28 Eylül 2011 Çarşamba

Irkına İhanet!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 Bir Gün Yavuz Sultan Selim pazarın birini gezmeye karar verir ve saka kuşlarının... satıldığı bir tezgaha yönelir.
 Bütün sakalar 1 altındır fakat bir tanesi ayrı bir kafes içinde ve 50 altındır.
 Yavuz Sultan Selim sorar:
 -Bunlar 1 altın da bu neden 50 altın?
 Satıcı:
 -Hünkarım 50 altınlık olan ötüşüyle diğer saka kuşlarını kendine çeker ve yakalanmalarını sağlar.
 Yavuz Sultan Selim 100 altını çıkarıp adama verir ve ver o kuşu bana der.
 Herkes şaşkınlık içinde ne yapacak acaba koca padişah bir saka kuşunu diye düşünürken,
 Yavuz Sultan Selim kuşun kafasını tuttuğu gibi gövdesinden ayırı verir ve der ki:
"KENDİ IRKINA İHANET EDENİN SONU BUDUR!!!"
 

Yalnızlığın İnfazı

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Dün, bugün, yarın ve bütün zaman
Gönüller bir Leyla’nın hayaliyle şakır
Şu cehennem azabı korkunç yalnızlığımın
Kalemini ellerinle gel sen kır
 
Ve bir gece yarısı tam sıfır ikide
Gel, yalnızlığımın ipini sen çek
İnfazın yapıldığı o anda
Ayaklarım tamamen yerden kesilecek
 
 
31.3.1993
 
 
 
 
 
 
 

Zihin operasyonu



 

 

 

 

 

 

 

    Adamın biri New York Central Park’ta yürüyüş yaparken, aniden bir köpeğin küçük bir kıza saldırdığını görür. Koşar ve köpekle boğuşmaya başlar. Hayli uzun bir boğuşmadan sonra, üzeri yara bere içinde kalır ama köpeği öldürür. Bu arada küçük kızın da hayatını kurtarmıştır. Son anda bu sahneyi gören polis nefes nefese olay yerine gelir. Sarılıp, teşekkür ettikten sonra der ki:
- Sen bir kahramansın! Yarın bütün gazeteler seni yazacaklar. Ve göreceksin başlığı da şöyle olacak:  “New York’lu cesur bir genç, küçük kızın hayatını kurtardı!” 
-Ama ben New York’lu değilim ki!
-Fark etmez. Bu durumda o zaman gazeteler şunu yazacaklar:  “Cesur Amerikalı, küçük kızın hayatını kurtardı!”
-Ama ben Amerikalı da değilim.
-Yine fark etmez. O zaman da gazeteler şöyle yazarlar: “İnsanlık ölmedi. Bir genç, küçük kızın hayatını kurtardı.”
-Pekiyi, sen nerelisin?
-Ben Irak’lıyım!
Polis, kızı hastaneye götürür. Adam ertesi gün gazeteleri aldığında şöyle bir başlıkla karşılaşır:  “Radikal bir İslâmcı, masum Amerikan köpeğini öldürdü...”

 
 ABD’li stratejist George Friedman şöyle diyor: “Türkiye 100 yıl sonra dünyanın en büyük 4 gücünden biri olacak. Çin ve Rusya gibi ülkeler gerileyip yerini Türkiye, Japonya, Meksika ve Polonya gibi yeni dünya güçlerine bırakacak.”
 
* Afşin SELİM  Yeniçağ

27 Eylül 2011 Salı

Türk Mührü Taşıyan Anadolu Gel!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Gel Türk, akıllara akıl ver bir kez
Huzurunu bozan böcekleri ez
Çekirge bir daha, bir daha sekmez
Gel, beklenen umut bana dolu gel!
Gel, canım, cananım, Anadolu gel!
 
Kırgız’ım Kazak’ım Çerkez, Uz benim
Özbek’im, Tatar’ım, Uygur, Türkmen’im
Tarihte her zaman adım TÜRK benim
Gel, kendi özünle cana dolu gel!
Gel, kucaklaşalım Anadolu gel!
 
Diyalogmuş hangi dinler arası?
Kapanmaz ki asırlarca yarası
Tek yürek olmanın şimdi sırası
Gel, Orta Asya, Tuna dolu gel!
Gel, kutsal vatanım Anadolu gel!
 
Ben ki düşmanımdan aman dilemem
Kundağımda akrep, yılan belemem
Türk oğluyum uşaklığa gelemem
Gel, Ay-Yıldızınla şana dolu gel!
Gel, Türk mührü taşıyan Anadolu gel!
 
20.11.1993
 

26 Eylül 2011 Pazartesi

Sizinde Haberiniz olsun...



 

 

 

 

 

 

 

 

2011-2012 Eğitim öğretim yılı başında  Millî Eğitim Bakanlığı'nın ders kitapları ile birlikte okullara gönderdiği broşürlele ilgili  CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, TBMM Başkanlığı'na Bakan Ömer Dinçer’in cevaplaması isteğiyle bir soru önergesi verdi.
Önergedeki sorular şunlardır:
“1-Tarafınızdan gönderilen broşürde Büyük Önder Atatürk’ün fotoğrafı neden boş çerçeve olarak görülmektedir?
2- Boş çerçeve fotoğrafla öğrencilerimize verilmek istenen mesaj nedir?
3-Başbakan’dan gelen broşürde yapılan AKP propagandasının eğitime katkısı nedir?
4- Başbakan bu işleri milletin ödediği vergilerle yapmadı mı?
5-İlköğretime ait bazı kitaplarda Atatürk fotoğrafı, Gençliğe Hitabe, İstiklâl Marşı’nın yer almamasının sebebi nedir?
6- MEB’nin görevlerini sıralayan ikinci maddedeki A fıkrasını kaldırdınız. Böylece eğitim ‘milli’ olmaktan çıkacaktır.
7-Bakanlığınızın başındaki ‘milli’ sözcüğünü kaldırmayı ne zaman gerçekleştireceksiniz?”

Ağah Oktay GÜNER  Yeniçağ Gazetesi

Neden Susar Türkiye?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Neden ununu elemeden
Eleğini asar Türkiye!?
 
Basiretsizler yüzünden sürekli
Yaş tahtaya basar Türkiye!
 
Böğründen yara almış
Mütemadiyen kan kusar Türkiye!
 
Söz gümüşse sükût altındır deyip
Ağzına kilit vurur susar, susar Türkiye!
 
Gargara yapar, sineye çeker
Neden her kastı yutar Türkiye!?
 
01.10.1993

25 Eylül 2011 Pazar

Müstahak...( !)

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  
 
Bir devlet halkına zulüm ederse
Elbette ki yıkılması hak derim…
Rüşvet, torpil başın almış giderse
O devlet her şeye müstahak derim…
 
Adalet ağacı dal dal kurursa
Kendi kültürüne yama vurursa
Etnik ırkçıları övüp durursa
O devlet her şeye müstahak derim…
 
Kesilmişse öz dilinin pençesi
Bir pula dönmüşse altın akçesi
Hayâsızlık kol gezerse Türkçesi
O devlet her şeye müstahak derim…
 
Bir yanda zenginler, bir yanda açlar
Olur, olmaz yerde alınsa baçlar
Kum gibi kaynarsa çevrede Haç’lar
O devlet her şeye müstahak derim…
 
Ayrık otu gibi köklü illetin
Uçan kuşa borcu varsa milletin
Taşeronu olmuş ise zilletin
O devlet her şeye müstahak derim…
 
Hizmet farklı farklı yapılıyorsa
Rüşvet ve avanta kapılıyorsa
Hak varken batıla tapılıyorsa
O devlet her şeye müstahak derim…
 
Çare bulmak için sürekli kaşın
Soğan, bulgur, ekmek, sofrada aşın
Hak ararken ipe giderse başın
O devlet her şeye müstahak derim…
 
O devlet benimse susar susarım
Varım yoğum her şeyimi asarım
Bütün hainlere kinim kusarım
Her şeye müstahak demem, diyemem…
 
21.12.1992
 

24 Eylül 2011 Cumartesi

Mustafa Kemal Atatürk’ün Cevabı

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
         Anasının ve babasının soyluluğuyla övünen Teodor, İtalya yarım adasına inmek isteyen Türk Atilla’ya barış görüşmesinden önce sormuş; “Siz hangi soylu ailedensiniz?” Atilla da ona cevap vermiş. “Ben soylu bir milletin evladıyım.” İşte benim cevabımda budur.
          EFENDİLER!
        “Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa genel şerefsizliğin enkazı altında şunun bunun şahsi şerefi de parça parça olur.
         Biz o genel şerefi kurtarabilmek için harekete geçen millete ruhumuzla katıldık. Katılmamıza mani olabilecek şahsi rütbeleri, mevkileri de genel şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğrunda feda ettik…
         Bunu anlamayıp da, milleti hala kendi kafalarının keyfine göre idare etmeye kalkışan kuvvetler artık birer beladır.
         Bela çekmeye bu milletin artık tahammülü kalmamıştır.”(24.10.1919 Ruşen Eşref’le röportajından)
 
         Felaket başa gelmeden evvel onu söyleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek
lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. (1920)*
 
         Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. (1920)*
 
         Benim hayatta yegâne onur kaynağım, servetim Türklükten başka bir şey değildir. (1923)*     
                                                                                                                                
         Bu memleket tarihte Türk’tü, bugün Türk’tür ve sonsuza kadar Türk olarak 
 yaşayacaktır. (1923)*
 
         Türk budur, yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. (1923)*
 
         Bu millet kılı kıpırdamadan dava uğruna ve benim uğruma, canını vermeye hazır olmasaydı  
  ben hiçbir şey yapamazdım. (1926)*
 
         Milliyet davası siyasi bir mücadele konusu olmadan önce şuurlu bir ideal meselesidir.
   Şuurlu bir ideal pozitif bilimlere, bilimsel yöntemlere dayandırılmış bir hedef ve gaye
   demektir. (1926)*
 
          Türk Milleti’nin karakteri yüksektir, Türk Milleti çalışkandır, Türk Milleti zekidir.
 
          Milli benliğini bulamayan milletler başka milletlerin avıdır. (1935)*
  
          Benim Türk Milleti’ne, Türk Cumhuriyeti’ne, Türklüğün geleceğine ait görevlerim
    Bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar
    ediniz. Bu sözler bir kişinin değil, Türk Milleti’nin duygusunun ifadesidir. Bunu her Türk bir
    parola gibi kendinden sonrakilere devamlı tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk
    ferdinin son nefesi, onun sonsuz olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk senin için yüksekliğin
    sınırı yoktur. İşte parola budur. (1935)*
 
    * Nutuk’tan

Ben dün duydum...



 

 

 

 

 

 

 

Yahudi’nin birine tokat atan adam hakim karşısına çıkarılır:
-Neden vurdun?
-Bunlar İsa Peygamberi çarmıha germişler...
-İyi de bu kaç bin yıl önce olmuş..
-Valla ben dün duydum...

22 Eylül 2011 Perşembe

Yolsuzluk Profları…

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Eğitmişiz bunca zaman 
Hep yolsuzluk profları
Dedirtirler aman aman
Hep yolsuzluk profları…
 
Yolluları, yolsuzları
Kolluları, kolsuzları
Çulluları, çulsuzları
Hep yolsuzluk profları…
 
Yüreklerde sevgilere
Söylenecek yergilere
El koydular vergilere
Hep yolsuzluk profları…
 
Sinsi sinsi hep gülerler
Yetimin hakkını yerler
Utanmadan safız derler
Hep yolsuzluk profları…
 
Evirdiler, çevirdiler
Nice çamlar devirdiler
Yüzümüze geğirdiler
Hep yolsuzluk profları…
 
22.2.1992
 
 
 
 
 

21 Eylül 2011 Çarşamba

Bahane Aramayın!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hayatı “çaresizlikle” dolu bir adamın öyküsüdür. Lütfen dikkatle okuyun!
 
7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. Yalnız ve içine kapanık biri olarak yaşamaya, oradan oraya sürüklenmeye başladı.
8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı. Zamanını tarlalarda karga kovalayarak geçirdi.
10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi. Ailesi onu okuldan aldı. Sinirden ve korkudan üç gün evinden çıkamadı.
17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.
24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.
25 yaşında sürgüne gönderildi.
27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulunduğu derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu. Doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken, o kalabalık arasında yalnız başına olanları seyrediyordu.
30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.
37 yaşında böbrek hastalığından Viyana’da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı.
37 yaşında komutan olarak atandığı ordu, dağıtıldı.
38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden alındı.
38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı.
38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkarıldı.
38 yaşında en yakın beş arkadaşından üçü, onun kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı.
39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.
Sonra ne mi oldu?
42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu.
Okuduğunuz öykü efsanevi lider Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’e aittir.
 
Şimdi düşünün, sizin başarılı olmanızı engelleyen ama Atatürk’ün karşısına çıkmamış bir engel var mı?
Başarınızın önündeki engel ne? Paranız mı yok? Atatürk’ün de yoktu! Sağlığınız mı bozuk? Atatürk’ün de bozuktu! Çevrenizde sizi çekemeyenler mi var? Atatürk’ün de vardı! Bazı yakın arkadaşlarınız sizi arkadan mı vurdu? Atatürk’ü de vurdular! Aileniz çok zengin değil mi? Atatürk’ünki de değildi! Amirleriniz hakkınızı mı yiyor? Atatürk’ün hakkını da yemişlerdi! Sizden daha beceriksiz ama hırslı insanlar, sizden daha hızlı yükselip size amirlik mi yapıyor? Atatürk’ünde başına gelmişti! Geçmişte bazı denemelerinizde başarısız mı oldunuz? Atatürk’te olmuştu! Hakkınızda idam fermanı çıktığı için mi başarılı olamıyorsunuz? Atatürk’ünde başına gelmişti!
 
Kaynak “Her şey seninle başlar” Mümin Sekman
 
         
        

Asalet Özden Gelir

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  
 
 
 
Ham adamlar olur paraya alet
Elden değil, özden gelir asalet
Beklenen, özlenen gerçek adalet
Kayboldu toplumda bir serap gibi...
 
Bilinmez belânın yakamozları
Şuursuz, afyonlu bütün kozları
Takınır anlamsız sahte pozları
İnsanlık perişan bir harap gibi...
 
İblisin işini iblisçe alan
Engerek zehrini Dünya’ya salan
Kan, kin ve irin sadece kalan
Doğruluk kalplerde ıstırap gibi...
 
İnsanlık uğruna düşün bir anlık
Doğruluk, dürüstlük altın gerdanlık
Harama, dörtnala koşan insanlık
Şeytana amade ve türap gibi...
 
17.09.1988
 

Eli kanlı terörist başı (KŞ), işlediği suçlar için neden yargılanmıyor?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bütün bunları bilmeyen var mı?  Allah sonumuzu hayır eylesin.(KŞ)

Vatan Gazetesinden Mustafa Mutlu “ Eli kanlı terörist başı(KŞ) işlediği yeni suçlar için neden yargılanmıyor?” diye soruyor ve şöyle devam ediyor.
Cumhurbaşkanı’nı, Başbakan’ı, askeri, polisi tehdit etti...
Talimat verdi, Terör örgütü (KŞ) sempatizanları sokaklara dökülüp içindeki yolcularla birlikte otobüs yaktı...
Bir sinyal çaktı, dağdaki teröristler karakol bastı...
Bir göz kırptı, Meclis’teki adamları yüzlerce kampanya başlattı...
Parmağını şıklattı; Güneydoğu’da binlerce kişi askeri, polisi taş ve molotof yağmuruna tuttu...
Yani... İstediği zaman akan kanı durdurdu, istediği zaman da büyük felaketler yaşanmasına neden oldu!
Sadece yakalandığı tarihten bu yana iki bine yakın güvenlik görevlimizin şehit olmasına, altı bine yakınının yaralanmasına, binlerce irili ufaklı olaya yol açtı...
Üstelik tüm bunları devletin gözünün önünde yaptı...
Bu ülkenin tüm savcılarına soruyorum:
Nasıl oluyor da bu eli kanlı terör şefinin 10 yıldır sürekli olarak yeni suç işlemesine seyirci kalıyorsunuz?
Onun bu suçları işlemesine göz yumarak “yataklık yapan” savcılar, cezaevi yöneticileri, Adalet Bakanlığı yetkilileri hakkında hiçbir işlem yapılmayacak mı?
Eğer bu ülke, gerçekten bir hukuk devletiyse...
Eli kanlı terörist başı(KŞ), son 10 yılda işlediği tüm suçlarla ilgili olarak hâkim önüne çıkarılıp, yargılanır...
Ne hukuku Mustafa Bey, hukuk sana, bana. Yürek ister yürek! 40.000’e yakın insanımızın ölümünden sorumlu olduğunu dünya kamuoyuna duyurduğumuz eli kanlı terörist başını yaşatacağımızı ABD’ye söz vermedik mi? Yaşatmak için kanun çıkarmadık mı?  İdamı kaldırmadık mı? Suçsuz günahsız fakat fakir vatandaşlar Pazar yerlerindeki döküntülerle, çöplüklerden topladıklarıyla yaşamaya çalışırken eli kanlı katili en güzel şekilde beslemiyor muyuz.
Galiba “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş, bir insanı yaşatan da bütün insanlığı yaşatmış sayılır” ayetinden etkilendiler. Acaba o yüzden mi eli kanlı katili öldüremiyorlar. Allah sonumuzu hayır eylesin.
 
*(KŞ) ile belirttiğim yerler; terörist başının ve örgütünün reklamını yapmamak için adlarını yazmayıp tarafımdan eklenen yerlerdir.
 
 
 
Mustafa Mutlu / Vatan

18 Eylül 2011 Pazar

Şahbaz’ın Sevdası Destana Benzer...

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yayla havasında bir güzel gördüm
Saçı Toroslar’da ormana benzer
Utanmadım, adım adım göz sürdüm
Her hali, bir derde dermana benzer
 
Nazları, şahlanan kırat gibidir
Sevdası mahşerde sırat gibidir
Bakışı canlara berat gibidir
Gönül darmadağın harmana benzer
 
Işığı  güneşi kıskandırmakta
Duruşu deliyi uslandırmakta
Şuh sesi ölüyü canlandırmakta
Sözleri sultandan fermana benzer
 
Sandım saraylardan çıkıp ta gelmiş
Bilmem, kaç yiğidin gönlünü çelmiş
Güzelliği bir dünyaya bedelmiş
Tavrı, zarafeti sultana benzer
 
Yusuf’u, Züleyha zindana atmış
Aslı’ysa Ferhat’ı dağa fırlatmış
Mecnun, Leyla için çöllerde yatmış
Şahbaz’ın sevdası destana benzer
 
09.05.2009
 
 
 

15 Eylül 2011 Perşembe

Tanrı Canlıları Yaratmış

 
 
 
 
Tanrı eşeği yaratmış ve ona demiş ki:
“Sen bir eşeksin. Sabahtan aksama kadar yorulmadan, yakınmadan çalışacaksın ve ağır yükleri sırtında taşıyacaksın. Ot yiyeceksin az akilli olacaksın ve 50 yıl yasayacaksın”.
Eşek cevap vermiş:
“50 sene böyle bir hayat için çok çok fazla, lütfen bana 20 yıldan fazla verme!” ve öyle oldu...
Sonra tanrı köpeği yaratmış ve ona demiş ki:
“Sen bir köpeksin. İnsanların mallarını koruyacaksın, onların en yakin dostu olacaksın. Geriye kalan artıkları yiyeceksin ve 25 yıl yasayacaksın.”
Köpek cevap vermiş:
“Tanrım, 25 yıl böyle yasamak çok fazla. Bana 10 yıl ver yeter” ve öyle oldu...
Daha sonra Tanrı maymunu yaratmış ve demiş ki:
“Sen bir maymunsun. Ağaçtan ağaca salınacak ve bir aptal gibi davranacaksın. İnsanları eğlendireceksin ve 20 yıl yasayacaksın”.
Maymun cevap vermiş:
“20 sene dünyanın palyaçosu olarak yasamak çok fazla. Bana 10 seneden fazla verme” demiş. Ve öyle olmuş...
Daha sonra Tanrı yılanı yaratmış ve demiş ki:
“Sen bir yılansın. Dünyada yüzüstü sürünerek 15 yıl yaşayacaksın.
Yılan cevap vermiş:
“15 yıl yüzüstü sürünerek yaşayamam. Bana 5 yıl yeter Tanrım” demiş.
En sonunda Tanrı insanı yaratmış ve ona demiş ki:
“Sen bir insansın. Dünyada yasayacak tek rasyonel düşünen canlı olacaksın. Diğer yaratılmışlara zekânı kullanarak hükmedeceksin. Dünyayı yöneteceksin ve 20 yıl yasayacaksın.”
İnsan cevap vermiş:
“Tanrım, insan olarak 20 yıl yetmez. Lütfen bana eşekten artan 30 yılı, köpekten artan 15 yılı ve maymun ile yılanın 10 yılını ver. ” demiş.
“Tanrı bunu kabul etmiş ve insan 20 yıl yaşamış evlenmiş ve 30 yıl eşek gibi sabahtan akşama kadar çalışmış ve ağır yükler taşımış. Sonra çocukları olmuş ve 15 yıl köpek gibi evini korumuş, aileden arta kalanlarla beslenmiş. Sonra ilerleyen yaşında 10 yıl maymun gibi,
Aptal gibi davrandı ve torunlarını eğlendirmiş. Son 10 yılını da yerinden kalkamaz duruma gelmiş ve yılan gibi sürünerek yaşamış. Bu güne kadar böyle gelmiş...”

Altın Sözler...

 
 
 
 
 
 
 
 
 
*Lamartine atalarımız hakkında şunları yazar:
“Vecd ile yaşayan duygulu bir millettir. İçgüdüleri asilânedir. Onların yurdu ‘Efendiler’ diyârıdır.  Kahramanlar, şahsiyetler ülkesidir. Bence, insaniyete şeref veren böyle bir milletin düşmanı olmak, insanlığın düşmanı olmaktan farksızdır. Böyle bir lekeden Allah beni korusun.”
 
*Hayyam demiş ki!
  Ben Haram ile Helali karıştırmam...
  Dost ile içilen 'RAKI' helaldir,
 'Puşt' ile içilen su bile Haram.
 
*Meclis’te var 450 mezar taşı, tek başına ne halt etsin Osman Bölükbaşı..”
 
* Dünyanın aklının %98’i Sultan 2. Abdülhamid’de, % 1’i bende, kalan %1’i diğer insanlardadır.  Otto von Bismarc
 
*Ağızdan çıkan söz kulağa, kalpten çıkan söz kalbe gider. Atasözü
 
 

13 Eylül 2011 Salı

Ahmaklar!

  
 
 
 
        Amerikan ile İngiliz generali konuşuyorlarmış. Biri ‘bende bir er var çok ahmak!’ demiş. Diğeriyse hayır! Bende bir er var, o daha da ahmaktır!’ demiş. Tartışma çok büyümeden kimin askerinin daha ahmak olduğunu anlamak için yarışma gibi bir davranışa karar vermişler. İlk general askerini yanına çağırıp ‘Oğlum! Git bana bu 5 dolarla bir Mercedes al, gel!’ demiş. İkinci general de askerini çağırıp ‘Git bak oğlum, ben ordu evinde miyim?’ demiş. İki asker çarşıda karşılaşmışlar. İlki ‘Yahu benim general çok ahmak! Bu günün Pazar olduğunu bildiği halde beni araba aldırmaya gönderdi!’ demiş. İkincisi atılmış: ‘Benim generalim daha ahmak! Yanında telefonu dururken beni ordu evine gönderdi!’

Aslına Huuu… Nesline Huuu!...*



 

       

 

 

 

 

 

 

 

          Vakti zamanında bir hükümdar, vezirlerine şöyle bir emir vermiş.
          —Tebaamdan bana Hızır Aleyhisselam’ı bulup getirecek bir kul var mıdır? Araştırılsın!..
          O gün memleketin dört bir yanına tellâllar çıkartılmış. Ancak kimsenin bu işe cesaret ettiği yok! Fakat devletin elinin erişmediği uzaklarda bir yerde pek yoksul bir ihtiyar yaşarmış. Adamcağız uzun uzun düşündükten sonra “Eğer bazı şartlar öne sürer bu işe razı olursam ahir-i ömrümde birkaç zaman bolluk ve refah yüzü görürüm. Hükümdarın tebaası olarak bizi arayıp sorduğu mu var? Hem ola ki talih yaver gider,” deyip sarayın yolunu tutmuş.
          Hükümdar ihtiyara kırk gün süre tanıyıp her türlü isteğinin yerine getirilmesini ferman buyurmuş. İhtiyar o kırk günde ne kadar fakir fukara varsa doyurmuş, yardımda bulunmuş. Kırkıncı gün sarayın adamları kapıya dayanmışlar ve “Buyur efendi gidiyoruz!” demişler. Zavallı ihtiyar, sayılı günün çok çabuk geçtiğini bilerek emre rıza göstermiş. Yolda yanlarına bir fakir derviş takılmış.
          —Ben de sizinle geleyim ve sarayı bir kez olsun göreyim, demiş. İhtiyar ve sarayın adamları buna rıza gösterip huzura varmışlar.
          Hükümdar ihtiyara bakmış; ihtiyar hükümdara bakmış. Ortada ne Hızır var, ne mazeret. Adamcağız durumu anlatacakken hükümdar ateş püskürür vaziyette en büyük vezirine sormuş:
           —Efendi söyle bu densize ne ceza verelim?
           —Hünkârım, bu adamı kırk katırın kuyruğuna bağlayıp sürütelim.
           —Aslına huuu… Nesline huuu!... Diye bir ses duyulmuş ihtiyarın yanına takılıp gelen dervişten. Sultan sesinin çıkarmamış ve ortanca vezirine sormuş:
          —Söyle bre bu herife ne yapılım?
          —Bu herifi keşkek edip leşini köpeklere yedirelim.
          —Aslına huuu… Nesline huuu!... Demiş yine fakir derviş. Hükümdar ona sert sert bakmış. Sonra aynı suali küçük vezire sormuş.
          Küçük vezirin cevabı şöyle olmuş:
          —Yüce Sultanım. Bu zavallı ihtiyar zaten ömrünün sonuna yaklaşmış. Yoksulluk ve devletin ilgisizliği yüzünden bir yalana tevessül etmiş. Kaldı ki aldığı her kuruşu fakir fukaraya dağıtmış. Affetmek büyüklük alâmetidir. Büyüklüğünüzü gösterip bağışlayıveriniz.
          —Aslına huuu… Nesline huuu!... Demiş derviş yine Padişah öfkeyle sesin geldiği yana dönerek adeta kükremiş:
           —Bre sen kim olasın ve niçin hep aynı şeyi söyleyip durmaktasın? Padişah huzurunda edep böyle mi olur?
           Derviş hükümdarı saygıyla selamlamış ve söze başlamış.
           —Haşmetlû Hünkârım! Senin büyük vezirinin babası katırcı idi, onun için ihtiyarı katırlara sürütmek istedi. Ortanca vezirin babası keşkek dükkânı işletirdi. Etin artığını da köpeklere atardı.O da babasının yaptığını uygun gördü bu ihtiyara. Şu küçük vezirine gelince; O asil bir vezir ailesinden gelmektedir ve vicdanı bu ihtiyara devlet himayesiyle mücazat etmesini gerektiriyor. Babasından da öyle görmüştü zira. Hepsinin sözleri, asıllarını ve hangi nesilden olduklarını göstermektedir. Bende o sebepten “Aslına huuu… Nesline huuu!...” diyorum.
           Padişahın merakı artmış. Hayretler içinde, bu fakir dervişin bütün bunları nereden bildiğini merak ederek sormuş:
           —Peki, derviş sen kimsin?
—Ya sen, bu gün kimi bekliyordun Hünkârım?
Sonra da önce küçük veziri ardından da kendisini işaret ederek,
-İşte vezir, işte Hızır!...
Deyip ortadan kayboluvermiş.
          
*Bu sözün manası “Aslını da Allah’a havale ettim, neslini de! Demektir. Böyle bir temenni iyiler için dua; kötüler için ise bedduadır olmaktadır.
 
 

* İskender Pala’nın “İki Dirhem Bir Çekirdek” adlı kitabından
 

12 Eylül 2011 Pazartesi

“Şehitler Ölmez!”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
         Kaydetmemiş tarih böyle kahraman
         Haine, kâfire vermez ki aman
         Şimşek olur, cihad olduğu zaman 
               Şehitten başkası o anda gülmez
              Hak Teâlâ diyor; “ŞEHİTLER ÖLMEZ!”
 
         Bir yanlışı görse, iter eliyle
         Gücü yetmez ise, söyler diliyle
         Fitneyi, fesadı siler yeliyle
               Şehitten başkası o anda gülmez
               Hak Teâlâ diyor; “ŞEHİTLER ÖLMEZ!”
 
         Allah için, vatan için kan verir
         Bir canı var, olsa, bin bir can verir
         İnandığı değerlere şan verir
               Şehitten başkası o anda gülmez
               Hak Teâlâ diyor; “ŞEHİTLER ÖLMEZ!”
 
         Akıl, idrak ile gönül tarayan
         Mevla’yı özünde bulur arayan
         Hakça, şehitliktir Hakk’a yarayan
               Şehitten başkası o anda gülmez
               Hak Teâlâ diyor; “ŞEHİTLER ÖLMEZ!”
 
         Korku yoktur, yiğit kahramanlarda
         Toprağa dökülen asil kanlarda
         Cennete uçarken ulvi canlarda
               Şehitten başkası o anda gülmez
               Hak Teâlâ diyor; “ŞEHİTLER ÖLMEZ!”
 
          30.10.2007

“Getirdikleri gibi götürürler”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
                                                                       
 
 
 
 
   Ülke genelindeki olumsuzluklar hepimizi sinirden, stresten kırıp geçirirken asıl sorumluların umursamaz davranışları insanı fazlasıyla incitmektedir. Bunca insanımızın öldürülmesine, güvenlik güçlerimizin şehit edilmesine daha ne kadar dayanabiliriz bilemiyorum. Fakat en kısa zamanda yetkililerin milleti bu sıkıntılardan kurtarmalarını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Bu konuda Osman Paşa şunları söylüyor:
 
“Getirdikleri gibi götürürler”
 
“Bir hükümet ki kendisinin birinci dereceden sorumlu olduğu toprakların dörtte birinde güvenlik hak getire. Kırsalında, kentinde, ormanlarında, dağlarında, sınırlarında, karakollarında, yollarında güvenliği tesis edemiyor; gün oluyor on genç insan öldürülüyor... Komşu sınırları süzekten farksız. Eşkıyanın yurtdışı, yurtiçi yerleri tek tek belliyken aval aval bakıyor. Tırnağı yok kendi başını kaşımaya, başka ülkelerin güvenlik işlerine burnunu sokuyor. Eee yapmasın da görelim. Genel mülk sahibi isteyecek de kâhya ve ırgat yapmayacak öyle mi? Yapmazsa başına geleceği biliyor. Getirdikleri gibi götürürler adamı”. Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı Osman Pamukoğlu,
 
 
09.09.2011 Gazeteler

11 Eylül 2011 Pazar

Mehmetçik!



 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kanımız, canımız, gözümüz bizim
Bu vatan peteği, baldır Mehmetçik!
Gökte dalgalanır özümüz bizim
Üstünde Ay-Yıldız, aldır Mehmetçik!
 
Mehmetçik tarihte altından yaprak
Vatandır kanıyla sulanan toprak
Yüce bir göreve tâbi olarak
Yalnız bir Allah’a(cc) kuldur Mehmetçik!
 
Peygamber dilinden övgüyle gelen
Haksızlığın çelik zırhını delen
İnsanları Hak’tan emanet bilen
Ve şefkatle saran koldur Mehmetçik!
 
Gerçek kahramanlık karakter onda
Cesaret, merhamet doğuştan kanda
Devlerin açtığı sunî tufanda
Dünyayı kurtaran saldır Mehmetçik!
 
Şehitlik verilmiş arşın katında
Bütün âlem Mehmetçiğin farkında
Dünya denen ihtiyarın sırtında
Yünden ve ipekten şaldır Mehmetçik!
 
Karınca ezilse gönlü üzülen
Nurdan bir ışıktır kalbe süzülen
Zalimin zulmünden sinen, ezilen
Mazlumun tuttuğu daldır Mehmetçik!
 
Çakallar yok olur duyunca sesi
Vatan, millet, bayrak tek sermayesi
Gaziliktir, şehitliktir gayesi
Cennette en güzel güldür Mehmetçik!
 
Kanımız, canımız, gözümüz bizim
Bu vatan peteği baldır Mehmetçik!
Gökte dalgalanır özümüz bizim
Üstünde Ay-Yıldız, aldır Mehmetçik!
20.01.1994
 

 

Cengiz Han (Temuçin)

 

Tarihte bir karıncanın koskoca Moğol İmparatoru Cengiz Han'a (Temuçin) müthiş bir ders verdiği bilinmektedir.
Temuçun'in ordusu, bir savaşta, güçlü bir düşman saldırısı karşısında dağılır, bozguna uğrar. O arada Temuçin da kaçarak terkedilmiş bir ahıra saklanır.
Orada umudunu yitirmiş, bitik bir halde gizlenirken, bir karıncanın mısır veya buğdağ tanesini dik bir duvarın diğer yanına taşımak üzere hamaratça çalışmasını ibretle seyreder.
Mısır veya buğday tanesi karıncadan büyüktür. Karınca taneyi duvarın üstünden aşırmaya çalışır. Bu çalışmayı  tam altmış dokuz kere tekrarlar. Ve altmış dokuz kez geriye düşer. Temuçin karıncanın bu azmini bir bir sayar.
Başarma azminden hiç şaşmayan karınca, yetmişinci denemesinde başarır ve taneyi duvarın öteki tarafına aşırır.

Karıncadan dersini alan Temuçin, o an nara atarak ayağa kalkar. Ordusunu tekrar toparlar. Düşmanın üstüne gider, onları yener ve sonra Cengiz Han adını alır.

8 Eylül 2011 Perşembe

Rübailer






Yüce Dağlar Dumansız Olmaz


İnsan bu tasasız ve gamsız olmaz
Yaşanan bir ömür amansız olmaz
Gördük şahit olduk mütemadiyen
Yüce dağların başı dumansız olmaz
10.08.1994
 
 
 

 

 

Adalet Kaf Dağında

Kanun, tüzük, yönerge
Ağızlarda lafta imiş
Ciltlenmiş hep altın kaplı
Dizi, dizi rafta imiş
 
Hayallere dalamadım
Hayattan tat alamadım
Çok aradım bulamadım
Adalet taaa.. Kaf da imiş
06.09.1994

Hırsız!

   

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Köyün birine hırsız dadanmış. Hırsız özellikle ayakkabılara meraklıymış. Cemaat camiye girip namaza durunca bulduğu ayakkabıları torbasına doldurup kayboluyormuş.
Sonunda köylü pusuya yatmış, hırsızı, torbası elinde kıskıvrak yakalamış. Köy heyeti toplanmış. Hırsıza ne ceza vereceklerini tartışmışlar. Birisi bir öneri getirmiş.
-En iyisi imam yapıp önümüze geçirmek. Böylece gözümüzün önünde olur, hırsızlık yapamaz...
Köylünün aklı bu işe yatmış, adamı imam yapmışlar...
Aradan yıllar geçmiş. Gurbete çıkan bir köylü dönüşte hırsız imamın neler yaptığını, hırsızlığın bitip bitmediğini sormuş. Demişler ki:
-Herif imamlığa devam ediyor, hırsızlık yapmıyor...
-Demek sorun çözümlendi?
-Yok canım... Birkaç adam tuttu. Hırsızlığı onlara yaptırıyor. Kendisi de “Hırsızlık günahtır, sakın çalmayın” diye vaaz veriyor...

7 Eylül 2011 Çarşamba

Altın Güzelliğini Soldurma



 

 

 

 

 

 

 

 

Her an sabırlı ol köpürme, taşma
Bir anlık hevesle yanılıp şaşma
Sen, sen ol, sakın ha haddini aşma
Yaprağını, dalını yoldurma güzel!
Altın güzelliğini soldurma güzel!
 
Fitneyi kalbinden çıkar at sana
Mutluluğu sevgi ile tat sana
Güzelliğe, sevgileri kat sana
Yaprağını, dalını yoldurma güzel!
Altın güzelliğini soldurma güzel!
 
Çıkar şu gönlünden sahte ilahı
Dürüstlük her çağın altın silahı
Çekemem diyorsan ah ile vah-ı
Yaprağını, dalını yoldurma güzel!
Altın güzelliğini soldurma güzel!
 
Edepsizlik kokmuş, sası değil mi?
Kin, tüm gönüllerin pası değil mi?
Ahlâk, güzelliğin hası değil mi?
Yaprağını, dalını yoldurma güzel!
Altın güzelliğini soldurma güzel!
 
28.02.2007

Ahmed Rüstem Bey

ABD’deyken Beyaz Saray ziyaretinde, yerde serili ay yıldızlı halıyı görünce sinirlenen Ahmet Rüstem Bey, “Bu yere serdiğiniz ve çiğnenmesini istediğiniz halı, benim ülkemin onurudur. Üzerinde dini inancımızın, hem de bayrağımızın ay yıldızı var. Onun yeri ayakların altı değil, ellerin erişemeyeceği yükseklerdedir. Bu halı buradan kaldırılmadıkça sarayınıza adım atmam mümkün olmayacaktır” demiştir.
 
ATATÜRK'Ü DÜELLOYA ÇAĞIRIR
Bir gün yemek sırasında, yemeğin ortasında sigarasını erken yaktığı için Atatürk tarafından uyarılan Ahmed Rüstem Bey masadan kalkar. Arkasından Atatürk’ü düelloya çağırır. Araya dostların girmesiyle yatıştırılırlar. Ancak Ahmed Bey sadece masayı değil, TBMM ve Türkiye’yi terk eder.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Eşek, Yine Eşek, Adam Olmadı!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
En lüks mağazadan kıyafet aldım
Adam olsun diye kurslara saldım
Boş yere aldanıp hülyaya daldım
Eşek, yine eşek, adam olmadı
 
Eşekçe davranır hırpalanırdı
Ünlü kişilerden çoğu tanırdı
Tam ümitlendiğim anda anırdı
Eşek, yine eşek, adam olmadı
 
Ahırdan çıkardım, saraya kattım
Yularını alıp kravat taktım
Tereyağı, süt ve bal ile baktım
Eşek, yine eşek, adam olmadı
 
Modern cihazlarla eğittim onu
Döktürdüm üstüne her tür losyonu
Neye varacak ki sıpanın sonu
Eşek, yine eşek, adam olmadı
 
12.03.1991

Yeni bir semerci gönder Allah’ım

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Köyün birinde, sırtları kanlı yaralarla dolan eşekler, “İyi semer yapamıyor” diye sürekli semerciden şikayet ediyorlarmış.
Bakmışlar ki şikayetlerin karşılığı yok, son çare olarak bir meydanda toplanıp, “Yeni bir semerci gönder Allah’ım” diye dua etmeye başlamışlar.
Bir gün duaları kabul olmuş, köydeki semerci ölmüş, yerine yeni bir semerci gelmiş.
Eşekler, bayram etmişler. Ne var ki yeni semerci biraz acemi imiş, yaptığı semerler eşeklerin sırtında daha fazla yara açmaya başlamış.
Eşekler, yine meydanda toplanıp, ‘yeni bir semercinin’ gelmesi için dua etmişler.
Çok geçmeden mevcut semerci köyden ayrılmış, yerine başka bir semerci gelmiş.
Eşekler yine çok sevinmişler. Ama çok geçmeden yeni semercinin de ‘çok farklı’ olmadığını, semerlerin daha kalitesizleştiğini, yaralarının ise kötüleştiğini anlamışlar.
Eşekler, her seferinde yeni bir semerci göndermesi için Allah’a dua etmişler.
Bir semerci gitmiş, diğer semerci gelmiş.
Nihayet bir gün kafalarına dank eden eşekler, ‘semerciden kurtulmak’ yerine “Eşeklikten kurtulmak’ için dua etmeye başlamışlar. ***

Tecrübe sahibi atalarımız boşuna dememişler:
- “Sen eşşek olmaya niyet ettikten sonra sırtına semer vuran çoook olur.”

 
*21.06.2011 İsrafil K.KUMBASAR Yeniçağ

Biz devletimizi uyanık zannederdik

 
 
Kadının birinin evi soyulmuş. Yalvara yakara konuyu padişaha kadar götürmüş. Padişah kadına sormuş:
- “Be kadın bu kadar derin bir uykuya nasıl daldınız da hırsızı duymadınız?”
-  “Padişahım, biz devletimizi uyanık zannederdik de ondan bu kadar derin uykuya daldık. Merak etmeyin artık böyle uyumayız.”

4 Eylül 2011 Pazar

Babamdan Öğütler (1)

Hiçbir şeye karıştırmayın hile
Maddeyi yoğurun hep mana ile
Ekmeğin, yoğurdun, insanın bile
Mayasını iyi çal dedi babam
 
Çilesiz hiç hedeflere erilmez
Biliyorsun, yaylar, oksuz gerilmez
Zararlı olana değer verilmez
Arıyı sevdiren bal dedi babam
 
Bilgisiz olursan kalırsın atıl
Sen de âlimlerle sohbete katıl
En büyük servettir insanda akıl
Her an deryasına dal dedi babam
 
Davranışlarına dikkat et yeter
Sorumsuzluk seni boşluğa iter
Şan, şöhret, arkadaş, para, pul biter
Bunlar, başa gelen hal dedi babam
 
Beyinsizler gelir bela ararsa!
Dedim, başım dönse, ufkum kararsa!
Kudurmuşlar ya çevremi sararsa!
Köpeği susturan yal dedi babam
 19.8.1994
 

Mustaf Kemal Atatürk'ün Sözleri



*"Biz doğrudan doğruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur."

*"Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar."

*"Türkiye'de Bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk Hükümetinin ilk gayesi, halka hürriyet ve saadet vermek, askerlerimize olduğu kadar sivil halkımıza da iyi bakmaktır."

*"Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük isler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır."

3 Eylül 2011 Cumartesi

Gitti Bizim Ayakkabı!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İkindi vaktiydi anda
Abdest aldım şadırvanda
Giyecektim hem bayramda
Gitti bizim ayakkabı!
 
En emin yer dedim kandım
Bur da hırsız olmaz sandım
Şaştım, duvara dayandım
Gitti bizim ayakkabı!
 
Yeni almıştım on bine
Camideydim ikindine
Çarık koymuşlar yerine
Gitti bizim ayakkabı!
 
Bu bendeki telaş neydi?
Duyanlar başını eğdi
Çoraplarım içindeydi
Gitti bizim ayakkabı!
 
14.10.1988