öncekine benzer bir cevap gelmiş:
“Efendim, eşi erkek evlat doğurunca sevinmiş, gülerken de heyecana yüreği dayanmamış… Küüüt!
Sıra üçüncü cesede gelmiş. Ceset Temel’inmiş. Simsiyah bir ceset, üstelik o da gülüyor. Görevli savcının “peki bu neden gülüyor” diye sormasına fırsat bırakmamış, atılmış:
“Sayın savcım, buna da yıldırım çarpmış ama o fotoğrafının çekildiğini zannetmiş…

Altın sözler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
"O da bir gazi olmak istedi Fakat ona anlatmak gerekti ki, Şehid olmayı göze almıyan gazi olamaz." Arif Nihat ASYA
 
"Işığı önüne al, yürü! Gölgen arkadan ister gelsin, ister gelmesin!"  Arif Nihat ASYA 
 
"Maksadımız Allah'ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. " Osman Bey 
 
 "Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı; Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı!" N.F.Kısakürek
 
“Avcılıkta hedef; gez, göz, arpacıkla, İstikbalde hedef; bilgi, akıl ve kalp ile vurulur.”  Kenan ŞAHBAZ
 

9 Ekim 2011 Pazar

Ağam mı, paşam mı?



 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hepsinin amacı yutturmak payı
Bu “dünya düzeni” denen oltayı
Niçin dinlersiniz bu Avrupa’yı?
Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?
 

Yurdumdaki her şey sensiz ve bensiz
Bu adalet ondan böyle düzensiz
Her şeye burnunu sokuyor densiz
Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?
 

Zafer kazanılmaz bilimsiz kasla
Zannetmeyin batı akıllı, asla
Kendin ile onu iyi kıyasla
Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?
 

Hürriyet dilimde eşsiz şiirim
Vatanı canımdan aziz bilirim
Namusumla, şerefimle ölürüm
Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?
 

04.12.2007

Kâinat okyanusunda bir gemi



 

 

 

 

 

 

 

 

Kâinat okyanusundan gelen acil haberlere göre Türkiye adlı gemi fırtınaya yakalanmış ve gemide 80 milyona yakın kişi seyahat etmekteymiş. Seyahat edenlerin ellerinden pusulaları, çantalarından haritaları ve yön çizelgeleri alınmış ve bunların seyahatin selameti için yapıldığı belirtilmiş. Yön bulmanın imkânı yokmuş. Her zaman bütün güzelliğiyle endamı arz eden Kutup Yıldızı da görünmez olmuş. Geminin personeli başka gemilerin kaptanlarından aldıkları bilgilerle Türkiye gemisini hareket ettirmeye çalışmaktalarmış. Yolculardan bazıları çeşitli çareler ileri sürseler de gemi personeli bildiğinden geri kalmıyor, akıl vermeye kalkanları hırpalıyor, örseliyor, azarlıyor hatta mahzene atıyormuş. Oysa yolculardan birkaçı kaptanlık belgesine sahipmiş ama diğer yolcular onların kaptanlık yapmalarını istemiyorlarmış. Onlarda yolcular istemiyor bizim yapabileceğimiz fazla bir şey yok diye kamaralarında kendi aralarında, kendi kendilerine çare arıyorlarmış. Ancak buldukları çareleri yolculara bile ulaştırmakta zorlanıyorlarmış. Yolcular bir panik içerisinde kime güveneceklerini şaşırmış durumdalarmış. Geminin batma tehlikesine karşı tedbir almak isteyen gemi koruma görevlileri ile gençlerin pek çoğu gemideki bilinen teröristlerce yok ediliyormuş. Gemi personeli gizli gizli bu teröristlerle de görüşüyormuş. Hali hazırda kâinat okyanusundan gelen haberlere göre durumun değişmediği, hatta gün günü kötüleştiği, yolcular içerisinden yeni kutup yıldızlarının çıkması beklendiği haberleri alınmaktaymış. (Allah yardımcıları olsun!)

 

8 Ekim 2011 Cumartesi

90 Yaşındaki gençlik

        

 

 

 

 

 

 

 

       90’ında ama çok dinç ve genç görünümlü bir adam varmış Çevresinde herkes ona çok özenir ve sorarlarmış. “Bu gençliğin sırrı nedir?” diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş bu soruya. Ama soranlar çoğalınca cevap vermek şart olmuş. Düşünmüş: “ Nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese?” Sonra karar vermiş bütün meraklıları evine yemeğe davet etmeğe. “Bu davette size sırrımı açıklayacağım!” demiş. Herkes merakla davete gelmiş. Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş, vakit iyice geçmiş. Ama gençlik sırrıyla ilgili tek söz edilmemiş. Herkes “Konu ne zaman açılacak?” diye merak ederken adamcağız hanımına seslenmiş: “Hatun, şu kilerden bir karpuz getirir misin bize sana zahmet!” Hanım hemen kilere giderek bir karpuz getirmiş. Adam şöyle eliyle vurmuş tık tık diye, sonra da “Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet?” demiş. Hanım onu götürmüş, bir tane daha getirmiş.  Adam onu da bir yoklamış, yine beğenmemiş. “Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış, başka bir tane getirir misin?” demiş Başka istemiş. Bu böylece 4-5 defa tekrarlanmış. Adam beşinci karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş. Herkes karpuzunu afiyetle yerken dedecik sormuş: “Arkadaşlar, işte benim gençliğimin sırrı burada; anladınız mı?” Herkes birbirinin yüzüne bakmış. Kimse bir şey anlamamış. “Aman dede” demişler. “Nerde? Anlamadık biz bu sırrı!”  Dedecik gülmüş. “Efendiler!” demiş.,” O gördüğünüz karpuz kilerde bir taneydi, tekti. Ben hanıma başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor, aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile ‘Aman be adam, deli misin nesin? Şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana defalarca?’ demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte ben bu gençliğimi bu hanımıma borçluyum” demiş

 

 

 

 

* Genç Beyin Dergisi’nden.   

7 Ekim 2011 Cuma

Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  
 İşlenmeli bağa, dağa arkadaş
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
Vuracaksan mührü çağa arkadaş
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Unutma ırkının coşkun çağını
Bu dille, kültürle gönül bağını
Her an gönderde tut dil bayrağını
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Çağlara hükmeden elin var senin
Her an açan Türkçe gülün var senin
Anne sütüne eş dilin var senin
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
İncinin, yakutun, zümrüdün mahı
Türkçe, bilim dili şahların şahı
Dillerin sultanı ve padişahı
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Bülbülün, sakanın diline benzer
Ceylana, kekliğe, sülüne benzer
Cenneti Âlânın gülüne benzer
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Başların üstünde tutulmak için
Kendini inkârdan kurtulmak için
İnsan sınıfına katılmak için
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Türkçeyi yaratmış seni yaratan
Türkçe, gözlerde fer, yüreklerde kan
Sana ait olmaz dilsiz bir vatan
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Türkçeye sahip çık, yaşat özünde
Bir başka değeri ilmin gözünde
Ben varım diyorsan bu yeryüzünde
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Aklın da, fikrin de, o’dur güneşi
Her çağda bilimin o, kan kardeşi
Yakmak için akıl denen ateşi
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Olmasın Türkçesiz asla bir anın
Varlık sebebidir dili insanın
Gereğini yap şu ulvî yasanın
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Kültürden bir ışık, millî bir izdir
Yapacağın, başka dile perhizdir
Her çağda, çağlayan coşkun denizdir
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
02.12.2008

4 Ekim 2011 Salı

Yavaşla...

 
 
 
 
  
Temel otobanda köklemiş gazı, gidiyor... Bakmış bir tabela: "YAVAŞLA 80 km." Hız...ını o an 80'e indirmiş Temel. Az sonra bir tabela daha: "YAVAŞLA 60 km." Temel 60'a inmiş. Merakla giderken yeniden bir tabela: "YAVAŞLA 40." - "Yolda çalışma var galiba!" deyip 40'a düşürmüş hızını. Epeyce sonra yine bir tabela: "YAVAŞLA 15 km." Talimata uyarak 15 km.'ye düşmüş Temel. Yolun en sağından tıngır mıngır gidiyor. Ama meraktan da çatlayacak. Uflaya puflaya bir saat daha gittikten sonra yeni bir tabela görmüş: "YAVAŞLA'YA HOŞ GELDİNİZ, NÜFUS: 2500"

Bir babadan dört oğula ders



 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        Bir zamanlar dört oğlu olan yaşlı bir baba varmış. Çocuklarının önyargılı olmamaları için onları eğitmek istemiş ve her birine değişik mevsimlerde uzakta bulunan bir ağacın yanına gitmelerini ve ağaca bakmalarını söylemiş. Birinci oğul kışın gitmiş, ikinci oğul ilkbaharda gitmiş, üçüncü oğul yazın gitmiş, dördüncü oğul sonbaharda gitmiş. Geri döndüklerinde hepsini yanına çağıran babaları ne gördüklerini sormuş. İlk giden oğul ağacın kupkuru ve çirkin ve yaşlı olduğunu söylemiş. İkincisi  “Hayır! Ağaç yemyeşildi ve canlıydı” demiş. Üçüncüsü “Çiçekleri vardı, kokusuyla ve görünüşüyle muhteşemdi” demiş. Dördüncü oğul ise ağacın meyvelerle yüklü, canlı ve hayat dolu olduğunu söylemiş. Yaşlı adam oğullarına hepsinin de haklı olduğunu söylemiş ve bir ağacı, bir nesneyi ya da bir insanı tanımak için kısa bir süre yetmez en az bir mevsim geçmesi gerektiğini ve değişik zamanlara göre karar vermenin daha doğru olacağını anlatmış. “Eğer kışın vazgeçersen ilkbaharın nimetinden, yazın güzelliğinden ve sonbaharın bütünlüğünden de yararlanamazsınız” demiş.
         Hayatınızı ve insanları bir mevsimde(bir dönemde) yargılamayın.
 
 
 
 

1 Ekim 2011 Cumartesi

Türk Milleti Susacak mısın?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
   Ey Türk varlığına tehdit var uyan!
  Safında yer alsın vatanı sayan
  Yeter artık dişe diş, elbet kana kan!
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Bir kahraman ersin gel en başta gel!
  Şanlı tarihinden çıkıp taşta gel!
  Denizi, ovayı, dağı aşta gel!
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Elin mi, dilin mi tutuldu yoksa!?
  Aklın mı, fikrin mi satıldı yoksa!?
  Kanına mikrop mu katıldı yoksa!?
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
  
  Hain vazgeçer mi kalleş huyundan?
  Hâlâ bıkmadın mı sinsi oyundan?
  Yavuz da, Fatih de senin soyundan
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Çağ kapatıp çağı açtın bir zaman
  Her kıtaya kubbe saçtın bir zaman
  Adalette, altın taçtın bir zaman
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Şanla dolu senin dünün, bu günün
  Var mı adı, nedir adı övgünün?
  Oyuncağı olma çakal, sürünün
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
“Demokrasi bilmez kudurmuş itler”
  Hakk’a yürümeğe hazır yiğitler
  Öcümüzü alın derken şehitler
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Yönetenler bunu görmez, bilmez mi?
  Hain oyun, bu milleti bölmez mi?
  Yetmiş milyon vatan için ölmez mi?
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
  Bunun, hesabını soracak mısın?
‘Terörist başını asacak mısın?’
 
  16.10.2008