16 Kasım 2011 Çarşamba

Nedir Bu Vicdani Ret

‘Vicdani ret’ nedir?
Vicdani ret, “bir bireyin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dinsel inançları doğrultusunda zorunlu askerliği reddetmesi” olarak tanımlanıyor. Vicdani retçiler, en çok, “Düşman olsa bile insan öldürmeyi ahlaki bulmamak, hiyerarşik ve statüsel yapılandırmalarda yer almayı ahlâki bulmamak, güncel sorunlardan dolayı o ülkenin silahlı birliğinde bulunmayı ideolojik ve dini inanca aykırı bulmak” gibi nedenlerle vicdani retçi olduğunu açıklıyor.
“Nasıl Uygulanacak?”
Vicdani ret Avrupa’da ilk kez Danimarka tarafından 1917′de tanınan ve 1967′den bu yana da uluslararası hukukta bir insan hakkı olarak görülen uygulama.
Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında vicdani reddi hak olarak tanımayan sadece Türkiye ile Azerbaycan bulunuyor. Ermenistan, kısa süre önce vicdani ret konusunda taahhüt vererek, tasarı hazırladı. AB üyesi ülkelerde ise bu sorun bütünüyle ortadan kalkmış durumda. Akademisyen Özgür Heval Çınar’ın yaptığı çalışmaya göre, AB çatısı altında 27 ülkeden 14′ünde zorunlu askerlik bulunmuyor. Kalan 13 ülkede ise alternatif hizmet sistemi bulunuyor. Bu ülkelerden Almanya’da “Hiç kimse vicdanı karşısında zorla askeri hizmet yapmaya zorlanamaz” düzenlemesi bulunuyor. Yılda ortalama 150 bin vicdani retçi bu düzenlemeden yararlanarak, Gençlik, Aile, Kadın ve Sağlık bakanlıklarında alternatif hizmetlerde, 9 ay çalışıyor. Diğer bazı ülkelerdeki uygulamalar şöyle:
- Avusturya: 1991′de hakkı tanıyan Avusturya’da İçişleri Bakanlığı’nda 12 ay alternatif hizmet olanağı bulunuyor. Askerlik süresi ise 8 ay.
- Danimarka: 1917′den bu yana vicdani reddi tanıyor. İçişleri Bakanlığı’nda yapılan alternatif hizmetin süresi 9 ay.
- Finlandiya: Askerlik yapmak istemeyenler Çalışma Bakanlığı bünyesinde 13 ay çalışıyor.
Askerlikte süre ise 6 ay.
- İsveç: Alternatif hizmet Savunma Bakanlığı’nda 7,5 ay yapılıyor.
- Yunanistan: 1998′de vicdani reddi kabul etti. Savunma Bakanlığı, bu hakkı kullananlara
23 ay zorunlu hiçmet yaptırıyor. Askerlik süresi ise 12 ay.
- Güney Kıbrıs: 42 ay alternatif hizmet yapılıyor. Askerlik süresi ise 26 ay.

Peki yıllarca savaşmış milyonlarca insanımızın kanıyla sulanmış şehitlerimiz, gazilerimiz geçmişte hayatını hiçe sayan o kadar genç, gözü yaşlı analara bunun hesabını nasıl vereceksiniz şimdi  onların vicdanı sizi redediyor …
Yorum Sizin Dostlar Artık Söylenecek Söz Yok..
Yzn:FatihŞahbaz

11 Kasım 2011 Cuma

Biz devletimizi uyanık zannederdik

Biz devletimizi uyanık zannederdik

Davetiye

Davetiye

Mustafa Kemal ATATÜRK'ü anlamak...

Mustafa Kemal ATATÜRK'ü anlamak...

AKP tarihimizi de satıyor

AKP tarihimizi de satıyor

Padişahın dalkavuğu

Padişahın dalkavuğu

“Ağam Ben Demedim, Sen Dedin!”

“Ağam Ben Demedim, Sen Dedin!”

deneme

denemee

deneme

deneme

Atatürk Bu Millettir

Atatürk Bu Millettir

Atatürk Bu Millettir

Atatürk Bu Millettir

PKK Tarafinden Kaçıralan Gemiyi Canlı İzleyin..!

PKK Tarafinden Kaçıralan Gemiyi Canlı İzleyin..!

PKK Tarafinden Kaçıralan Gemiyi Canlı İzleyin..!

PKK Tarafinden Kaçıralan Gemiyi Canlı İzleyin..!
Neden Türkiyeyi şu zamanda dünya ülkelerinden geride duruyor dersiniz.  2 Gün önce Gazi Mustafa Kemal Cumhuriyetimizin Kurcusu'nu rahmetle andık her il,ilçe,okul resmi daire sokaklarda, hayat durdu. Peki Mustafa Kemal'i anmak yeterlimi yoksa onu anlamak mi lazım.

siz beni hala anlayamadiniz
ve anlamayacaksiniz caglarca da...
hep tutturmus "yil 1919" mayis'in 19'u diyorsunuz
ve eskimis sozlerle beni ovuyor, ovuyorsunuz.
mustafa kemal'i anlamak bu degil,
mustafa kemal ulkusu sadece soz degil.

halim yagcı oğlunun şiirini bilirsiniz ilk kıta'sı aynen böyle işte eskimiş sözlerle beni ovuyor iseniz Mustafa Kemal'i Anlamak Bu değil bu ülkü sadece söz değil..!

Çok basit bir örnek vereyim sizlere; İslam ülkesinde yaşıyoruz ve Elhamdulillah Müslümanız diyoruz dinimizi öğrenmek için yüce yaratıcının gönderdiği kitap bize yol gösteriyor değil mi alimler din adamlar Kur'an-i Kerimden örneklerle bizim dini nasıl yaşamamız gerektiğini aktarıyorlar..! İşte Benze Mustafa Kemal bize öyle bir miras bıraktı ki bize bu ülkeyi yaşatmak için öyle önemli katkılarda bulundu ki bunlardan biri Cumhuriyetti, ve Ey Türk Gençliği buna en güzel örnektir.

PKK Tarafinden Kaçıralan Gemiyi Canlı İzleyin..!

 

Linki Tıklayın Ve İzleyin

http://www.marinetraffic.com/ais/tr/default.aspx?oldmmsi=271002451&zoom=10&olddate=11/11/2011%205:49:00%20PM

 

 

 

Atatürk Bu Millettir

Kemal Atatürk;
Ekim 2007, İzmir.

Alsancak’ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı’na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal’in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, “silin” der.

*

Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin!

*

Adeta bomba düşer dövmeci dükkânına... “Bu gördüğün eller Atatürk’ü yazar, Atatürk’ü silmez” deyip, kapı dışarı ederler. Ve, internet sitelerinden alenen duyururlar: “Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk’ün imzası bedava!”

*

İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin miladı, bu olaydır.

*

Bir ödlek geri adım attı...
On binlerce cesur öne çıktı.

*

Atatürk’e sövme modası...

Dövme modası yarattı.

*

Köprüaltı örnek oldu, İzmir’de yapılan Atatürk dövmesi, 50 bini aştı. Yetişemiyorlar, her gün 30-40 kişi kazıyor vücuduna... Omuzuna, bileğine, iman tahtasına, kalbinin üstüne... Doktor var, avukat var, öğrenci, dekan, ev kadınları var. İstanbul’da patladı... Ankara, Antalya, Bursa, Trabzon, Muğla, Eskişehir dövmecileri artık neredeyse sadece bu imzayı kazıyor. 29 Ekim’lerde, 10 Kasım’larda Mustafa Kemal için ücretsiz çalışan 200’ün üstünde dövmeci var.

*

Dini gerekçelerle dövme yaptırmayan, otomobiline yapıştırıyor. Taksilerin camlarında... Motosikletine, hatta, bebe arabasına yazdıranı görüyoruz. Atatürk imzalı küpe kulaklarda, rozet yakalarda.

*

Ölümünün üzerinden taaa 73 sene geçtikten sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği insanların bedenine imzasını atan bir başka lider var mı dünyada?

*

Neymiş, işten atarlarmış...
Bizim işimiz Atatürk.

*

Memleketimin güzel kadınları, giydirin çocuklarınızı güzel güzel, doğum günüdür bugün... Çünkü, her 10 Kasım, aslında 19 Mayıs’tır... Cumhuriyet dediğin, korkak babalar tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır.
Mustafa Kemal, ilelebet payidardır. Lütfen Dikkat arkadaşlar Yandaşlara karşı toplanan Atatürkçü yurtseverlerin arasına katılmak için  http://www.facebook.com/pages/Kenan-%C5%9Eahbaz/149533935129926 tıklayın ve paylaşın..!

 

YılmazÖzdil Yazısından Alıntıdır.!

Yazan:FatihŞahbaz

8 Kasım 2011 Salı

“Ağam Ben Demedim, Sen Dedin!”



 

 

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ata çok düşkün bir ağanın atı ölür. Kimse korkudan atın öldüğünü ağaya söyleyemez. Uyanık bir köylü, “Ben söylerim” diyerek gönüllü olur ve ağanın huzuruna çıkar:
“Ağam senin at var ya, senin at.”
“Evet, benim at var”
“Ağam uzanmış yatıyor.”
“İyi ya, ne var bunda?”
“Ağam senin at kulaklarını da yere sermiştir”
“Diyeceğini desene oğlum!”
“Ağam galiba nefes de almıyor”
“Desene oğlum, at öldü!”
“Ağam ben demedim, sen dedin!”

Dünya’nın Tadı Kalmadı



 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ey dostum dünyanın tadı kalmadı!
Yokuşlar değişti, düzler değişti
Mevsimlerin bile adı kalmadı
Baharlar değişti yazlar değişti
 

Köprünün altından çok sular aktı
Sevgiyi insanlar dünde bıraktı
Kışlar yazı, yazlar kışı ayarttı
Dolular değişti, buzlar değişti
 

Bir çöle döndürdü toprağımızı
Kuruttu, yok etti yaprağımızı
Sonbahar çatlattı kısrağımızı
Şu kışlar değişti, güzler değişti
 

Yardıma sevgiyle, aşkla koşan yok
Yardım ile gönüllerde coşan yok
Bir iz bulup yüce dağlar aşan yok
Ayaklar değişti, izler değişti
 

Yavaş yavaş doğruluktan saptılar
Şimdi de -haşa- paraya, pula taptılar
Sesten hızlı giden araç yaptılar
Yavaşlar değişti, hızlar değişti
 

Vefalı gönüller, çöle benzedi
Suları çekilmiş göle benzedi
Umutlar kupkuru güle benzedi
Gönüller değişti, özler değişti
 

Şimdi akıl rüşvet ile yatmakta
Gözler ona görmemezlik satmakta
Ahlâk dışı sözler cirit atmakta
Kulaklar değişti, gözler değişti
 

Hiçbir şeye benzemiyor bu haller
Yapmakta değil de yıkmakta eller
Yılanın zehrinden zehirli diller
Tavırlar değişti, sözler değişti
 

Doğruya dağları aşırmaz mısın?
Kaygıyı, kederi taşırmaz mısın?
Sen olsan acaba şaşırmaz mısın?
Kafalar değişti, yüzler değişti
 
Eski vefalardan eser yok şimdi
Birbirine kazık atan çok şimdi
Sevgiye, saygıya karın tok şimdi
Duygular değişti, hazlar değişti
 

Gönül bayrak için al vermez oldu
Kaç baharlar geçti dal vermez oldu
İçim bile artık bal vermez oldu
Şekerler değişti, tuzlar değişti
 

Dağ gibi, gönülleri yıkan var artık
Anadan, babadan bıkan var artık
Erkeklerde küpe takan var artık
Erkekler değişti, kızlar değişti
 

Yağmurlar hep rahmet dolu yağardı
Güneşle ay nazlı nazlı doğardı
Herkes yıldızlardan neşe sağardı
Neşeler değişti, sazlar değişti
 

Eski meydanların eri kalmadı
Erliğin, mertliğin yeri kalmadı
Avcının gözünün feri kalmadı
Keklikler değişti, kazlar değişti
 

Biz gülersek hep birlikte gülerdik
Ekmeği kardeşçe eşit bölerdik
Yiğitliği erdem ile bilerdik
Yiğitlik değişti, kozlar değişti
 

Bu zamanda damarda kan kuruyor
Tüm akıllar durgun, atıl duruyor
Şimdiki akımlar adam vuruyor
Nötrler değişti, fazlar değişti
 

30.01.2003

7 Kasım 2011 Pazartesi

Dünden önce, Dün, Bugün Ne Dediler; Yarın Ne Derler…

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  
 
 
Dünden önce; “Türkiye’nin her yerine ‘ne mutlu Türküm diyene’ yaza yaza Türkiye ilkelleştirilmiştir dediler.
Dünden önce; “Terörist örgütle görüştüğümüz iddiasında bulunanlar şerefsizdir” dediler.
Dünden önce; ”Devlet herkesle görüşür. Hükümet görüşmez” dediler.
Vs. Vs. Vs…
 

Dün; “Türk vatandaşı değil anayasal vatandaşlık olmalıdır” dediler
Dün; “Türkiye halkı, 36 etnik gruptan oluşmuştur” dediler.
Dün; “Türkiye’nin huzuru ve geleceği için terör örgütüyle de görüşürüz” dediler.
Vs. Vs. Vs…
 

Bugün; “Terör örgütü ile MİT müsteşarı emrimizle görüştü” dediler.
Bugün; “Sivil anayasadan Türk ve Atatürk çıkarılmalı” dediler.
Bugün; “Yandaş medyadakiler terörist başı ev hapsine alınmalıdır” dediler.
Vs. Vs. Vs…
 

Yarın ne diyecekleri, ne yapacakları geçmişten belli değil mi?
Perşembe'nin gelişi Çarşamba’dan bellidir.

Düşman 100 yıldır belli! (1)

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Gazeteci Banu Avar'ın son yazısı, Türkiye'nin içine düştüğü terör tuzağına bambaşka bir perspektif çiziyor. Avar yazısında; "Düşman belli... Hem de 100 yıldan beri hiç değişmedi" dedi.
GAZETE5- Gazeteci Banu Avar, "Bu gidişin başı var, bir de sonu" başlıklı yazısında, Türkiye'nin bugün içine düştüğü durumu yorumladı. İşte Banu Avar'ın son yazısı:
"Bu gidişat çok önceden belirlenmişti! 100 yıl önce bugün hedeflenmişti!
Yıl 1912. Amerikan başkanı Woodrow Wilson... Türkiye’yi param parça eden ünlü Wilson ilkelerine adını veren kişi… Türkiye sınırları içine bir Kürdistan ve bir Ermenistan haritaları çizen Amerikan başkanı.. Bakın ne diyor:
‘Amerikan kapitalizminin temel hedefi, zayıf ülkelerin hammaddelerini ve ulusal pazarlarını açık birer kapı olarak tutmaktır. Bunun için diplomasi ve gerekirse zor kullanılmalıdır…’ Geçenlerde Dışişleri Bakanı işte bu Wilson’ın adıyla anılan ödüle layık görüldü…
Wilson’ın 100 yıl önceki planı neydi? Petrol coğrafyasına bir Kürt ve bir Ermeni Devleti oturtmak…
O zaman ince ince hesapladıkları, Türkiye’yi bölme ve yutma hayalleri gerçekleşmedi. Kuyruklarını ardlarına kıstırıp bir daha gelmek üzere gittiler…
Türkler inanılmaz şartlarda yaptıkları savaştan galip çıktılar. Yedi Düvel buna ağızları köpürerek ‘Türk Mucizesi’ dediler..
Ardından yepyeni bir ülke kuruldu. Türkler ulusal kaynaklarına sahip çıkıyorlardı. Ardı ardına fabrikalar açtılar. Uçaklar , Arabalar yaptılar. Madenlerini işlemeye başladılar, Petrol aradılar… Tarıma yol verdiler, yurttaşlar yarattılar.
Ama içerde işi bozulanlar vardı. Onlar kullanıma hazırdı.. … Kürt Sait isyanı Lozan’da Musul meselesi masadayken, Dersim İsyani, Hatay için direnilirken tezgahlandı.
Batıya hayran ayran budalaları! 1930’lardan itibaren koyun postlarına bürünmüş ‘uzmanlar’ genç cumhuriyeti ziyaret etmeye başladı... Her şey yeniden kurulurken maskeli sırtlanlar Ankara’da boygösterdi... Tanzimat kafalı Batıya ayran budalası gibi hayran ‘münevverler’, yabancı emeller için uygun arazi şartları sağladı. 1938’de milletin önderi öldü ve geride kalanlar hemen Batı’ya koştu! İngiliz ve Fransızlarla üçlü anlaşma imzalandığında, Gazi Paşa’nın ölümünün üzerinden 5 ay geçmemişti. Gazi paşa’yı ‘anlamayıp sadece inananlar’ asıllarına rücu ettiler!
 
*21 Haziran 2010 Banu AVAR

6 Kasım 2011 Pazar

Bayramınız kutlu olsun.



 

 

 

 

 

 

 

 

 
YÜCE TÜRK MİLLETİNİN KURBAN BAYRAMINI KUTLAR HAYIRLARA VESİLE OLMASINI DİLERİM. ALLAH  KURBAN İBADETLERİMİZİ KABUL ETSİN.BAYRAMLARIMIZI BAYRAM OLARAK KUTLAMAYI NASİP ETSİN.

5 Kasım 2011 Cumartesi

Padişahın dalkavuğu

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Padişahla dalkavuğu yemek yerken padişahın tepesi atmış, aşçıbaşına kızmış: “Söyleyin bir daha patlıcan pişirmesin, istemem!”
Patlıcansız yemek olur mu?
Musakkası var. Karnıyarığı var, oturtması var, silkmesi var, tavası, dolması var...
Dalkavuk hemen padişahtan öteye geçmiş:
“Haklısınız efendim, bu patlıcan kadar berbat bir yemek yoktur.”
Aradan birkaç ay geçmiş, padişahın canı patlıcan istemiş.“Söyleyin aşçıya, bir güzel patlıcandan karnıyarık yapsın!”
Dalkavuk hemen atlamış: “Aman efendim, patlıcan gibisi var mı?”
Başlamış patlıcanın meziyetlerini saymaya...
 
***
 
PADİŞAH dayanamamış: “Geçen sefer ne demiştin, şimdi ne diyorsun?”
Dalkavuk boynunu bükmüş: “Padişahım ben patlıcanın değil, sultanımızın dalkavuğuyum!”

Dünya'nın en büyük insanı kim biliyor musunuz?



 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 
 
 
 
Atatürk bir akşam, Çankaya'da arkadaşlarına sordu
- Dünyanın en büyük insanı kimdir?
- Timur'dur Paşam!
- Değil.
- Fatih'tir.
- Değil.
- Yavuz Sultan Selim.
- Değil.
- Alpaslan.
- Değil.
- Napolyon.
- İskender.
- Değil.
Nafile!.. Ne derlerse Atatürk "değil" diyordu. Dalkavuklardan biri dayanamadı:
- Sizsiniz Paşam., dedi.
Atatürk, bu zatı tersledikten sonra, sualinin cevabını kendisi verdi:
- Dünyanın en büyük insanı Hz. Muhammed'dir. Ölümünden bu yana bin üç yüz sene geçtiği halde, günde beş vakit, Cenab-ı Allahtan sonra adı söylenen Hz. Muhammed'dir..
Ata'mıza dinsiz diyenlere utansın.

4 Kasım 2011 Cuma

AKP tarihimizi de satıyor



 

 

Satılmadık bir şey bırakmayan AKP hükümeti şimdi de gözünü tarihi yapılara çevirdi. Hükümet imar planı yetkisi alarak Kuleli Askeri Lisesi, Haydarpaşa ve Sirkeci Garı, Sirkeci Postanesi ve Selimiye Kışlası gibi paha biçilemeyecek birçok yapıyı peşkeşe hazırlanıyor.
 
AKP Hükümeti, kamuya ait, atıl arsaları ve tarihi binaları ekonomiye kazandırmak bahanesiyle yeni bir proje başlatıyor. Proje ile İstanbul'da Boğaz'a nazır birçok kamuya ait tarihi binalar kiralama ve satış yöntemi ile elden çıkarılacak. Binaların bir bölümü, imar planı değişiklikleriyle otele dönüştürülecek ya da restore edilerek turizm amaçlı kullanılabilecek.
 
UYGULAMA başladığında bakanlık hastanelerden okullara, üniversitelerden tersanelere kadar birçok binayı satabilecek. Satışa çıkması muhtemel tarihi binalar arasında Kuleli Askeri Lisesi, Haydarpaşa ve Sirkeci Garı, Sirkeci Postanesi gibi paha biçilemeyecek yapılar da var. Uygulama planı yapma yetkisi ise Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'a verilecek.
 

*Oradoğu Gazetesi

En Büyük Yar



 

 

 

 

 

 

 

 

 

Alzaymıra yakalanmış nesiller
Adana’da, Erzurum’da bar vardı
 

İnsanlar zulümden bunaldığında
Gönül dağlarında beyaz kar vardı
 

Dondursa sevgiyi kutup soğuğu
Sımsıcak kalplerde sevgi, har vardı
 

Şendi gönüllerde bütün bülbüller
Bülbülün gülünde ahu zar vardı
 

Çağlayandı sevgi dolu günleri
Yüreklerde tükenmeyen nar vardı
 

Kuldan utanırdı, korkardı Hak’tan
Gönüllerde perde perde zar vardı
 

Allah (cc) gönüllere en büyük yardı
Edep vardı, hayâ vardı, ar vardı
 

10.08.2006

Bizim Gibi Toplumlara Ne Denir?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bizim gibi topluma ne deniyordu; unuttum
Elektrik fiyatlarına konutlarda yüzde 9,57, sanayide ise yüzde 9,26 zam yapıldı.
Dünyanın en pahalı benzinini biz kullanıyoruz...
En pahalı internet bizde...
Telefonun dakika ücretine en yüksek bedeli ödeyen ülkeler sıralamasında yine en önlerdeyiz...
Doğalgaz derseniz... Halimiz içler acısı! Ve yaşamak, hayatta kalmak için kullanmak zorunda olduğumuz bu hizmetlerin hepsinde muhatabımız “devlet...”
Yani ne kullanmamak, ne de ödememek gibi bir şansımız var!
Peki; biz neden bu ürün ve hizmetlere, bizden çok daha zengin ülkelerin vatandaşlarından daha yüksek bir bedelle sahip oluyoruz?
İşte bu sorunun yanıtı ürkütücü:
Çünkü devlet, bu hizmetlere ve ürünlere ödeyeceğimiz bedeli belirlerken, “kafasına göre” takılıyor...
Anayasamızı hatırlayın:
Türkiye Cumhuriyeti’nin “laik, sosyal, demokrat bir hukuk devleti” olduğu yazılı...
Peki; halkın en doğal gereksinimleri olan bu hizmet ve ürünleri, halkına satarken “kazık atan” bir devlet, anayasanın “sosyal devlet” olma emrine ihanet etmiş sayılmaz mı?
Ve hatta biraz da zorlarsak...
Bu devleti yöneten hükümeti oluşturan siyasi parti hakkında, “sosyal devlet ilkesine aykırı eylemlerin odağı olmak” tan kapatma davası açılması gerekmez mi?
***
Ayedaş isimli şirketin zamdan önce bizim eve gönderdiği son elektrik faturası önümde:
Ödemek zorunda olduğum bedel, 72 lira 90 kuruş...
Kullandığım elektriğin bedeli ise sadece 40 lira 20 kuruş...
Peki; 32 lira 70 kuruşu neden ödüyorum?
Fatura detayları, bunu gizli kapaklı da olsa açıklıyor:
K/K bedeli: 6 lira 29 kuruş...
Ne olduğunu anlamadınız değil mi? Kayıp kaçak bedeli ya da kaçak kullanım bedeli...
Peki; ben mi kaçak elektrik kullanıyorum ya da enerji kaybına ben mi neden oluyorum ki; bu yüzden her ay ortalama 6 lira vermek zorunda kalıyorum?
Elbette değil... Özellikle Doğu ve Güneydoğu illerinde hiç ödemeyenlerin oranı yüzde 50’leri geçiyor... Yani biz kış aylarında “fatura fazla gelmesin” kaygısıyla soğukta otururken, bir kuruş bile vermeden evlerini elektrikli sobalarla ısıtanların kullandığı enerjinin parasını ödüyoruz...
Devlet, özelleştirdiği dağıtım şirketlerinin hırsızdan alamadığı parayı, bizim gibi kümesteki namuslu “kaz”lardan almasına seyirci kalıyor!
***
TRT payı: 82 kuruş...
Ülkemizde yaklaşık 35 milyon elektrik abonesi var... Çarpın 82 kuruşu bu sayıyla; ayda 28,7 milyon lira eder... Yani yılda yaklaşık 345 milyon lira... İşte biz, elektrikle hiçbir ilişkisi olmayan TRT’ye, sırf “bankamatik memurları”na maaş verebilsin ve yandaş gazetecilere yüksek ücretlerle program yaptırabilsin diye bu kadar para aktarıyoruz!
***
Enerji Fonu: 42 kuruş...
Otuz beş milyon aboneden kesilen bu para ayda 14,7, yılda ise 176 milyon lirayı buluyor ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’na aktarılıyor!
***
Dağıtım bedeli: 8 lira 78 kuruş... İletim sistemi kullanım bedeli: 1 lira 96 kuruş...
Elektrik Tüketim Vergisi: 2 lira, KDV: 11 lira 12 kuruş...
Bir sosyal devlette, elektrikten Tüketim Vergisi almak zaten gaflettir ama... Bu zorunlu tüketim maddesine, “lüks” muamelesi yapıp yüzde 18 Katma Değer Vergisi almak soygundur!
***
İşte; benden sırf elektrik kullandığım için boş yere alınan 32,7 liranın 31,39 lirasının gittiği yerler bunlar...
40 liralık elektrik kullanmışım, 72 lira ödeyeceğim... Ve bunu her ay tekrarlayacağım!
Tamam; tepkisiziz, kuzuyuz, sessiziz; falan da... Cebindeki paranın, hem de kendilerini yöneten siyasetçiler tarafından düzenli olarak elektrik, benzin, doğalgaz, telefon faturalarıyla tırtıklanmasına göz yuman toplumun başka bir adı daha olmalı!
Neydi? Çıkaramıyorum!
 
 
 
*Mustafa Mutlu / Vatan

3 Kasım 2011 Perşembe

Türkçem



 

 

 

 

 

 

Bülbüllerin bülbülü
Sözlüklerin sümbülü
Zihinde şakayık gülü
Dillerin ünlüsü Türkçem
 

Dalgaların hışırtısı
Pınarların şırıltısı
Raks eden su pırıltısı
Çiçekler tatlısı Türkçem
 

Kaynaklarda dupduru su
Miski amber kokusu
Bebeklerin uykusu
Beyinlerin usu Türkçem
 

Cıvıl cıvıl kuş ötüşü
Minik çocuğun gülüşü
İpek sırma dökülüşü
Ceylan süzülüşü Türkçem
 

Sözlüklerin ebesi
Ve ahenkli kadın sesi
Yüreklerin busesi
Gönüller nağmesi Türkçem
 

16.02.1992

Acı ama Gerçek



 

 

 

 

 

 

 

 

1860’da Osmanlı Ülkesine Japonya’dan bir ekip inceleme yaparak bir rapor yazmış. Raporda “Bunlar aralarında Fransızca konuşuyorlar, bu devlet dağılır diye raporlarına not düşerler. Şimdi gelen Japonlar da şu anda da İngilizceden dolayı dağılır diyorlar.”
 

Amerika’daki Türk dernekleri bültenlerini Türkçe olarak yayınlardı. Bu derneklerin birleşerek bir federasyon olmaları sağlandı. Bir zaman sonra Amerika’daki Türk Büyük Elçiliği bu federasyona bundan sonra yazışmalarınızı İngilizce emri verir. Artık toplantılar, konuşmalar, yazışmalar, bültenler İngilizce yapılır.
 

Yine Almanya’da Nasrettin Hoca Haftası dolayısıyla bir kutlama yapılır. O.D.T.Ü’ den bir, iki genç profesör ile Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, T.C. Konsolosu, Türk katılımcılar, dinleyiciler ve bir de Japon Türkiyatçı bir kadın bulunmaktadır. Japon Türkiyatçı kürsüde Nasrettin Hoca’yı Türkçe anlatmaktadır. Öndeki Baş Konsolos mosmor olur ve kadının yanına yaklaşır, “ İngilizce anlatınız” der. Kadın afallar, şaşırır. Gel de, Türk dinleyicilere Nasrettin Hoca’yı İngilizce anlat, hem de Almanya’da diye düşünür. Kadın isteksiz ve tereddütlü İngilizce konuşmaya başlar. Nasrettin Hoca’nın hikâyesini anlatmayı sıra gelince Japon nezaketine rağmen kızarak “Yahu Nasrettin Hoca hikâyesi İngilizce anlatılır mı? Diyerek Türkçe olarak anlatmaya devam eder. Baş Konsolos kahrolur. O.D.T.Ü’den gelenler ise İngilizce konuşma yaparlar.
*Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu’ndan

4 Soru 4 Mükemmel Cevap

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bir adam Hz. Ali’ye (r.a.) geldi ve:
“Sana sormak istediğim dört sorum var” dedi....
Hz.Ali:
“Buyur, sor!” dedi.
 
Adam sordu:
“Vacip nedir? Vacipten evvel vacip nedir?”
Hz. Ali cevap verdi:
“Tövbe etmek vaciptir; günahları terk ise ondan önce vaciptir.”
 
Adam sordu:
“Yakın nedir? Yakından yakın nedir?”
Hz. Ali cevap verdi:
“Kıyamet yakındır; ölüm ondan daha yakındır.”
 
Adam sordu:
“Acayip nedir? Acayipten daha acayip nedir?”
Hz. Ali cevap verdi:
“Dünya acayiptir; dünyayı sevmek ise ondan daha acayiptir.”
 
Ve adam son olarak, şu soruyu sordu:
“Zor nedir? Zordan daha zor nedir?”
Ve Hz. Ali, bu son soruya da, şöyle cevap verdi:
“Kabir zordur; azıksız, amelsiz kabre girmek ondan daha zordur.”

Üç Başbakanın Toplantısı



 

 

 

 

 

 

 

 

 

Amerika’da İngiltere ve Türkiye’nin Başbakanlarının katıldığı bir toplantı yapılır.
Toplantı sonunda basının sorularına cevap veriliyormuş.
Gazeteci sormuş ;
Ülkenizde 4 kişilik bir aile ne kadar gelirle rahat bir hayat sürebilir ve siz ne kadar ödüyorsunuz?
 Bush: Amerika’da 4 kişilik bir aile 5000 $ ile rahat bir yaşam sürebilir. Biz onlara 6500 $ veriyoruz geri kalan 1500 $ ı ne yapıyorlar bilemiyorum.
 

Blair: İngiltere’de aynı aile 4000 Pound ile rahat yaşar. Biz 5000 pound veriyoruz, 1000 pound nereye gidiyor bilmiyoruz.
 

Türkiye Başbakanı: Türkiye’de aynı ailenin açlık sınırı 1000 YTL. Dir. Biz onlara 450 YTL veriyoruz. geriye kalan 550 YTL’yi nereden buluyorlar bunu hala anlamış değiliz...!

Mustafa Kemal ATATÜRK'ü anlamak...

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
● Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet'e sahip çıkmak, Çanakkale'yi, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir.
 
● Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk, O'nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz.
 
* “Efendiler; aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
 
● Öğretmenler! Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.
 
● "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir..."
 
● "Cumhuriyeti kuranlar onu korumaya da muktedir olmalıdır."

31 Ekim 2011 Pazartesi

ABD’nin deprem silahı Türkiye’yi vurdu...



 

 

 

 

 

 

 

 

 

"ABD’nin deprem silahının Türkiye’yi vurduğunu Rus İstihbarat Analisti Sorcha Faal yazıyor. www.whatdoestimean.com internet sitesinde yayımlanan ve Türkçeye çevrilen bir yazısında bakınız ne iddialar var, ne iddialar, Faal’in...
Bugün (depremin olduğu gün) Kremlin’de Karadeniz Donanması’ndan ‘flaş’ bir rapor alındı, buna göre Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesine karşılık olarak ABD korkulan “Deprem Silahları”ndan biriyle Türkiye’ye saldırdı.
Bu rapora göre Karadeniz’deki ve civardaki Rus monitor istasyonları son 36 saatte iyonosferde “hızlı” bir ısınma gözlemeye başladılar, bu ısınma doğu Türkiye’yi vuran 7,3 büyüklüğündeki depremden birkaç saat önce zirveye ulaştı.
İyonosferin ısınmasından, ABD’nin tüm dünyada bulunan ve Alaska’daki ana üslerinden kontrol edilen HAARP tesislerinden çalıştırılan “Deprem silahlarının belirgin özelliği” olduğunu not etmek önemlidir ve bu silahın en son Mart ayında Japonya’ya karşı kullanıldığı ve 9.00 büyüklüğünde depreme neden olduğu belirlendi.
Rus Donanma İstihbaratı subayları bu saldırının amacının Irak’lı Kürt asilerin dört gün önce 26 Türk askerini öldürmesine karşılık olarak geçen hafta Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesine “ciddi şekilde engel olmak” olduğunu söylüyor.
Bu rapor şöyle devam ediyor: ABD’nin “büyük korkusu” Türkiye’nin Irak’a girmesinin daha büyük bir Orta Doğu Savaşına yol açacak olması. Çünkü Türk ordusu kaynakları İsrail’deki Kürtlerin artan gücünü suçluyor ama halka “diğer güçler” olarak tanımlıyorlar.
Amerikan insanlarının bilmediği şey, ABD’nin Irak’ı istilasından kısa süre sonra yüzlerce İsrail Özel Kuvvetler birliklerinin, Türkiye, Suriye ve İran’a karşı bir ‘kuvvet üssü’ inşa etmek için Kuzey Irak’ın Kürt bölgesine akmasıdır. Bu geçen Ağustos’ta İsrail’in ayrıca İran ve Kuzey Irak’a insansız hava araçları göndermeye başladığını bildirdi. (Not: Bu üssün fotoğrafları çekilmişti)
Rus istihbarat analisti uzun zamandır Amerika’nın tüm Orta Doğu (bazıları bütün dünya için olduğunu söylüyor) ‘master planının’ tüm bölgeyi kendi orijinal kabile sınırlarına bölmek olduğu konusunda uyarmakta.
ABD “master planının” başarısından şüphe edilemez. Çünkü son 25 yılda Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Afganistan, Irak ve şimdi de Libya’yı böldür. Planları Türkiye, Suriye, İran ve Suudi Arabistan’ı bölmek.
Yazının tam burasında Rus istihbarat analisti bir hatırlatmada bulunuyor:
Türkiye ABD’nin onlarca parçalama planının ilk kez 2006’da Roma’daki NATO Savunma Eğitim Merkez’indeki söylevde farkına vardı. Amerikan ordusu subayı Türkiye’deki 18 şehrin “Kürdistan” olarak gösterildiği bir harita kullandı. Daha sonra ABD Savunma Sekreteri Donald Rumsfeld bu harita için özür dilese de, bu son saldırı onların gerçek amaçlarını gösteren örneklerden biri. ABD’nin Türkiye’ye karşı saldırısının tüm ayrıntıları henüz değerlendirilmemiş olsa da, Rus donanma yetkilileri bu raporda daha fazla saldırıların “yakın” olduğunun düşünülmesi gerektiği konusunda Kremlin’i uyardılar..
Bu satırları okuduktan sonra NATO’dan müttefikimiz, daha doğrusu NATO’nun ta kendisi olan ABD ile ilişkilerimizi yeniden düşünmenin ve Büyük Orta Doğu Projesi ile Dinlerarası Diyalog’un yeniden gözden geçirilmesi, Eş Başkanlıkların iadesi gerekir mi gerekmez mi? Ne tuhaftır ki bu projelerin içinde olanlarla PKK’nın talepleri birebir örtüşüyor..."
*Hasan DEMİR'in  Yeniçağ Gazetesi'ndeki yazısından alınmıştır.

Cumhuriyet Fazilettir



 

 

 

 

 

 

 

 

 

Vatan için ölene
Gazi olup gelene
Kıymetini bilene
Cumhuriyet fazilettir
 

Yönetimin özünde
Atatürk’ün sözünde
Tarihlerin gözünde
Cumhuriyet fazilettir
 

Yönetimde müthiş yaman
Zalimlere vermez aman
Her devirde ve her zaman
Cumhuriyet fazilettir
 

Düşman olur illetlere
Fırsat vermez zilletlere
İnsanlara, milletlere
Cumhuriyet fazilettir
 

29.10.1997

27 Ekim 2011 Perşembe

Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesi...



 

 

 

 

 

 

 

 

Kargayla Uçan B..ka, Leşe Konar.

Mersin ilinin Tarsus ilçesinin Gülek beldesinde yaşamış olan merhum Garip Halil’i öğüt vermek için babası yanına çağırmış: “Beni iyi dinle oğlum. Sorduklarıma da doğru cevaplar ver” demiş. Garip Halil: “Sor baba” demiş. Babası: “Kargayla uçan nereye konar oğlum?” demiş. Garip Halil halk arasında söylene gelen sözü çok iyi bildiği için o sözü söylememek için çareler düşünmeye başlamış ve: “Dut’a konar baba” demiş. Babası sinirlenerek tekrar sormuş: “ Dut’a taş atarak kargaları kaçırtırsam nereye konar” demiş. Garip Halil bir müddet düşünür gibi yapıp: “Yine dut’a konar baba” demiş. Babası daha da sinirlenerek: “Kargayla uçan b…ka, leşe konar oğlum, b..ka demiş”

“Kılavuzu karga olanın burnu b..ktan, leşten  çıkmaz.”  Atasözü

 

*Allah kendisine de babasına da rahmet eylesin. Amin!

 

Aklın yolu birdir



 

 

 

 

 

 

24 şehidimizin acısını yaşarken Van'da meydana gelen depremle bir acı daha yaşamak durumunda kaldık. Şehitlerimize ve depremde hayatını kaybeden vadandaşlarımıza Allahtan rahmet asker ve sivil bütün yaralılarımıza acil şifalar, yakınlarına ve yüce Türk Milletine baş sağlığı dilerim. Acıyı tatmak ve ona sabır göstermek her yiğidin harcı değildir. Çünkü acıya dayanmak zordur. Fakat her gündüzün ardından gecenin , her gecenin ardından da gündüzün geldiği gibi sevinçlerin ardından hüzün ve acıların, hüzün ve acıların ardından da sevinçlerin geldiği yaşanan insanlık tarihinde fazlasıyla görülmüştür. Bundan dolayı sabırlı olmak, yardımlaşmak, kuçaklaşmak ve kaynaşmak her vatandaşın görevi olmalıdır. Sevinçler paylaşıkdıkça nasıl çoğalıyorsa, üzüntüler, acılar da paylaşıldıkça azalacaktır. Yüce Türk Milleti bunlarında üstesinden gelmeyi bilecek beceriye ve ülküye sahip bir millettir. Zaman zaman çatlak sesler, öten kargalar olsada aklın yolu her zaman birdir. Van'a yapılan yardımların canilerin eline geçmesini önlemek ve acil ihtiyacı olan vatandaşlara ulaştırmak yetkililerin asli görevidir. İnşaallah bu görevi yerine getirirler.  Allah insanımızın daima aklını kullanmasını, aklıyla gönül bütünlüğünü sağlayarak geleceğe  odaklanmasını, şehitlerimize, gazilerimize ve atalarımıza layık nesil olmamızı  nasip etsin.

26 Ekim 2011 Çarşamba

Davetiye

[caption id="attachment_1080" align="alignleft" width="300" caption="Arkadaşlarınızı Hayran Sayfası Üzerinden Davet Edebilirsiniz..!"]İnsanlarda koçlar gibi kafa kafaya vuruşurlar.  Düşünceler Paylaşılarak, Fikirler Tartışılarak Doğru Yol Ancak Ve Ancak Konuşularak  Bulunur.[/caption]

Arkadaşlarınızı Davet Edebileceğiniz Link:::>

 

 

 

 

http://www.facebook.com/pages/Kenan-%C5%9Eahbaz/149533935129926?sk=app_159585831802

 

 

 

 

 

Şahlan da Gel Ey Şuurum!



 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Destan, destan işlemişim
Tarihlerde gururum!
 

Görülmez, göremezsin
Sıradağlar gibi surum!
 

Köşe başında hainler
İç açıcı değil durum!
 

Bayrağıma hakaret var
Duymaz olur mu umurum?
 

Bilin, çelikten de çelik,
Sarsılmaz benim onurum!
 

Hilal-hilal, yıldız-yıldız,
Şahlan da gel ey Şuurum!
 

23.10.2000

24 Ekim 2011 Pazartesi

Cehenneme Götüren Dost



 

 

 

 

 

Mekkeli İslam düşmanlarının en azgınlarından Ubey b. Halef… Mekke döneminde Rasûlullah’a (sav) en çok işkence yapan, ölümü Rasûlullah’ın elinden olan azılı müşrik Ubey b. Halef… Rasûlü Ekrem’in (sav) hayatına son vermek için Mekkeli müşriklerden Abdullah b. Kamia, Utbe b. Ebî Vakkas. Abdullah b. Şihab-ı Zührî ismindeki azılı müşriklerle anlaşarak yemin eden Ubey b. Halef … Uhud savaşında atını Rasûlullah’a doğru sürerek ‘Nerededir o peygamber olduğunu iddia eden kişi? Karşıma çıksında benimle çarpışsın!’ diye bağırmaya başlayınca ashab-ı kiram ona karşı çıkmak istedi. Peygamberimiz müsaade etmedi. Ubey alçağı atını mahmuzlayıp ‘Ey Muhammed! Sen kurtulursan ben kurtulmayayım!’ diyerek yaklaştı. Tepeden tırnağa zırhlıydı. Âlemlerin Efendisi (sav) elindeki mızrağı Ubey’in boynuna fırlattı. Mızrak uçarak miğfer ile zırh yakası arasından boynuna saplandı. Ubey sığır gibi böğürerek atından yere yuvarlandı. Kaburga kemikleri kırıldı. Müşrikler onu kaldırıp götürdüler. Yolda ‘Muhammed beni öldürdü!’ diyerek bağıra bağıra geberdi.

 

İşte bu müşrik Ubey b. Halef … Sevr’e gelen Kureyşliler mağarayı daha önce görmüşlerdi, biliyorlardı ama gördükleri manzara karşısında şaşırıp kaldılar. Ubey b. Halef yaklaştı, mağaraya baktı. Etrafındakiler ‘mutlaka buradadırlar, haydi içeri girelim!’ dediler. Ubey ‘Nasıl girelim? Burada bir örümcek ağı görüyorum, Muhammed doğmadan önce bu ağ yapılmış. Bu iki güvercinde işte orada duruyor. İçeride adam olsa onlar burada dururlar mı?’ diyen Ubey b. Halef…

 

Çürümüş bir kemik alıp elinde ufaladıktan sonra Rasûlullah’a dönerek: ‘Allah’ın bu çürümüş kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?’ diyen; Rasûlullah’ın da ‘Evet, Allah seni tekrar diriltecek ve cehenneme koyacak!’ buyurduğu, ona cevap olarak ayet inen ubey b. Halef…

(Yâsîn, 77-79: ‘İnsan görmez mi ki biz onu nutfeden yarattık? Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş! Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye çalışıyor ve ‘Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diyor. De ki: ‘Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü o her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.’)

 

Peygamber Efendimiz Bedir savaşından önce yanındaki sahabelerle dolaşırken savaşın yapılacağı alanda bazı yerleri gösterip ‘Burası Ebu Cehil’in,Burası Ukbe’nin, burası Ümeyye’nin, burası (bazı müşriklerin isimlerini belirterek) onları öldürüleceği yerdir’ diyerek Kureyş müşriklerinin öldürülecekleri yerleri tek tek işaret ettiği; ve ‘Ben kendi elimle Ubey b. Halef’i öldüreceğim!’ dediği Ubey b. Halef…

Peygamberimizin verdiği bu haber savaş sırasında aynen gerçekleşmiş ve ismini belirttiği Allah düşmanları gösterdiği yerde birer birer öldürülmüşlerdir.

Ubey b. Halef’in ağabeyi Ümeyye b. Halef, Peygamber Efendimizi her gördüğü yerde söver, ayıplar, alay ederdi. Kardeşi Ubey b.Halef ise Nebiler Nebisi’ni gördüğünde ‘Ey Muhammed! Benim bir atım var. Onu seni öldürmek için besliyorum!’ derdi. Rasûlullah ona şu cevabı vermişti. ‘Bilakis inşallah ben seni öldüreceğim!’ Dediği gibi oldu.

 

 

 

 

 

*Genç Beyin Dergisi’nden

 

 

Bayrağıma Kan, Vatanıma Can Verdim



 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bölücülük illet dedim
Esaret bir zillet dedim
Türk yüce bir millet dedim
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Cephe cephe dolaştım hep
Kuduz itle dalaştım hep
Allah (cc) için savaştım hep
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Kenetlendim çözülmedim
Öz kaybedip büzülmedim
Şehit oldum üzülmedim
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Bayrak inmesin diye
Ezan dinmesin diye
Vatan bölünmesin diye
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Kale gibi burcumuz var
Hakk’a minnet borcumuz var
Vatanda can harcımız var
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben


Düşmanlıklar yetti artık
Sanma canlar bitti artık
Şanım arşa gitti artık
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Vatanı sevmeyen gitsin
Bu kan, bu gözyaşı bitsin
Allah (cc) bize rahmet etsin
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Acımız çok büyük dinmez
Şehitlere ölü denmez
Birdir bu vatan bölünmez
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Anam gönül dağlamasın
Karaları bağlamasın
Sevdiklerim ağlamasın
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 
Şehit oldum canım ana
Bu en büyük onur bana
Gurur duymak düşer sana
Çağlarıma tan verdim ben
Bayrağıma kan verdim ben
Vatanıma can verdim ben
 

10.08.1996 
K.ŞAHBAZ

17 Ekim 2011 Pazartesi

Biz de Çok var!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bir Amerikalı bir İngiliz ve bir Iraklı barda oturmuş içki içiyorlarmış. Amerikalı içkisini bitirince bardağı havaya fırlatıp silahıyla bardağa ateş etmiş ve parçalamış : `bizim ülkemizde bardaklar o kadar ucuzdur ki biz aynı bardakla iki kere içmeyiz` demiş. İngiliz’de bunun üzerine içkisini bitirip bardağı havaya fırlatıp ateş edip parçalamış ve `bizim İngiliz sahillerinde o kadar çok bardak yapacak kum vardır ki biz aynı bardakla iki kere içki içmeyiz` demiş... Irak’ lı da soğukkanlılıkla içkisini bitirip bardağı havaya fırlatmış ve Amerikalı ile İngiliz’i çekip öldürmüş ve `Bağdat `ta bu İngiliz ve Amerikalılardan o kadar çok var ki biz aynı adamlarla iki kere içmeyiz

Yöneticiniz Büyük mü, Yük mü?



 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
10 VASIFTAN MAHRUM YÖNETİCİ YÜKTÜR!
 

1-Hedeflere ulaşmak için beraber hareket eden bir ekip kurmadaki kararlılık: Ekip farklı inanç, değer ve ideallere sahip kişilerden oluşabilir ama kurumun hedeflerine ulaşmak için birlikte hareket etmek zorundadırlar.
2-Başkalarına öğrettiklerini gerçek hayatta uygulayıp herkese örnek olarak saygı görmeyi hak etmek: Sözlerinizle davranışlarınız uyuşmazsa, saygınlığınızı kaybedersiniz. Ekip elemanlarımızın sizi sevip takdir etmeleri önemli değildir. Önemli olan, size saygı duymalarıdır; gerisi ardından gelir.
3-Yakın arkadaş olmamak: İş dışı ortamlarda elemanlarıyla belli mesafeyi korumazsanız her şeyin cılkı çıkar.
4-“Sevilenler” oyununu oynamamak: “Hak” ve “adalet” kelimelerine dair zihinsel bir not oluşturun. Bu iki kelime liderlikte kritiktir. Öyle ki, her konuda tamamen haklı ve tamamen adil olmalısınız. Ancak o zaman sevilenlerden olursunuz.
5-Geleceğe yönelik uzak görüşlülüğü geliştirmek: Gelecek uzak görüşlülüğü nasıl çiziyorsunuz? Bu bir planlama ve hedef belirleme işidir. Bu 3 şeyi dikkate almalısınız. İş, yönetim, eğitim.
6-Askıda kalan problemlere yönelip hızla sağlam kararlar almak: Yönetim becerisini tam edinen yöneticiler karar almazlar. Çalışanlara güvenirler ve onların kararlarına saygı duyarlar.
7-Risk almayı teşvik etmek: Risk almayı teşvik ediniz. Elamanlarınıza risk almaları gerektiğini öğretin.
8-Üst düzey insanlara fırsat vermek: Üst düzey insanları seçebilmeli ve onlara fırsat vermelisiniz. Bunlar kendi alanlarında uzman olduklarını çalışmaları ile sezdiren insanlardır.
9-Değişimi sağlıklı bulmak: Değişim heyecan katar, coşturur. Normalde yapacağınızın ötesine geçmenizi sağlar, tekdüzelikten kurtarır. Büyük yöneticiler her gün aynı şeyi yapmazlar.
10-İnsanlara rahat olma ihtiyaçlarını kullanarak kişisel imajlarını değiştirmede yardımcı olmak: Çalışanlarınızın hayallerinin ötesine geçmelerini mümkün kılmalısınız. Size güvenmeliler.


(*)Genç Beyin Dergisi’nden


 
 

14 Ekim 2011 Cuma

Türkiye!



 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ayım, yıldızım ve güneşim sensin
Yüreğimde yanan ateşim sensin
Her an soluduğum nefesim sensin
Damarımda akan kanım TÜRKİYE!
 
Cumhuriyet irfan idrak ve akıl
Kanımı vatana Rabbim helal kıl
Verilmez vatandan asla bir çakıl
Hayatım, her şeyim, canım TÜRKİYE!
 
Ülkeler içinde sen pirim oldun
Ben senin sen benim esirim oldun
Gönlümde coşkulu şiirim oldun
Onurum, şerefim, şanım TÜRKİYE!
 
Bin yıldır yaşanan vatanın hası
Sevginin, saygının, aşkın ustası
Bu vatan ırkımın gönül sevdası
Sultanım, Hakanım, Han’ım TÜRKİYE!
 
Karanlık dünyama ışık olan sen
Hakk’a, hakikate âşık olan sen
Yurtların içinde en şık olan sen
Gündüzüm, şafağım, tanım TÜRKİYE!
 
Ayım, yıldızım ve güneşim sensin
Yüreğimde yanan ateşim sensin
Her an soluduğum, nefesim sensin
Damarımda akan kanım TÜRKİYE!
 
Cumhuriyet irfan idrak ve akıl
Kanımı vatana Rabbim helal kıl
Verilmez vatandan asla bir çakıl
Her şeyim, hayatım, canım TÜRKİYE!
 
27.10.2007

10 Ekim 2011 Pazartesi

Gülen Cesetler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Savcı morgdaki üç cesedi inceledikten sonra defin izni verecek… Birinci cesedin üzerini açmış, mevta gülüyor. Görevliye sormuş:
“Bu neden gülerek gitmiş.” Görevli:
“Efendim piyangodan büyük ikramiye kazandığını öğrenince gülmeye başlamış, o anda da sevinçten kalbi durmuş, sizlere ömür…”
İkinci cesede bakmış. O da gülüyor… Yine sormuş:
“ Ya bu?”
Öncekine benzer bir cevap gelmiş:
“Efendim, eşi erkek evlat doğurunca sevinmiş, gülerken de heyecana yüreği dayanmamış… Küüüt!
Sıra üçüncü cesede gelmiş. Ceset Temel’inmiş. Simsiyah bir ceset, üstelik o da gülüyor. Görevli savcının “peki bu neden gülüyor” diye sormasına fırsat bırakmamış, atılmış:
“Sayın savcım, buna da yıldırım çarpmış ama o fotoğrafının çekildiğini zannetmiş…

Altın sözler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
"O da bir gazi olmak istedi Fakat ona anlatmak gerekti ki, Şehid olmayı göze almıyan gazi olamaz." Arif Nihat ASYA
 
"Işığı önüne al, yürü! Gölgen arkadan ister gelsin, ister gelmesin!"  Arif Nihat ASYA 
 
"Maksadımız Allah'ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. " Osman Bey 
 
 "Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı; Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı!" N.F.Kısakürek
 
“Avcılıkta hedef; gez, göz, arpacıkla, İstikbalde hedef; bilgi, akıl ve kalp ile vurulur.”  Kenan ŞAHBAZ
 

9 Ekim 2011 Pazar

Ağam mı, paşam mı?



 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hepsinin amacı yutturmak payı
Bu “dünya düzeni” denen oltayı
Niçin dinlersiniz bu Avrupa’yı?
Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?
 

Yurdumdaki her şey sensiz ve bensiz
Bu adalet ondan böyle düzensiz
Her şeye burnunu sokuyor densiz
Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?
 

Zafer kazanılmaz bilimsiz kasla
Zannetmeyin batı akıllı, asla
Kendin ile onu iyi kıyasla
Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?
 

Hürriyet dilimde eşsiz şiirim
Vatanı canımdan aziz bilirim
Namusumla, şerefimle ölürüm
Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?
 

04.12.2007

Kâinat okyanusunda bir gemi



 

 

 

 

 

 

 

 

Kâinat okyanusundan gelen acil haberlere göre Türkiye adlı gemi fırtınaya yakalanmış ve gemide 80 milyona yakın kişi seyahat etmekteymiş. Seyahat edenlerin ellerinden pusulaları, çantalarından haritaları ve yön çizelgeleri alınmış ve bunların seyahatin selameti için yapıldığı belirtilmiş. Yön bulmanın imkânı yokmuş. Her zaman bütün güzelliğiyle endamı arz eden Kutup Yıldızı da görünmez olmuş. Geminin personeli başka gemilerin kaptanlarından aldıkları bilgilerle Türkiye gemisini hareket ettirmeye çalışmaktalarmış. Yolculardan bazıları çeşitli çareler ileri sürseler de gemi personeli bildiğinden geri kalmıyor, akıl vermeye kalkanları hırpalıyor, örseliyor, azarlıyor hatta mahzene atıyormuş. Oysa yolculardan birkaçı kaptanlık belgesine sahipmiş ama diğer yolcular onların kaptanlık yapmalarını istemiyorlarmış. Onlarda yolcular istemiyor bizim yapabileceğimiz fazla bir şey yok diye kamaralarında kendi aralarında, kendi kendilerine çare arıyorlarmış. Ancak buldukları çareleri yolculara bile ulaştırmakta zorlanıyorlarmış. Yolcular bir panik içerisinde kime güveneceklerini şaşırmış durumdalarmış. Geminin batma tehlikesine karşı tedbir almak isteyen gemi koruma görevlileri ile gençlerin pek çoğu gemideki bilinen teröristlerce yok ediliyormuş. Gemi personeli gizli gizli bu teröristlerle de görüşüyormuş. Hali hazırda kâinat okyanusundan gelen haberlere göre durumun değişmediği, hatta gün günü kötüleştiği, yolcular içerisinden yeni kutup yıldızlarının çıkması beklendiği haberleri alınmaktaymış. (Allah yardımcıları olsun!)

 

8 Ekim 2011 Cumartesi

90 Yaşındaki gençlik

        

 

 

 

 

 

 

 

       90’ında ama çok dinç ve genç görünümlü bir adam varmış Çevresinde herkes ona çok özenir ve sorarlarmış. “Bu gençliğin sırrı nedir?” diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş bu soruya. Ama soranlar çoğalınca cevap vermek şart olmuş. Düşünmüş: “ Nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese?” Sonra karar vermiş bütün meraklıları evine yemeğe davet etmeğe. “Bu davette size sırrımı açıklayacağım!” demiş. Herkes merakla davete gelmiş. Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş, vakit iyice geçmiş. Ama gençlik sırrıyla ilgili tek söz edilmemiş. Herkes “Konu ne zaman açılacak?” diye merak ederken adamcağız hanımına seslenmiş: “Hatun, şu kilerden bir karpuz getirir misin bize sana zahmet!” Hanım hemen kilere giderek bir karpuz getirmiş. Adam şöyle eliyle vurmuş tık tık diye, sonra da “Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet?” demiş. Hanım onu götürmüş, bir tane daha getirmiş.  Adam onu da bir yoklamış, yine beğenmemiş. “Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış, başka bir tane getirir misin?” demiş Başka istemiş. Bu böylece 4-5 defa tekrarlanmış. Adam beşinci karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş. Herkes karpuzunu afiyetle yerken dedecik sormuş: “Arkadaşlar, işte benim gençliğimin sırrı burada; anladınız mı?” Herkes birbirinin yüzüne bakmış. Kimse bir şey anlamamış. “Aman dede” demişler. “Nerde? Anlamadık biz bu sırrı!”  Dedecik gülmüş. “Efendiler!” demiş.,” O gördüğünüz karpuz kilerde bir taneydi, tekti. Ben hanıma başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor, aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile ‘Aman be adam, deli misin nesin? Şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana defalarca?’ demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte ben bu gençliğimi bu hanımıma borçluyum” demiş

 

 

 

 

* Genç Beyin Dergisi’nden.   

7 Ekim 2011 Cuma

Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  
 İşlenmeli bağa, dağa arkadaş
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
Vuracaksan mührü çağa arkadaş
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Unutma ırkının coşkun çağını
Bu dille, kültürle gönül bağını
Her an gönderde tut dil bayrağını
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Çağlara hükmeden elin var senin
Her an açan Türkçe gülün var senin
Anne sütüne eş dilin var senin
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
İncinin, yakutun, zümrüdün mahı
Türkçe, bilim dili şahların şahı
Dillerin sultanı ve padişahı
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Bülbülün, sakanın diline benzer
Ceylana, kekliğe, sülüne benzer
Cenneti Âlânın gülüne benzer
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Başların üstünde tutulmak için
Kendini inkârdan kurtulmak için
İnsan sınıfına katılmak için
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Türkçeyi yaratmış seni yaratan
Türkçe, gözlerde fer, yüreklerde kan
Sana ait olmaz dilsiz bir vatan
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Türkçeye sahip çık, yaşat özünde
Bir başka değeri ilmin gözünde
Ben varım diyorsan bu yeryüzünde
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Aklın da, fikrin de, o’dur güneşi
Her çağda bilimin o, kan kardeşi
Yakmak için akıl denen ateşi
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Olmasın Türkçesiz asla bir anın
Varlık sebebidir dili insanın
Gereğini yap şu ulvî yasanın
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Kültürden bir ışık, millî bir izdir
Yapacağın, başka dile perhizdir
Her çağda, çağlayan coşkun denizdir
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
02.12.2008

4 Ekim 2011 Salı

Yavaşla...

 
 
 
 
  
Temel otobanda köklemiş gazı, gidiyor... Bakmış bir tabela: "YAVAŞLA 80 km." Hız...ını o an 80'e indirmiş Temel. Az sonra bir tabela daha: "YAVAŞLA 60 km." Temel 60'a inmiş. Merakla giderken yeniden bir tabela: "YAVAŞLA 40." - "Yolda çalışma var galiba!" deyip 40'a düşürmüş hızını. Epeyce sonra yine bir tabela: "YAVAŞLA 15 km." Talimata uyarak 15 km.'ye düşmüş Temel. Yolun en sağından tıngır mıngır gidiyor. Ama meraktan da çatlayacak. Uflaya puflaya bir saat daha gittikten sonra yeni bir tabela görmüş: "YAVAŞLA'YA HOŞ GELDİNİZ, NÜFUS: 2500"

Bir babadan dört oğula ders



 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        Bir zamanlar dört oğlu olan yaşlı bir baba varmış. Çocuklarının önyargılı olmamaları için onları eğitmek istemiş ve her birine değişik mevsimlerde uzakta bulunan bir ağacın yanına gitmelerini ve ağaca bakmalarını söylemiş. Birinci oğul kışın gitmiş, ikinci oğul ilkbaharda gitmiş, üçüncü oğul yazın gitmiş, dördüncü oğul sonbaharda gitmiş. Geri döndüklerinde hepsini yanına çağıran babaları ne gördüklerini sormuş. İlk giden oğul ağacın kupkuru ve çirkin ve yaşlı olduğunu söylemiş. İkincisi  “Hayır! Ağaç yemyeşildi ve canlıydı” demiş. Üçüncüsü “Çiçekleri vardı, kokusuyla ve görünüşüyle muhteşemdi” demiş. Dördüncü oğul ise ağacın meyvelerle yüklü, canlı ve hayat dolu olduğunu söylemiş. Yaşlı adam oğullarına hepsinin de haklı olduğunu söylemiş ve bir ağacı, bir nesneyi ya da bir insanı tanımak için kısa bir süre yetmez en az bir mevsim geçmesi gerektiğini ve değişik zamanlara göre karar vermenin daha doğru olacağını anlatmış. “Eğer kışın vazgeçersen ilkbaharın nimetinden, yazın güzelliğinden ve sonbaharın bütünlüğünden de yararlanamazsınız” demiş.
         Hayatınızı ve insanları bir mevsimde(bir dönemde) yargılamayın.
 
 
 
 

1 Ekim 2011 Cumartesi

Türk Milleti Susacak mısın?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
   Ey Türk varlığına tehdit var uyan!
  Safında yer alsın vatanı sayan
  Yeter artık dişe diş, elbet kana kan!
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Bir kahraman ersin gel en başta gel!
  Şanlı tarihinden çıkıp taşta gel!
  Denizi, ovayı, dağı aşta gel!
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Elin mi, dilin mi tutuldu yoksa!?
  Aklın mı, fikrin mi satıldı yoksa!?
  Kanına mikrop mu katıldı yoksa!?
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
  
  Hain vazgeçer mi kalleş huyundan?
  Hâlâ bıkmadın mı sinsi oyundan?
  Yavuz da, Fatih de senin soyundan
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Çağ kapatıp çağı açtın bir zaman
  Her kıtaya kubbe saçtın bir zaman
  Adalette, altın taçtın bir zaman
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Şanla dolu senin dünün, bu günün
  Var mı adı, nedir adı övgünün?
  Oyuncağı olma çakal, sürünün
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
“Demokrasi bilmez kudurmuş itler”
  Hakk’a yürümeğe hazır yiğitler
  Öcümüzü alın derken şehitler
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Yönetenler bunu görmez, bilmez mi?
  Hain oyun, bu milleti bölmez mi?
  Yetmiş milyon vatan için ölmez mi?
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
  Bunun, hesabını soracak mısın?
‘Terörist başını asacak mısın?’
 
  16.10.2008