28 Kasım 2011 Pazartesi
16 Kasım 2011 Çarşamba
Nedir Bu Vicdani Ret
Vicdani ret, “bir bireyin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dinsel inançları doğrultusunda zorunlu askerliği reddetmesi” olarak tanımlanıyor. Vicdani retçiler, en çok, “Düşman olsa bile insan öldürmeyi ahlaki bulmamak, hiyerarşik ve statüsel yapılandırmalarda yer almayı ahlâki bulmamak, güncel sorunlardan dolayı o ülkenin silahlı birliğinde bulunmayı ideolojik ve dini inanca aykırı bulmak” gibi nedenlerle vicdani retçi olduğunu açıklıyor.
“Nasıl Uygulanacak?”
Vicdani ret Avrupa’da ilk kez Danimarka tarafından 1917′de tanınan ve 1967′den bu yana da uluslararası hukukta bir insan hakkı olarak görülen uygulama.
Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında vicdani reddi hak olarak tanımayan sadece Türkiye ile Azerbaycan bulunuyor. Ermenistan, kısa süre önce vicdani ret konusunda taahhüt vererek, tasarı hazırladı. AB üyesi ülkelerde ise bu sorun bütünüyle ortadan kalkmış durumda. Akademisyen Özgür Heval Çınar’ın yaptığı çalışmaya göre, AB çatısı altında 27 ülkeden 14′ünde zorunlu askerlik bulunmuyor. Kalan 13 ülkede ise alternatif hizmet sistemi bulunuyor. Bu ülkelerden Almanya’da “Hiç kimse vicdanı karşısında zorla askeri hizmet yapmaya zorlanamaz” düzenlemesi bulunuyor. Yılda ortalama 150 bin vicdani retçi bu düzenlemeden yararlanarak, Gençlik, Aile, Kadın ve Sağlık bakanlıklarında alternatif hizmetlerde, 9 ay çalışıyor. Diğer bazı ülkelerdeki uygulamalar şöyle:
Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında vicdani reddi hak olarak tanımayan sadece Türkiye ile Azerbaycan bulunuyor. Ermenistan, kısa süre önce vicdani ret konusunda taahhüt vererek, tasarı hazırladı. AB üyesi ülkelerde ise bu sorun bütünüyle ortadan kalkmış durumda. Akademisyen Özgür Heval Çınar’ın yaptığı çalışmaya göre, AB çatısı altında 27 ülkeden 14′ünde zorunlu askerlik bulunmuyor. Kalan 13 ülkede ise alternatif hizmet sistemi bulunuyor. Bu ülkelerden Almanya’da “Hiç kimse vicdanı karşısında zorla askeri hizmet yapmaya zorlanamaz” düzenlemesi bulunuyor. Yılda ortalama 150 bin vicdani retçi bu düzenlemeden yararlanarak, Gençlik, Aile, Kadın ve Sağlık bakanlıklarında alternatif hizmetlerde, 9 ay çalışıyor. Diğer bazı ülkelerdeki uygulamalar şöyle:
- Avusturya: 1991′de hakkı tanıyan Avusturya’da İçişleri Bakanlığı’nda 12 ay alternatif hizmet olanağı bulunuyor. Askerlik süresi ise 8 ay.
- Danimarka: 1917′den bu yana vicdani reddi tanıyor. İçişleri Bakanlığı’nda yapılan alternatif hizmetin süresi 9 ay.
- Finlandiya: Askerlik yapmak istemeyenler Çalışma Bakanlığı bünyesinde 13 ay çalışıyor.
Askerlikte süre ise 6 ay.
- İsveç: Alternatif hizmet Savunma Bakanlığı’nda 7,5 ay yapılıyor.
- Yunanistan: 1998′de vicdani reddi kabul etti. Savunma Bakanlığı, bu hakkı kullananlara
23 ay zorunlu hiçmet yaptırıyor. Askerlik süresi ise 12 ay.
- Güney Kıbrıs: 42 ay alternatif hizmet yapılıyor. Askerlik süresi ise 26 ay.
Peki yıllarca savaşmış milyonlarca insanımızın kanıyla sulanmış şehitlerimiz, gazilerimiz geçmişte hayatını hiçe sayan o kadar genç, gözü yaşlı analara bunun hesabını nasıl vereceksiniz şimdi onların vicdanı sizi redediyor …
Yorum Sizin Dostlar Artık Söylenecek Söz Yok..
Yzn:FatihŞahbaz
14 Kasım 2011 Pazartesi
13 Kasım 2011 Pazar
12 Kasım 2011 Cumartesi
11 Kasım 2011 Cuma
Neden Türkiyeyi şu zamanda dünya ülkelerinden geride duruyor dersiniz. 2 Gün önce Gazi Mustafa Kemal Cumhuriyetimizin Kurcusu'nu rahmetle andık her il,ilçe,okul resmi daire sokaklarda, hayat durdu. Peki Mustafa Kemal'i anmak yeterlimi yoksa onu anlamak mi lazım.
siz beni hala anlayamadiniz
ve anlamayacaksiniz caglarca da...
hep tutturmus "yil 1919" mayis'in 19'u diyorsunuz
ve eskimis sozlerle beni ovuyor, ovuyorsunuz.
mustafa kemal'i anlamak bu degil,
mustafa kemal ulkusu sadece soz degil.
halim yagcı oğlunun şiirini bilirsiniz ilk kıta'sı aynen böyle işte eskimiş sözlerle beni ovuyor iseniz Mustafa Kemal'i Anlamak Bu değil bu ülkü sadece söz değil..!
Çok basit bir örnek vereyim sizlere; İslam ülkesinde yaşıyoruz ve Elhamdulillah Müslümanız diyoruz dinimizi öğrenmek için yüce yaratıcının gönderdiği kitap bize yol gösteriyor değil mi alimler din adamlar Kur'an-i Kerimden örneklerle bizim dini nasıl yaşamamız gerektiğini aktarıyorlar..! İşte Benze Mustafa Kemal bize öyle bir miras bıraktı ki bize bu ülkeyi yaşatmak için öyle önemli katkılarda bulundu ki bunlardan biri Cumhuriyetti, ve Ey Türk Gençliği buna en güzel örnektir.
siz beni hala anlayamadiniz
ve anlamayacaksiniz caglarca da...
hep tutturmus "yil 1919" mayis'in 19'u diyorsunuz
ve eskimis sozlerle beni ovuyor, ovuyorsunuz.
mustafa kemal'i anlamak bu degil,
mustafa kemal ulkusu sadece soz degil.
halim yagcı oğlunun şiirini bilirsiniz ilk kıta'sı aynen böyle işte eskimiş sözlerle beni ovuyor iseniz Mustafa Kemal'i Anlamak Bu değil bu ülkü sadece söz değil..!
Çok basit bir örnek vereyim sizlere; İslam ülkesinde yaşıyoruz ve Elhamdulillah Müslümanız diyoruz dinimizi öğrenmek için yüce yaratıcının gönderdiği kitap bize yol gösteriyor değil mi alimler din adamlar Kur'an-i Kerimden örneklerle bizim dini nasıl yaşamamız gerektiğini aktarıyorlar..! İşte Benze Mustafa Kemal bize öyle bir miras bıraktı ki bize bu ülkeyi yaşatmak için öyle önemli katkılarda bulundu ki bunlardan biri Cumhuriyetti, ve Ey Türk Gençliği buna en güzel örnektir.
PKK Tarafinden Kaçıralan Gemiyi Canlı İzleyin..!
Linki Tıklayın Ve İzleyin
http://www.marinetraffic.com/ais/tr/default.aspx?oldmmsi=271002451&zoom=10&olddate=11/11/2011%205:49:00%20PM
Atatürk Bu Millettir
Kemal Atatürk;
Ekim 2007, İzmir.
Alsancak’ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı’na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal’in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, “silin” der.
*
Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin!
*
Adeta bomba düşer dövmeci dükkânına... “Bu gördüğün eller Atatürk’ü yazar, Atatürk’ü silmez” deyip, kapı dışarı ederler. Ve, internet sitelerinden alenen duyururlar: “Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk’ün imzası bedava!”
*
İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin miladı, bu olaydır.
*
Bir ödlek geri adım attı...
On binlerce cesur öne çıktı.
*
Atatürk’e sövme modası...
Dövme modası yarattı.
*
Köprüaltı örnek oldu, İzmir’de yapılan Atatürk dövmesi, 50 bini aştı. Yetişemiyorlar, her gün 30-40 kişi kazıyor vücuduna... Omuzuna, bileğine, iman tahtasına, kalbinin üstüne... Doktor var, avukat var, öğrenci, dekan, ev kadınları var. İstanbul’da patladı... Ankara, Antalya, Bursa, Trabzon, Muğla, Eskişehir dövmecileri artık neredeyse sadece bu imzayı kazıyor. 29 Ekim’lerde, 10 Kasım’larda Mustafa Kemal için ücretsiz çalışan 200’ün üstünde dövmeci var.
*
Dini gerekçelerle dövme yaptırmayan, otomobiline yapıştırıyor. Taksilerin camlarında... Motosikletine, hatta, bebe arabasına yazdıranı görüyoruz. Atatürk imzalı küpe kulaklarda, rozet yakalarda.
*
Ölümünün üzerinden taaa 73 sene geçtikten sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği insanların bedenine imzasını atan bir başka lider var mı dünyada?
*
Neymiş, işten atarlarmış...
Bizim işimiz Atatürk.
*
Memleketimin güzel kadınları, giydirin çocuklarınızı güzel güzel, doğum günüdür bugün... Çünkü, her 10 Kasım, aslında 19 Mayıs’tır... Cumhuriyet dediğin, korkak babalar tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır.
Mustafa Kemal, ilelebet payidardır. Lütfen Dikkat arkadaşlar Yandaşlara karşı toplanan Atatürkçü yurtseverlerin arasına katılmak için http://www.facebook.com/pages/Kenan-%C5%9Eahbaz/149533935129926 tıklayın ve paylaşın..!
YılmazÖzdil Yazısından Alıntıdır.!
Yazan:FatihŞahbaz
Ekim 2007, İzmir.
Alsancak’ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı’na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal’in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, “silin” der.
*
Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin!
*
Adeta bomba düşer dövmeci dükkânına... “Bu gördüğün eller Atatürk’ü yazar, Atatürk’ü silmez” deyip, kapı dışarı ederler. Ve, internet sitelerinden alenen duyururlar: “Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk’ün imzası bedava!”
*
İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin miladı, bu olaydır.
*
Bir ödlek geri adım attı...
On binlerce cesur öne çıktı.
*
Atatürk’e sövme modası...
Dövme modası yarattı.
*
Köprüaltı örnek oldu, İzmir’de yapılan Atatürk dövmesi, 50 bini aştı. Yetişemiyorlar, her gün 30-40 kişi kazıyor vücuduna... Omuzuna, bileğine, iman tahtasına, kalbinin üstüne... Doktor var, avukat var, öğrenci, dekan, ev kadınları var. İstanbul’da patladı... Ankara, Antalya, Bursa, Trabzon, Muğla, Eskişehir dövmecileri artık neredeyse sadece bu imzayı kazıyor. 29 Ekim’lerde, 10 Kasım’larda Mustafa Kemal için ücretsiz çalışan 200’ün üstünde dövmeci var.
*
Dini gerekçelerle dövme yaptırmayan, otomobiline yapıştırıyor. Taksilerin camlarında... Motosikletine, hatta, bebe arabasına yazdıranı görüyoruz. Atatürk imzalı küpe kulaklarda, rozet yakalarda.
*
Ölümünün üzerinden taaa 73 sene geçtikten sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği insanların bedenine imzasını atan bir başka lider var mı dünyada?
*
Neymiş, işten atarlarmış...
Bizim işimiz Atatürk.
*
Memleketimin güzel kadınları, giydirin çocuklarınızı güzel güzel, doğum günüdür bugün... Çünkü, her 10 Kasım, aslında 19 Mayıs’tır... Cumhuriyet dediğin, korkak babalar tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır.
Mustafa Kemal, ilelebet payidardır. Lütfen Dikkat arkadaşlar Yandaşlara karşı toplanan Atatürkçü yurtseverlerin arasına katılmak için http://www.facebook.com/pages/Kenan-%C5%9Eahbaz/149533935129926 tıklayın ve paylaşın..!
YılmazÖzdil Yazısından Alıntıdır.!
Yazan:FatihŞahbaz
8 Kasım 2011 Salı
“Ağam Ben Demedim, Sen Dedin!”
Ata çok düşkün bir ağanın atı ölür. Kimse korkudan atın öldüğünü ağaya söyleyemez. Uyanık bir köylü, “Ben söylerim” diyerek gönüllü olur ve ağanın huzuruna çıkar:“Ağam senin at var ya, senin at.”“Evet, benim at var”“Ağam uzanmış yatıyor.”“İyi ya, ne var bunda?”“Ağam senin at kulaklarını da yere sermiştir”“Diyeceğini desene oğlum!”“Ağam galiba nefes de almıyor”“Desene oğlum, at öldü!”“Ağam ben demedim, sen dedin!”
Dünya’nın Tadı Kalmadı
Ey dostum dünyanın tadı kalmadı!Yokuşlar değişti, düzler değiştiMevsimlerin bile adı kalmadıBaharlar değişti yazlar değişti
Köprünün altından çok sular aktıSevgiyi insanlar dünde bıraktıKışlar yazı, yazlar kışı ayarttıDolular değişti, buzlar değişti
Bir çöle döndürdü toprağımızıKuruttu, yok etti yaprağımızıSonbahar çatlattı kısrağımızıŞu kışlar değişti, güzler değişti
Yardıma sevgiyle, aşkla koşan yokYardım ile gönüllerde coşan yokBir iz bulup yüce dağlar aşan yokAyaklar değişti, izler değişti
Yavaş yavaş doğruluktan saptılarŞimdi de -haşa- paraya, pula taptılarSesten hızlı giden araç yaptılarYavaşlar değişti, hızlar değişti
Vefalı gönüller, çöle benzediSuları çekilmiş göle benzediUmutlar kupkuru güle benzediGönüller değişti, özler değişti
Şimdi akıl rüşvet ile yatmaktaGözler ona görmemezlik satmaktaAhlâk dışı sözler cirit atmaktaKulaklar değişti, gözler değişti
Hiçbir şeye benzemiyor bu hallerYapmakta değil de yıkmakta ellerYılanın zehrinden zehirli dillerTavırlar değişti, sözler değişti
Doğruya dağları aşırmaz mısın?Kaygıyı, kederi taşırmaz mısın?Sen olsan acaba şaşırmaz mısın?Kafalar değişti, yüzler değişti Eski vefalardan eser yok şimdiBirbirine kazık atan çok şimdiSevgiye, saygıya karın tok şimdiDuygular değişti, hazlar değişti
Gönül bayrak için al vermez olduKaç baharlar geçti dal vermez olduİçim bile artık bal vermez olduŞekerler değişti, tuzlar değişti
Dağ gibi, gönülleri yıkan var artıkAnadan, babadan bıkan var artıkErkeklerde küpe takan var artıkErkekler değişti, kızlar değişti
Yağmurlar hep rahmet dolu yağardıGüneşle ay nazlı nazlı doğardıHerkes yıldızlardan neşe sağardıNeşeler değişti, sazlar değişti
Eski meydanların eri kalmadıErliğin, mertliğin yeri kalmadıAvcının gözünün feri kalmadıKeklikler değişti, kazlar değişti
Biz gülersek hep birlikte gülerdikEkmeği kardeşçe eşit bölerdikYiğitliği erdem ile bilerdikYiğitlik değişti, kozlar değişti
Bu zamanda damarda kan kuruyorTüm akıllar durgun, atıl duruyorŞimdiki akımlar adam vuruyorNötrler değişti, fazlar değişti
30.01.2003
7 Kasım 2011 Pazartesi
Dünden önce, Dün, Bugün Ne Dediler; Yarın Ne Derler…
Dün; “Türk vatandaşı değil anayasal vatandaşlık olmalıdır” dedilerDün; “Türkiye halkı, 36 etnik gruptan oluşmuştur” dediler.Dün; “Türkiye’nin huzuru ve geleceği için terör örgütüyle de görüşürüz” dediler.Vs. Vs. Vs…
Bugün; “Terör örgütü ile MİT müsteşarı emrimizle görüştü” dediler.Bugün; “Sivil anayasadan Türk ve Atatürk çıkarılmalı” dediler.Bugün; “Yandaş medyadakiler terörist başı ev hapsine alınmalıdır” dediler.Vs. Vs. Vs…
Yarın ne diyecekleri, ne yapacakları geçmişten belli değil mi?Perşembe'nin gelişi Çarşamba’dan bellidir.
Düşman 100 yıldır belli! (1)
6 Kasım 2011 Pazar
Bayramınız kutlu olsun.
YÜCE TÜRK MİLLETİNİN KURBAN BAYRAMINI KUTLAR HAYIRLARA VESİLE OLMASINI DİLERİM. ALLAH KURBAN İBADETLERİMİZİ KABUL ETSİN.BAYRAMLARIMIZI BAYRAM OLARAK KUTLAMAYI NASİP ETSİN.
5 Kasım 2011 Cumartesi
Padişahın dalkavuğu
Dünya'nın en büyük insanı kim biliyor musunuz?
Atatürk bir akşam, Çankaya'da arkadaşlarına sordu- Dünyanın en büyük insanı kimdir?- Timur'dur Paşam!- Değil.- Fatih'tir.- Değil.- Yavuz Sultan Selim.- Değil.- Alpaslan.- Değil.- Napolyon.- İskender.- Değil.Nafile!.. Ne derlerse Atatürk "değil" diyordu. Dalkavuklardan biri dayanamadı:- Sizsiniz Paşam., dedi.Atatürk, bu zatı tersledikten sonra, sualinin cevabını kendisi verdi:- Dünyanın en büyük insanı Hz. Muhammed'dir. Ölümünden bu yana bin üç yüz sene geçtiği halde, günde beş vakit, Cenab-ı Allahtan sonra adı söylenen Hz. Muhammed'dir..Ata'mıza dinsiz diyenlere utansın.
4 Kasım 2011 Cuma
AKP tarihimizi de satıyor
Satılmadık bir şey bırakmayan AKP hükümeti şimdi de gözünü tarihi yapılara çevirdi. Hükümet imar planı yetkisi alarak Kuleli Askeri Lisesi, Haydarpaşa ve Sirkeci Garı, Sirkeci Postanesi ve Selimiye Kışlası gibi paha biçilemeyecek birçok yapıyı peşkeşe hazırlanıyor. AKP Hükümeti, kamuya ait, atıl arsaları ve tarihi binaları ekonomiye kazandırmak bahanesiyle yeni bir proje başlatıyor. Proje ile İstanbul'da Boğaz'a nazır birçok kamuya ait tarihi binalar kiralama ve satış yöntemi ile elden çıkarılacak. Binaların bir bölümü, imar planı değişiklikleriyle otele dönüştürülecek ya da restore edilerek turizm amaçlı kullanılabilecek. UYGULAMA başladığında bakanlık hastanelerden okullara, üniversitelerden tersanelere kadar birçok binayı satabilecek. Satışa çıkması muhtemel tarihi binalar arasında Kuleli Askeri Lisesi, Haydarpaşa ve Sirkeci Garı, Sirkeci Postanesi gibi paha biçilemeyecek yapılar da var. Uygulama planı yapma yetkisi ise Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'a verilecek.
*Oradoğu Gazetesi
En Büyük Yar
Alzaymıra yakalanmış nesillerAdana’da, Erzurum’da bar vardı
İnsanlar zulümden bunaldığındaGönül dağlarında beyaz kar vardı
Dondursa sevgiyi kutup soğuğuSımsıcak kalplerde sevgi, har vardı
Şendi gönüllerde bütün bülbüllerBülbülün gülünde ahu zar vardı
Çağlayandı sevgi dolu günleriYüreklerde tükenmeyen nar vardı
Kuldan utanırdı, korkardı Hak’tanGönüllerde perde perde zar vardı
Allah (cc) gönüllere en büyük yardıEdep vardı, hayâ vardı, ar vardı
10.08.2006
Bizim Gibi Toplumlara Ne Denir?
3 Kasım 2011 Perşembe
Türkçem
Bülbüllerin bülbülüSözlüklerin sümbülüZihinde şakayık gülüDillerin ünlüsü Türkçem
Dalgaların hışırtısıPınarların şırıltısıRaks eden su pırıltısıÇiçekler tatlısı Türkçem
Kaynaklarda dupduru suMiski amber kokusuBebeklerin uykusuBeyinlerin usu Türkçem
Cıvıl cıvıl kuş ötüşüMinik çocuğun gülüşüİpek sırma dökülüşüCeylan süzülüşü Türkçem
Sözlüklerin ebesiVe ahenkli kadın sesiYüreklerin busesiGönüller nağmesi Türkçem
16.02.1992
Acı ama Gerçek
1860’da Osmanlı Ülkesine Japonya’dan bir ekip inceleme yaparak bir rapor yazmış. Raporda “Bunlar aralarında Fransızca konuşuyorlar, bu devlet dağılır diye raporlarına not düşerler. Şimdi gelen Japonlar da şu anda da İngilizceden dolayı dağılır diyorlar.”
Amerika’daki Türk dernekleri bültenlerini Türkçe olarak yayınlardı. Bu derneklerin birleşerek bir federasyon olmaları sağlandı. Bir zaman sonra Amerika’daki Türk Büyük Elçiliği bu federasyona bundan sonra yazışmalarınızı İngilizce emri verir. Artık toplantılar, konuşmalar, yazışmalar, bültenler İngilizce yapılır.
Yine Almanya’da Nasrettin Hoca Haftası dolayısıyla bir kutlama yapılır. O.D.T.Ü’ den bir, iki genç profesör ile Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, T.C. Konsolosu, Türk katılımcılar, dinleyiciler ve bir de Japon Türkiyatçı bir kadın bulunmaktadır. Japon Türkiyatçı kürsüde Nasrettin Hoca’yı Türkçe anlatmaktadır. Öndeki Baş Konsolos mosmor olur ve kadının yanına yaklaşır, “ İngilizce anlatınız” der. Kadın afallar, şaşırır. Gel de, Türk dinleyicilere Nasrettin Hoca’yı İngilizce anlat, hem de Almanya’da diye düşünür. Kadın isteksiz ve tereddütlü İngilizce konuşmaya başlar. Nasrettin Hoca’nın hikâyesini anlatmayı sıra gelince Japon nezaketine rağmen kızarak “Yahu Nasrettin Hoca hikâyesi İngilizce anlatılır mı? Diyerek Türkçe olarak anlatmaya devam eder. Baş Konsolos kahrolur. O.D.T.Ü’den gelenler ise İngilizce konuşma yaparlar.*Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu’ndan
4 Soru 4 Mükemmel Cevap
Üç Başbakanın Toplantısı
Amerika’da İngiltere ve Türkiye’nin Başbakanlarının katıldığı bir toplantı yapılır.Toplantı sonunda basının sorularına cevap veriliyormuş.Gazeteci sormuş ;Ülkenizde 4 kişilik bir aile ne kadar gelirle rahat bir hayat sürebilir ve siz ne kadar ödüyorsunuz? Bush: Amerika’da 4 kişilik bir aile 5000 $ ile rahat bir yaşam sürebilir. Biz onlara 6500 $ veriyoruz geri kalan 1500 $ ı ne yapıyorlar bilemiyorum.
Blair: İngiltere’de aynı aile 4000 Pound ile rahat yaşar. Biz 5000 pound veriyoruz, 1000 pound nereye gidiyor bilmiyoruz.
Türkiye Başbakanı: Türkiye’de aynı ailenin açlık sınırı 1000 YTL. Dir. Biz onlara 450 YTL veriyoruz. geriye kalan 550 YTL’yi nereden buluyorlar bunu hala anlamış değiliz...!
Mustafa Kemal ATATÜRK'ü anlamak...
31 Ekim 2011 Pazartesi
ABD’nin deprem silahı Türkiye’yi vurdu...
"ABD’nin deprem silahının Türkiye’yi vurduğunu Rus İstihbarat Analisti Sorcha Faal yazıyor. www.whatdoestimean.com internet sitesinde yayımlanan ve Türkçeye çevrilen bir yazısında bakınız ne iddialar var, ne iddialar, Faal’in...Bugün (depremin olduğu gün) Kremlin’de Karadeniz Donanması’ndan ‘flaş’ bir rapor alındı, buna göre Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesine karşılık olarak ABD korkulan “Deprem Silahları”ndan biriyle Türkiye’ye saldırdı.Bu rapora göre Karadeniz’deki ve civardaki Rus monitor istasyonları son 36 saatte iyonosferde “hızlı” bir ısınma gözlemeye başladılar, bu ısınma doğu Türkiye’yi vuran 7,3 büyüklüğündeki depremden birkaç saat önce zirveye ulaştı.İyonosferin ısınmasından, ABD’nin tüm dünyada bulunan ve Alaska’daki ana üslerinden kontrol edilen HAARP tesislerinden çalıştırılan “Deprem silahlarının belirgin özelliği” olduğunu not etmek önemlidir ve bu silahın en son Mart ayında Japonya’ya karşı kullanıldığı ve 9.00 büyüklüğünde depreme neden olduğu belirlendi.Rus Donanma İstihbaratı subayları bu saldırının amacının Irak’lı Kürt asilerin dört gün önce 26 Türk askerini öldürmesine karşılık olarak geçen hafta Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesine “ciddi şekilde engel olmak” olduğunu söylüyor.Bu rapor şöyle devam ediyor: ABD’nin “büyük korkusu” Türkiye’nin Irak’a girmesinin daha büyük bir Orta Doğu Savaşına yol açacak olması. Çünkü Türk ordusu kaynakları İsrail’deki Kürtlerin artan gücünü suçluyor ama halka “diğer güçler” olarak tanımlıyorlar.Amerikan insanlarının bilmediği şey, ABD’nin Irak’ı istilasından kısa süre sonra yüzlerce İsrail Özel Kuvvetler birliklerinin, Türkiye, Suriye ve İran’a karşı bir ‘kuvvet üssü’ inşa etmek için Kuzey Irak’ın Kürt bölgesine akmasıdır. Bu geçen Ağustos’ta İsrail’in ayrıca İran ve Kuzey Irak’a insansız hava araçları göndermeye başladığını bildirdi. (Not: Bu üssün fotoğrafları çekilmişti)Rus istihbarat analisti uzun zamandır Amerika’nın tüm Orta Doğu (bazıları bütün dünya için olduğunu söylüyor) ‘master planının’ tüm bölgeyi kendi orijinal kabile sınırlarına bölmek olduğu konusunda uyarmakta.ABD “master planının” başarısından şüphe edilemez. Çünkü son 25 yılda Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Afganistan, Irak ve şimdi de Libya’yı böldür. Planları Türkiye, Suriye, İran ve Suudi Arabistan’ı bölmek.Yazının tam burasında Rus istihbarat analisti bir hatırlatmada bulunuyor:Türkiye ABD’nin onlarca parçalama planının ilk kez 2006’da Roma’daki NATO Savunma Eğitim Merkez’indeki söylevde farkına vardı. Amerikan ordusu subayı Türkiye’deki 18 şehrin “Kürdistan” olarak gösterildiği bir harita kullandı. Daha sonra ABD Savunma Sekreteri Donald Rumsfeld bu harita için özür dilese de, bu son saldırı onların gerçek amaçlarını gösteren örneklerden biri. ABD’nin Türkiye’ye karşı saldırısının tüm ayrıntıları henüz değerlendirilmemiş olsa da, Rus donanma yetkilileri bu raporda daha fazla saldırıların “yakın” olduğunun düşünülmesi gerektiği konusunda Kremlin’i uyardılar..Bu satırları okuduktan sonra NATO’dan müttefikimiz, daha doğrusu NATO’nun ta kendisi olan ABD ile ilişkilerimizi yeniden düşünmenin ve Büyük Orta Doğu Projesi ile Dinlerarası Diyalog’un yeniden gözden geçirilmesi, Eş Başkanlıkların iadesi gerekir mi gerekmez mi? Ne tuhaftır ki bu projelerin içinde olanlarla PKK’nın talepleri birebir örtüşüyor..."*Hasan DEMİR'in Yeniçağ Gazetesi'ndeki yazısından alınmıştır.
Cumhuriyet Fazilettir
Vatan için öleneGazi olup geleneKıymetini bileneCumhuriyet fazilettir
Yönetimin özündeAtatürk’ün sözündeTarihlerin gözündeCumhuriyet fazilettir
Yönetimde müthiş yamanZalimlere vermez amanHer devirde ve her zamanCumhuriyet fazilettir
Düşman olur illetlereFırsat vermez zilletlereİnsanlara, milletlereCumhuriyet fazilettir
29.10.1997
27 Ekim 2011 Perşembe
Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesi...
Kargayla Uçan B..ka, Leşe Konar.
Mersin ilinin Tarsus ilçesinin Gülek beldesinde yaşamış olan merhum Garip Halil’i öğüt vermek için babası yanına çağırmış: “Beni iyi dinle oğlum. Sorduklarıma da doğru cevaplar ver” demiş. Garip Halil: “Sor baba” demiş. Babası: “Kargayla uçan nereye konar oğlum?” demiş. Garip Halil halk arasında söylene gelen sözü çok iyi bildiği için o sözü söylememek için çareler düşünmeye başlamış ve: “Dut’a konar baba” demiş. Babası sinirlenerek tekrar sormuş: “ Dut’a taş atarak kargaları kaçırtırsam nereye konar” demiş. Garip Halil bir müddet düşünür gibi yapıp: “Yine dut’a konar baba” demiş. Babası daha da sinirlenerek: “Kargayla uçan b…ka, leşe konar oğlum, b..ka demiş”
“Kılavuzu karga olanın burnu b..ktan, leşten çıkmaz.” Atasözü
*Allah kendisine de babasına da rahmet eylesin. Amin!
Aklın yolu birdir
24 şehidimizin acısını yaşarken Van'da meydana gelen depremle bir acı daha yaşamak durumunda kaldık. Şehitlerimize ve depremde hayatını kaybeden vadandaşlarımıza Allahtan rahmet asker ve sivil bütün yaralılarımıza acil şifalar, yakınlarına ve yüce Türk Milletine baş sağlığı dilerim. Acıyı tatmak ve ona sabır göstermek her yiğidin harcı değildir. Çünkü acıya dayanmak zordur. Fakat her gündüzün ardından gecenin , her gecenin ardından da gündüzün geldiği gibi sevinçlerin ardından hüzün ve acıların, hüzün ve acıların ardından da sevinçlerin geldiği yaşanan insanlık tarihinde fazlasıyla görülmüştür. Bundan dolayı sabırlı olmak, yardımlaşmak, kuçaklaşmak ve kaynaşmak her vatandaşın görevi olmalıdır. Sevinçler paylaşıkdıkça nasıl çoğalıyorsa, üzüntüler, acılar da paylaşıldıkça azalacaktır. Yüce Türk Milleti bunlarında üstesinden gelmeyi bilecek beceriye ve ülküye sahip bir millettir. Zaman zaman çatlak sesler, öten kargalar olsada aklın yolu her zaman birdir. Van'a yapılan yardımların canilerin eline geçmesini önlemek ve acil ihtiyacı olan vatandaşlara ulaştırmak yetkililerin asli görevidir. İnşaallah bu görevi yerine getirirler. Allah insanımızın daima aklını kullanmasını, aklıyla gönül bütünlüğünü sağlayarak geleceğe odaklanmasını, şehitlerimize, gazilerimize ve atalarımıza layık nesil olmamızı nasip etsin.
26 Ekim 2011 Çarşamba
Davetiye
[caption id="attachment_1080" align="alignleft" width="300" caption="Arkadaşlarınızı Hayran Sayfası Üzerinden Davet Edebilirsiniz..!"]İnsanlarda koçlar gibi kafa kafaya vuruşurlar. Düşünceler Paylaşılarak, Fikirler Tartışılarak Doğru Yol Ancak Ve Ancak Konuşularak Bulunur.
[/caption]
Arkadaşlarınızı Davet Edebileceğiniz Link:::>
http://www.facebook.com/pages/Kenan-%C5%9Eahbaz/149533935129926?sk=app_159585831802
Arkadaşlarınızı Davet Edebileceğiniz Link:::>
http://www.facebook.com/pages/Kenan-%C5%9Eahbaz/149533935129926?sk=app_159585831802
Şahlan da Gel Ey Şuurum!
Destan, destan işlemişimTarihlerde gururum!
Görülmez, göremezsinSıradağlar gibi surum!
Köşe başında hainlerİç açıcı değil durum!
Bayrağıma hakaret varDuymaz olur mu umurum?
Bilin, çelikten de çelik,Sarsılmaz benim onurum!
Hilal-hilal, yıldız-yıldız,Şahlan da gel ey Şuurum!
23.10.2000
24 Ekim 2011 Pazartesi
Cehenneme Götüren Dost
Mekkeli İslam düşmanlarının en azgınlarından Ubey b. Halef… Mekke döneminde Rasûlullah’a (sav) en çok işkence yapan, ölümü Rasûlullah’ın elinden olan azılı müşrik Ubey b. Halef… Rasûlü Ekrem’in (sav) hayatına son vermek için Mekkeli müşriklerden Abdullah b. Kamia, Utbe b. Ebî Vakkas. Abdullah b. Şihab-ı Zührî ismindeki azılı müşriklerle anlaşarak yemin eden Ubey b. Halef … Uhud savaşında atını Rasûlullah’a doğru sürerek ‘Nerededir o peygamber olduğunu iddia eden kişi? Karşıma çıksında benimle çarpışsın!’ diye bağırmaya başlayınca ashab-ı kiram ona karşı çıkmak istedi. Peygamberimiz müsaade etmedi. Ubey alçağı atını mahmuzlayıp ‘Ey Muhammed! Sen kurtulursan ben kurtulmayayım!’ diyerek yaklaştı. Tepeden tırnağa zırhlıydı. Âlemlerin Efendisi (sav) elindeki mızrağı Ubey’in boynuna fırlattı. Mızrak uçarak miğfer ile zırh yakası arasından boynuna saplandı. Ubey sığır gibi böğürerek atından yere yuvarlandı. Kaburga kemikleri kırıldı. Müşrikler onu kaldırıp götürdüler. Yolda ‘Muhammed beni öldürdü!’ diyerek bağıra bağıra geberdi.
İşte bu müşrik Ubey b. Halef … Sevr’e gelen Kureyşliler mağarayı daha önce görmüşlerdi, biliyorlardı ama gördükleri manzara karşısında şaşırıp kaldılar. Ubey b. Halef yaklaştı, mağaraya baktı. Etrafındakiler ‘mutlaka buradadırlar, haydi içeri girelim!’ dediler. Ubey ‘Nasıl girelim? Burada bir örümcek ağı görüyorum, Muhammed doğmadan önce bu ağ yapılmış. Bu iki güvercinde işte orada duruyor. İçeride adam olsa onlar burada dururlar mı?’ diyen Ubey b. Halef…
Çürümüş bir kemik alıp elinde ufaladıktan sonra Rasûlullah’a dönerek: ‘Allah’ın bu çürümüş kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?’ diyen; Rasûlullah’ın da ‘Evet, Allah seni tekrar diriltecek ve cehenneme koyacak!’ buyurduğu, ona cevap olarak ayet inen ubey b. Halef…
(Yâsîn, 77-79: ‘İnsan görmez mi ki biz onu nutfeden yarattık? Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş! Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye çalışıyor ve ‘Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diyor. De ki: ‘Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü o her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.’)
Peygamber Efendimiz Bedir savaşından önce yanındaki sahabelerle dolaşırken savaşın yapılacağı alanda bazı yerleri gösterip ‘Burası Ebu Cehil’in,Burası Ukbe’nin, burası Ümeyye’nin, burası (bazı müşriklerin isimlerini belirterek) onları öldürüleceği yerdir’ diyerek Kureyş müşriklerinin öldürülecekleri yerleri tek tek işaret ettiği; ve ‘Ben kendi elimle Ubey b. Halef’i öldüreceğim!’ dediği Ubey b. Halef…
Peygamberimizin verdiği bu haber savaş sırasında aynen gerçekleşmiş ve ismini belirttiği Allah düşmanları gösterdiği yerde birer birer öldürülmüşlerdir.
Ubey b. Halef’in ağabeyi Ümeyye b. Halef, Peygamber Efendimizi her gördüğü yerde söver, ayıplar, alay ederdi. Kardeşi Ubey b.Halef ise Nebiler Nebisi’ni gördüğünde ‘Ey Muhammed! Benim bir atım var. Onu seni öldürmek için besliyorum!’ derdi. Rasûlullah ona şu cevabı vermişti. ‘Bilakis inşallah ben seni öldüreceğim!’ Dediği gibi oldu.
*Genç Beyin Dergisi’nden
Bayrağıma Kan, Vatanıma Can Verdim
Bölücülük illet dedimEsaret bir zillet dedimTürk yüce bir millet dedimÇağlarıma tan verdim benBayrağıma kan verdim benVatanıma can verdim ben Cephe cephe dolaştım hepKuduz itle dalaştım hepAllah (cc) için savaştım hepÇağlarıma tan verdim benBayrağıma kan verdim benVatanıma can verdim ben Kenetlendim çözülmedimÖz kaybedip büzülmedimŞehit oldum üzülmedimÇağlarıma tan verdim benBayrağıma kan verdim benVatanıma can verdim ben Bayrak inmesin diyeEzan dinmesin diyeVatan bölünmesin diyeÇağlarıma tan verdim benBayrağıma kan verdim benVatanıma can verdim ben Kale gibi burcumuz varHakk’a minnet borcumuz varVatanda can harcımız varÇağlarıma tan verdim benBayrağıma kan verdim benVatanıma can verdim ben
Düşmanlıklar yetti artıkSanma canlar bitti artıkŞanım arşa gitti artıkÇağlarıma tan verdim benBayrağıma kan verdim benVatanıma can verdim ben Vatanı sevmeyen gitsinBu kan, bu gözyaşı bitsinAllah (cc) bize rahmet etsinÇağlarıma tan verdim benBayrağıma kan verdim benVatanıma can verdim ben Acımız çok büyük dinmezŞehitlere ölü denmezBirdir bu vatan bölünmezÇağlarıma tan verdim benBayrağıma kan verdim benVatanıma can verdim ben Anam gönül dağlamasınKaraları bağlamasınSevdiklerim ağlamasınÇağlarıma tan verdim benBayrağıma kan verdim benVatanıma can verdim ben Şehit oldum canım anaBu en büyük onur banaGurur duymak düşer sanaÇağlarıma tan verdim benBayrağıma kan verdim benVatanıma can verdim ben
10.08.1996 K.ŞAHBAZ
17 Ekim 2011 Pazartesi
Biz de Çok var!
Yöneticiniz Büyük mü, Yük mü?
10 VASIFTAN MAHRUM YÖNETİCİ YÜKTÜR!
1-Hedeflere ulaşmak için beraber hareket eden bir ekip kurmadaki kararlılık: Ekip farklı inanç, değer ve ideallere sahip kişilerden oluşabilir ama kurumun hedeflerine ulaşmak için birlikte hareket etmek zorundadırlar.2-Başkalarına öğrettiklerini gerçek hayatta uygulayıp herkese örnek olarak saygı görmeyi hak etmek: Sözlerinizle davranışlarınız uyuşmazsa, saygınlığınızı kaybedersiniz. Ekip elemanlarımızın sizi sevip takdir etmeleri önemli değildir. Önemli olan, size saygı duymalarıdır; gerisi ardından gelir.3-Yakın arkadaş olmamak: İş dışı ortamlarda elemanlarıyla belli mesafeyi korumazsanız her şeyin cılkı çıkar.4-“Sevilenler” oyununu oynamamak: “Hak” ve “adalet” kelimelerine dair zihinsel bir not oluşturun. Bu iki kelime liderlikte kritiktir. Öyle ki, her konuda tamamen haklı ve tamamen adil olmalısınız. Ancak o zaman sevilenlerden olursunuz.5-Geleceğe yönelik uzak görüşlülüğü geliştirmek: Gelecek uzak görüşlülüğü nasıl çiziyorsunuz? Bu bir planlama ve hedef belirleme işidir. Bu 3 şeyi dikkate almalısınız. İş, yönetim, eğitim.6-Askıda kalan problemlere yönelip hızla sağlam kararlar almak: Yönetim becerisini tam edinen yöneticiler karar almazlar. Çalışanlara güvenirler ve onların kararlarına saygı duyarlar.7-Risk almayı teşvik etmek: Risk almayı teşvik ediniz. Elamanlarınıza risk almaları gerektiğini öğretin.8-Üst düzey insanlara fırsat vermek: Üst düzey insanları seçebilmeli ve onlara fırsat vermelisiniz. Bunlar kendi alanlarında uzman olduklarını çalışmaları ile sezdiren insanlardır.9-Değişimi sağlıklı bulmak: Değişim heyecan katar, coşturur. Normalde yapacağınızın ötesine geçmenizi sağlar, tekdüzelikten kurtarır. Büyük yöneticiler her gün aynı şeyi yapmazlar.10-İnsanlara rahat olma ihtiyaçlarını kullanarak kişisel imajlarını değiştirmede yardımcı olmak: Çalışanlarınızın hayallerinin ötesine geçmelerini mümkün kılmalısınız. Size güvenmeliler.
(*)Genç Beyin Dergisi’nden
14 Ekim 2011 Cuma
Türkiye!
Ayım, yıldızım ve güneşim sensinYüreğimde yanan ateşim sensinHer an soluduğum nefesim sensinDamarımda akan kanım TÜRKİYE! Cumhuriyet irfan idrak ve akılKanımı vatana Rabbim helal kılVerilmez vatandan asla bir çakılHayatım, her şeyim, canım TÜRKİYE! Ülkeler içinde sen pirim oldunBen senin sen benim esirim oldunGönlümde coşkulu şiirim oldunOnurum, şerefim, şanım TÜRKİYE! Bin yıldır yaşanan vatanın hasıSevginin, saygının, aşkın ustasıBu vatan ırkımın gönül sevdasıSultanım, Hakanım, Han’ım TÜRKİYE! Karanlık dünyama ışık olan senHakk’a, hakikate âşık olan senYurtların içinde en şık olan senGündüzüm, şafağım, tanım TÜRKİYE! Ayım, yıldızım ve güneşim sensinYüreğimde yanan ateşim sensinHer an soluduğum, nefesim sensinDamarımda akan kanım TÜRKİYE! Cumhuriyet irfan idrak ve akılKanımı vatana Rabbim helal kılVerilmez vatandan asla bir çakılHer şeyim, hayatım, canım TÜRKİYE! 27.10.2007
10 Ekim 2011 Pazartesi
Gülen Cesetler
Altın sözler
9 Ekim 2011 Pazar
Ağam mı, paşam mı?
Hepsinin amacı yutturmak payıBu “dünya düzeni” denen oltayıNiçin dinlersiniz bu Avrupa’yı?Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?
Yurdumdaki her şey sensiz ve bensizBu adalet ondan böyle düzensizHer şeye burnunu sokuyor densizAğam mı, paşam mı, bu batı benim?
Zafer kazanılmaz bilimsiz kaslaZannetmeyin batı akıllı, aslaKendin ile onu iyi kıyaslaAğam mı, paşam mı, bu batı benim?
Hürriyet dilimde eşsiz şiirimVatanı canımdan aziz bilirimNamusumla, şerefimle ölürümAğam mı, paşam mı, bu batı benim?
04.12.2007
Kâinat okyanusunda bir gemi
Kâinat okyanusundan gelen acil haberlere göre Türkiye adlı gemi fırtınaya yakalanmış ve gemide 80 milyona yakın kişi seyahat etmekteymiş. Seyahat edenlerin ellerinden pusulaları, çantalarından haritaları ve yön çizelgeleri alınmış ve bunların seyahatin selameti için yapıldığı belirtilmiş. Yön bulmanın imkânı yokmuş. Her zaman bütün güzelliğiyle endamı arz eden Kutup Yıldızı da görünmez olmuş. Geminin personeli başka gemilerin kaptanlarından aldıkları bilgilerle Türkiye gemisini hareket ettirmeye çalışmaktalarmış. Yolculardan bazıları çeşitli çareler ileri sürseler de gemi personeli bildiğinden geri kalmıyor, akıl vermeye kalkanları hırpalıyor, örseliyor, azarlıyor hatta mahzene atıyormuş. Oysa yolculardan birkaçı kaptanlık belgesine sahipmiş ama diğer yolcular onların kaptanlık yapmalarını istemiyorlarmış. Onlarda yolcular istemiyor bizim yapabileceğimiz fazla bir şey yok diye kamaralarında kendi aralarında, kendi kendilerine çare arıyorlarmış. Ancak buldukları çareleri yolculara bile ulaştırmakta zorlanıyorlarmış. Yolcular bir panik içerisinde kime güveneceklerini şaşırmış durumdalarmış. Geminin batma tehlikesine karşı tedbir almak isteyen gemi koruma görevlileri ile gençlerin pek çoğu gemideki bilinen teröristlerce yok ediliyormuş. Gemi personeli gizli gizli bu teröristlerle de görüşüyormuş. Hali hazırda kâinat okyanusundan gelen haberlere göre durumun değişmediği, hatta gün günü kötüleştiği, yolcular içerisinden yeni kutup yıldızlarının çıkması beklendiği haberleri alınmaktaymış. (Allah yardımcıları olsun!)
8 Ekim 2011 Cumartesi
90 Yaşındaki gençlik
90’ında ama çok dinç ve genç görünümlü bir adam varmış Çevresinde herkes ona çok özenir ve sorarlarmış. “Bu gençliğin sırrı nedir?” diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş bu soruya. Ama soranlar çoğalınca cevap vermek şart olmuş. Düşünmüş: “ Nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese?” Sonra karar vermiş bütün meraklıları evine yemeğe davet etmeğe. “Bu davette size sırrımı açıklayacağım!” demiş. Herkes merakla davete gelmiş. Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş, vakit iyice geçmiş. Ama gençlik sırrıyla ilgili tek söz edilmemiş. Herkes “Konu ne zaman açılacak?” diye merak ederken adamcağız hanımına seslenmiş: “Hatun, şu kilerden bir karpuz getirir misin bize sana zahmet!” Hanım hemen kilere giderek bir karpuz getirmiş. Adam şöyle eliyle vurmuş tık tık diye, sonra da “Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet?” demiş. Hanım onu götürmüş, bir tane daha getirmiş. Adam onu da bir yoklamış, yine beğenmemiş. “Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış, başka bir tane getirir misin?” demiş Başka istemiş. Bu böylece 4-5 defa tekrarlanmış. Adam beşinci karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş. Herkes karpuzunu afiyetle yerken dedecik sormuş: “Arkadaşlar, işte benim gençliğimin sırrı burada; anladınız mı?” Herkes birbirinin yüzüne bakmış. Kimse bir şey anlamamış. “Aman dede” demişler. “Nerde? Anlamadık biz bu sırrı!” Dedecik gülmüş. “Efendiler!” demiş.,” O gördüğünüz karpuz kilerde bir taneydi, tekti. Ben hanıma başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor, aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile ‘Aman be adam, deli misin nesin? Şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana defalarca?’ demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte ben bu gençliğimi bu hanımıma borçluyum” demiş
* Genç Beyin Dergisi’nden.
7 Ekim 2011 Cuma
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
4 Ekim 2011 Salı
Yavaşla...
Bir babadan dört oğula ders
Bir zamanlar dört oğlu olan yaşlı bir baba varmış. Çocuklarının önyargılı olmamaları için onları eğitmek istemiş ve her birine değişik mevsimlerde uzakta bulunan bir ağacın yanına gitmelerini ve ağaca bakmalarını söylemiş. Birinci oğul kışın gitmiş, ikinci oğul ilkbaharda gitmiş, üçüncü oğul yazın gitmiş, dördüncü oğul sonbaharda gitmiş. Geri döndüklerinde hepsini yanına çağıran babaları ne gördüklerini sormuş. İlk giden oğul ağacın kupkuru ve çirkin ve yaşlı olduğunu söylemiş. İkincisi “Hayır! Ağaç yemyeşildi ve canlıydı” demiş. Üçüncüsü “Çiçekleri vardı, kokusuyla ve görünüşüyle muhteşemdi” demiş. Dördüncü oğul ise ağacın meyvelerle yüklü, canlı ve hayat dolu olduğunu söylemiş. Yaşlı adam oğullarına hepsinin de haklı olduğunu söylemiş ve bir ağacı, bir nesneyi ya da bir insanı tanımak için kısa bir süre yetmez en az bir mevsim geçmesi gerektiğini ve değişik zamanlara göre karar vermenin daha doğru olacağını anlatmış. “Eğer kışın vazgeçersen ilkbaharın nimetinden, yazın güzelliğinden ve sonbaharın bütünlüğünden de yararlanamazsınız” demiş. Hayatınızı ve insanları bir mevsimde(bir dönemde) yargılamayın.
1 Ekim 2011 Cumartesi
Türk Milleti Susacak mısın?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)