13 Ağustos 2011 Cumartesi

Dostlarınızı İyi Seçin!

DOSTLARINIZI İYİ SEÇİN!

Ukbe b. Ebî Muayt, Mekke müşriklerinden kötü niyetli olmayan bir adamdı. Rasûlullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem’le her karşılaştığında O’na saygıyla bakar, iyi münasebetini bozmamaya gayret ederdi. Hatta uzun yolculuktan döndüğünde Mekke’de yemek yedirmeyi adet edinmişti. İşte yine böyle bir yolculuktan dönmüş, vereceği yemeğe Rasûlullah’ı davet etmişti.
Rasûllullah (sav) Ukbe’nin gönlünün artık imana hazır hale geldiğini düşünerek yemek davetine şöyle karşılık verdi: ‘Ukbe! Davetine gelirim ama yemeğini yemem. Yemeğinden yemem için seni yaratan Allah’ı inkâr etmemeni, O’nun Rasûlü’ne de şahadet etmeni beklerim. Senin gibi iyi niyetli bir insan küfürde ısrar etmemeli artık!’
Ukbe bu teklife direnmedi. Rasûlullah’ın isteğine olumlu cevap vererek iman edip şahadet kelimesini söyleyiverdi. Rasûlullah Ukbe’nin iman etmesine sebep olduğu için çok sevinmişti.
Fakat Ukbe’nin Mekke’de putperest dostları da vardı. Haber bir anda onlara da ulaştı. İçlerinde Ubey b. Halef katı bir müşrik dosttu. Duyduğu haber hiç de hoşuna gitmemişti. Hemen gelip arkadaşını suçlayıcı sorular sormaya başlamıştı. ‘Duyduğuma göre Muhammed’i yemeğe davet etmişsin. Bununla da kalmayıp onun teklif ettiği şahadet kelimelerini de söylemişsin!’ ‘Evet! Öyle oldu. Onun istediği şahadet kelimesini de söyledim!’ Müşrik dostu: ‘Olamaz!’ dedi, ‘İşte bu olamaz! Hem şahadet kelimesini söyleyeceksin hem de bizimle dost olacaksın. Bu olacak şey değil!’ İlave etti: ‘Bu sana pahalıya mal olur. Bundan sonra hiçbir yerde iş bulamazsın!’
Ukbe müşrik dostunun sözlerinden endişe etmiş, getirdiği şahadet kelimesinden pişmanlık duymaya başlamıştı. ‘Olayı büyütme!’ dedi. ‘Ben sadece Ukbe’nin yemeğini yemeden gitti diye bir söylenti çıkmaması için utandığımdan şahadet kelimelerini söyledim, yoksa ona inandığımdan değil!’
Ubey kopardığı tavizden memnun olmuş ama yeterli bulmamıştı. Daha ileri giderek yol gösterdi: ‘Biz bu sözlerinin doğruluğunu ancak gidip O’na (hâşâ) tükürdükten sonra kabul ederiz. Gideceksin, O’nu sevmediğini ifade eden bir tükürük fırlatacaksın, o zaman senin o’na inanmadığını anlarız. Yoksa bizi boş sözlerle savamazsın!’

İmana yeni ısınan Ukbe’nin kalbi maalesef artık geri dönüşe geçmiş, dostlarının baskısına dayanamayıp getirdiği şahadetten vazgeçmişti. Doğruca Darunnedve’de Rasûlullah’ın ibadet ettiği yere gitti. Dilinin ucunda topladığı tükürüğü fırlatmak üzereyken ansızın bir rüzgâr çıkıverdi. Ukbe’nin dudakları arasından çıkan tükürük geriye dönerek kendi suratına yapıştı, hem de ateş gibi yaktı. Ertesi gün Ukbe’yi yüzünde yanık iziyle görenler sordular: ‘Sende böyle bir yanık izi yoktu, ne zaman oldu bu yara?’ Ukbe saklamadı: ‘O’na doğru tükürdüğüm tükürük kendime doğru geri dönüp suratıma yapışarak ateş gibi yaktı, izi kaldı!’
Ne yazık ki yarı iman etmişken dostlarının baskısı yüzünden geriye dönen Ukbe, Bedir’de kâfir olarak öldü.
Bu hadise üzerine Furkan sûresi 27–28. ayetleri geldi. Burada dostlarının yanlış telkinlerine uyanların ellerini ısırarak âhirete nasıl pişmanlık duyacaklarını anlatır: ‘Ah ne olurdu; keşke falanı dost edinmeseydim, onun isteğine boyun eğmeseydim, sözlerine itimat etmeseydim. Getirdiğim şahadet kelimelerinden vazgeçirip Peygamber’le birlikte olmama mani oldu, şeytana uydurdu. Ne kötü dostmuş meğer onlar!’


* Genç Beyin Dergisi’nden

Hiç yorum yok: