16 Kasım 2011 Çarşamba

Nedir Bu Vicdani Ret

‘Vicdani ret’ nedir?
Vicdani ret, “bir bireyin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dinsel inançları doğrultusunda zorunlu askerliği reddetmesi” olarak tanımlanıyor. Vicdani retçiler, en çok, “Düşman olsa bile insan öldürmeyi ahlaki bulmamak, hiyerarşik ve statüsel yapılandırmalarda yer almayı ahlâki bulmamak, güncel sorunlardan dolayı o ülkenin silahlı birliğinde bulunmayı ideolojik ve dini inanca aykırı bulmak” gibi nedenlerle vicdani retçi olduğunu açıklıyor.
“Nasıl Uygulanacak?”
Vicdani ret Avrupa’da ilk kez Danimarka tarafından 1917′de tanınan ve 1967′den bu yana da uluslararası hukukta bir insan hakkı olarak görülen uygulama.
Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında vicdani reddi hak olarak tanımayan sadece Türkiye ile Azerbaycan bulunuyor. Ermenistan, kısa süre önce vicdani ret konusunda taahhüt vererek, tasarı hazırladı. AB üyesi ülkelerde ise bu sorun bütünüyle ortadan kalkmış durumda. Akademisyen Özgür Heval Çınar’ın yaptığı çalışmaya göre, AB çatısı altında 27 ülkeden 14′ünde zorunlu askerlik bulunmuyor. Kalan 13 ülkede ise alternatif hizmet sistemi bulunuyor. Bu ülkelerden Almanya’da “Hiç kimse vicdanı karşısında zorla askeri hizmet yapmaya zorlanamaz” düzenlemesi bulunuyor. Yılda ortalama 150 bin vicdani retçi bu düzenlemeden yararlanarak, Gençlik, Aile, Kadın ve Sağlık bakanlıklarında alternatif hizmetlerde, 9 ay çalışıyor. Diğer bazı ülkelerdeki uygulamalar şöyle:
- Avusturya: 1991′de hakkı tanıyan Avusturya’da İçişleri Bakanlığı’nda 12 ay alternatif hizmet olanağı bulunuyor. Askerlik süresi ise 8 ay.
- Danimarka: 1917′den bu yana vicdani reddi tanıyor. İçişleri Bakanlığı’nda yapılan alternatif hizmetin süresi 9 ay.
- Finlandiya: Askerlik yapmak istemeyenler Çalışma Bakanlığı bünyesinde 13 ay çalışıyor.
Askerlikte süre ise 6 ay.
- İsveç: Alternatif hizmet Savunma Bakanlığı’nda 7,5 ay yapılıyor.
- Yunanistan: 1998′de vicdani reddi kabul etti. Savunma Bakanlığı, bu hakkı kullananlara
23 ay zorunlu hiçmet yaptırıyor. Askerlik süresi ise 12 ay.
- Güney Kıbrıs: 42 ay alternatif hizmet yapılıyor. Askerlik süresi ise 26 ay.

Peki yıllarca savaşmış milyonlarca insanımızın kanıyla sulanmış şehitlerimiz, gazilerimiz geçmişte hayatını hiçe sayan o kadar genç, gözü yaşlı analara bunun hesabını nasıl vereceksiniz şimdi  onların vicdanı sizi redediyor …
Yorum Sizin Dostlar Artık Söylenecek Söz Yok..
Yzn:FatihŞahbaz

11 Kasım 2011 Cuma

Biz devletimizi uyanık zannederdik

Biz devletimizi uyanık zannederdik

Davetiye

Davetiye

Mustafa Kemal ATATÜRK'ü anlamak...

Mustafa Kemal ATATÜRK'ü anlamak...

AKP tarihimizi de satıyor

AKP tarihimizi de satıyor

Padişahın dalkavuğu

Padişahın dalkavuğu

“Ağam Ben Demedim, Sen Dedin!”

“Ağam Ben Demedim, Sen Dedin!”

deneme

denemee

deneme

deneme

Atatürk Bu Millettir

Atatürk Bu Millettir

Atatürk Bu Millettir

Atatürk Bu Millettir

PKK Tarafinden Kaçıralan Gemiyi Canlı İzleyin..!

PKK Tarafinden Kaçıralan Gemiyi Canlı İzleyin..!

PKK Tarafinden Kaçıralan Gemiyi Canlı İzleyin..!

PKK Tarafinden Kaçıralan Gemiyi Canlı İzleyin..!
Neden Türkiyeyi şu zamanda dünya ülkelerinden geride duruyor dersiniz.  2 Gün önce Gazi Mustafa Kemal Cumhuriyetimizin Kurcusu'nu rahmetle andık her il,ilçe,okul resmi daire sokaklarda, hayat durdu. Peki Mustafa Kemal'i anmak yeterlimi yoksa onu anlamak mi lazım.

siz beni hala anlayamadiniz
ve anlamayacaksiniz caglarca da...
hep tutturmus "yil 1919" mayis'in 19'u diyorsunuz
ve eskimis sozlerle beni ovuyor, ovuyorsunuz.
mustafa kemal'i anlamak bu degil,
mustafa kemal ulkusu sadece soz degil.

halim yagcı oğlunun şiirini bilirsiniz ilk kıta'sı aynen böyle işte eskimiş sözlerle beni ovuyor iseniz Mustafa Kemal'i Anlamak Bu değil bu ülkü sadece söz değil..!

Çok basit bir örnek vereyim sizlere; İslam ülkesinde yaşıyoruz ve Elhamdulillah Müslümanız diyoruz dinimizi öğrenmek için yüce yaratıcının gönderdiği kitap bize yol gösteriyor değil mi alimler din adamlar Kur'an-i Kerimden örneklerle bizim dini nasıl yaşamamız gerektiğini aktarıyorlar..! İşte Benze Mustafa Kemal bize öyle bir miras bıraktı ki bize bu ülkeyi yaşatmak için öyle önemli katkılarda bulundu ki bunlardan biri Cumhuriyetti, ve Ey Türk Gençliği buna en güzel örnektir.

PKK Tarafinden Kaçıralan Gemiyi Canlı İzleyin..!

 

Linki Tıklayın Ve İzleyin

http://www.marinetraffic.com/ais/tr/default.aspx?oldmmsi=271002451&zoom=10&olddate=11/11/2011%205:49:00%20PM

 

 

 

Atatürk Bu Millettir

Kemal Atatürk;
Ekim 2007, İzmir.

Alsancak’ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı’na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal’in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, “silin” der.

*

Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin!

*

Adeta bomba düşer dövmeci dükkânına... “Bu gördüğün eller Atatürk’ü yazar, Atatürk’ü silmez” deyip, kapı dışarı ederler. Ve, internet sitelerinden alenen duyururlar: “Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk’ün imzası bedava!”

*

İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin miladı, bu olaydır.

*

Bir ödlek geri adım attı...
On binlerce cesur öne çıktı.

*

Atatürk’e sövme modası...

Dövme modası yarattı.

*

Köprüaltı örnek oldu, İzmir’de yapılan Atatürk dövmesi, 50 bini aştı. Yetişemiyorlar, her gün 30-40 kişi kazıyor vücuduna... Omuzuna, bileğine, iman tahtasına, kalbinin üstüne... Doktor var, avukat var, öğrenci, dekan, ev kadınları var. İstanbul’da patladı... Ankara, Antalya, Bursa, Trabzon, Muğla, Eskişehir dövmecileri artık neredeyse sadece bu imzayı kazıyor. 29 Ekim’lerde, 10 Kasım’larda Mustafa Kemal için ücretsiz çalışan 200’ün üstünde dövmeci var.

*

Dini gerekçelerle dövme yaptırmayan, otomobiline yapıştırıyor. Taksilerin camlarında... Motosikletine, hatta, bebe arabasına yazdıranı görüyoruz. Atatürk imzalı küpe kulaklarda, rozet yakalarda.

*

Ölümünün üzerinden taaa 73 sene geçtikten sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği insanların bedenine imzasını atan bir başka lider var mı dünyada?

*

Neymiş, işten atarlarmış...
Bizim işimiz Atatürk.

*

Memleketimin güzel kadınları, giydirin çocuklarınızı güzel güzel, doğum günüdür bugün... Çünkü, her 10 Kasım, aslında 19 Mayıs’tır... Cumhuriyet dediğin, korkak babalar tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır.
Mustafa Kemal, ilelebet payidardır. Lütfen Dikkat arkadaşlar Yandaşlara karşı toplanan Atatürkçü yurtseverlerin arasına katılmak için  http://www.facebook.com/pages/Kenan-%C5%9Eahbaz/149533935129926 tıklayın ve paylaşın..!

 

YılmazÖzdil Yazısından Alıntıdır.!

Yazan:FatihŞahbaz

8 Kasım 2011 Salı

“Ağam Ben Demedim, Sen Dedin!”



 

 

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ata çok düşkün bir ağanın atı ölür. Kimse korkudan atın öldüğünü ağaya söyleyemez. Uyanık bir köylü, “Ben söylerim” diyerek gönüllü olur ve ağanın huzuruna çıkar:
“Ağam senin at var ya, senin at.”
“Evet, benim at var”
“Ağam uzanmış yatıyor.”
“İyi ya, ne var bunda?”
“Ağam senin at kulaklarını da yere sermiştir”
“Diyeceğini desene oğlum!”
“Ağam galiba nefes de almıyor”
“Desene oğlum, at öldü!”
“Ağam ben demedim, sen dedin!”

Dünya’nın Tadı Kalmadı



 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ey dostum dünyanın tadı kalmadı!
Yokuşlar değişti, düzler değişti
Mevsimlerin bile adı kalmadı
Baharlar değişti yazlar değişti
 

Köprünün altından çok sular aktı
Sevgiyi insanlar dünde bıraktı
Kışlar yazı, yazlar kışı ayarttı
Dolular değişti, buzlar değişti
 

Bir çöle döndürdü toprağımızı
Kuruttu, yok etti yaprağımızı
Sonbahar çatlattı kısrağımızı
Şu kışlar değişti, güzler değişti
 

Yardıma sevgiyle, aşkla koşan yok
Yardım ile gönüllerde coşan yok
Bir iz bulup yüce dağlar aşan yok
Ayaklar değişti, izler değişti
 

Yavaş yavaş doğruluktan saptılar
Şimdi de -haşa- paraya, pula taptılar
Sesten hızlı giden araç yaptılar
Yavaşlar değişti, hızlar değişti
 

Vefalı gönüller, çöle benzedi
Suları çekilmiş göle benzedi
Umutlar kupkuru güle benzedi
Gönüller değişti, özler değişti
 

Şimdi akıl rüşvet ile yatmakta
Gözler ona görmemezlik satmakta
Ahlâk dışı sözler cirit atmakta
Kulaklar değişti, gözler değişti
 

Hiçbir şeye benzemiyor bu haller
Yapmakta değil de yıkmakta eller
Yılanın zehrinden zehirli diller
Tavırlar değişti, sözler değişti
 

Doğruya dağları aşırmaz mısın?
Kaygıyı, kederi taşırmaz mısın?
Sen olsan acaba şaşırmaz mısın?
Kafalar değişti, yüzler değişti
 
Eski vefalardan eser yok şimdi
Birbirine kazık atan çok şimdi
Sevgiye, saygıya karın tok şimdi
Duygular değişti, hazlar değişti
 

Gönül bayrak için al vermez oldu
Kaç baharlar geçti dal vermez oldu
İçim bile artık bal vermez oldu
Şekerler değişti, tuzlar değişti
 

Dağ gibi, gönülleri yıkan var artık
Anadan, babadan bıkan var artık
Erkeklerde küpe takan var artık
Erkekler değişti, kızlar değişti
 

Yağmurlar hep rahmet dolu yağardı
Güneşle ay nazlı nazlı doğardı
Herkes yıldızlardan neşe sağardı
Neşeler değişti, sazlar değişti
 

Eski meydanların eri kalmadı
Erliğin, mertliğin yeri kalmadı
Avcının gözünün feri kalmadı
Keklikler değişti, kazlar değişti
 

Biz gülersek hep birlikte gülerdik
Ekmeği kardeşçe eşit bölerdik
Yiğitliği erdem ile bilerdik
Yiğitlik değişti, kozlar değişti
 

Bu zamanda damarda kan kuruyor
Tüm akıllar durgun, atıl duruyor
Şimdiki akımlar adam vuruyor
Nötrler değişti, fazlar değişti
 

30.01.2003

7 Kasım 2011 Pazartesi

Dünden önce, Dün, Bugün Ne Dediler; Yarın Ne Derler…

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  
 
 
Dünden önce; “Türkiye’nin her yerine ‘ne mutlu Türküm diyene’ yaza yaza Türkiye ilkelleştirilmiştir dediler.
Dünden önce; “Terörist örgütle görüştüğümüz iddiasında bulunanlar şerefsizdir” dediler.
Dünden önce; ”Devlet herkesle görüşür. Hükümet görüşmez” dediler.
Vs. Vs. Vs…
 

Dün; “Türk vatandaşı değil anayasal vatandaşlık olmalıdır” dediler
Dün; “Türkiye halkı, 36 etnik gruptan oluşmuştur” dediler.
Dün; “Türkiye’nin huzuru ve geleceği için terör örgütüyle de görüşürüz” dediler.
Vs. Vs. Vs…
 

Bugün; “Terör örgütü ile MİT müsteşarı emrimizle görüştü” dediler.
Bugün; “Sivil anayasadan Türk ve Atatürk çıkarılmalı” dediler.
Bugün; “Yandaş medyadakiler terörist başı ev hapsine alınmalıdır” dediler.
Vs. Vs. Vs…
 

Yarın ne diyecekleri, ne yapacakları geçmişten belli değil mi?
Perşembe'nin gelişi Çarşamba’dan bellidir.

Düşman 100 yıldır belli! (1)

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Gazeteci Banu Avar'ın son yazısı, Türkiye'nin içine düştüğü terör tuzağına bambaşka bir perspektif çiziyor. Avar yazısında; "Düşman belli... Hem de 100 yıldan beri hiç değişmedi" dedi.
GAZETE5- Gazeteci Banu Avar, "Bu gidişin başı var, bir de sonu" başlıklı yazısında, Türkiye'nin bugün içine düştüğü durumu yorumladı. İşte Banu Avar'ın son yazısı:
"Bu gidişat çok önceden belirlenmişti! 100 yıl önce bugün hedeflenmişti!
Yıl 1912. Amerikan başkanı Woodrow Wilson... Türkiye’yi param parça eden ünlü Wilson ilkelerine adını veren kişi… Türkiye sınırları içine bir Kürdistan ve bir Ermenistan haritaları çizen Amerikan başkanı.. Bakın ne diyor:
‘Amerikan kapitalizminin temel hedefi, zayıf ülkelerin hammaddelerini ve ulusal pazarlarını açık birer kapı olarak tutmaktır. Bunun için diplomasi ve gerekirse zor kullanılmalıdır…’ Geçenlerde Dışişleri Bakanı işte bu Wilson’ın adıyla anılan ödüle layık görüldü…
Wilson’ın 100 yıl önceki planı neydi? Petrol coğrafyasına bir Kürt ve bir Ermeni Devleti oturtmak…
O zaman ince ince hesapladıkları, Türkiye’yi bölme ve yutma hayalleri gerçekleşmedi. Kuyruklarını ardlarına kıstırıp bir daha gelmek üzere gittiler…
Türkler inanılmaz şartlarda yaptıkları savaştan galip çıktılar. Yedi Düvel buna ağızları köpürerek ‘Türk Mucizesi’ dediler..
Ardından yepyeni bir ülke kuruldu. Türkler ulusal kaynaklarına sahip çıkıyorlardı. Ardı ardına fabrikalar açtılar. Uçaklar , Arabalar yaptılar. Madenlerini işlemeye başladılar, Petrol aradılar… Tarıma yol verdiler, yurttaşlar yarattılar.
Ama içerde işi bozulanlar vardı. Onlar kullanıma hazırdı.. … Kürt Sait isyanı Lozan’da Musul meselesi masadayken, Dersim İsyani, Hatay için direnilirken tezgahlandı.
Batıya hayran ayran budalaları! 1930’lardan itibaren koyun postlarına bürünmüş ‘uzmanlar’ genç cumhuriyeti ziyaret etmeye başladı... Her şey yeniden kurulurken maskeli sırtlanlar Ankara’da boygösterdi... Tanzimat kafalı Batıya ayran budalası gibi hayran ‘münevverler’, yabancı emeller için uygun arazi şartları sağladı. 1938’de milletin önderi öldü ve geride kalanlar hemen Batı’ya koştu! İngiliz ve Fransızlarla üçlü anlaşma imzalandığında, Gazi Paşa’nın ölümünün üzerinden 5 ay geçmemişti. Gazi paşa’yı ‘anlamayıp sadece inananlar’ asıllarına rücu ettiler!
 
*21 Haziran 2010 Banu AVAR

6 Kasım 2011 Pazar

Bayramınız kutlu olsun.



 

 

 

 

 

 

 

 

 
YÜCE TÜRK MİLLETİNİN KURBAN BAYRAMINI KUTLAR HAYIRLARA VESİLE OLMASINI DİLERİM. ALLAH  KURBAN İBADETLERİMİZİ KABUL ETSİN.BAYRAMLARIMIZI BAYRAM OLARAK KUTLAMAYI NASİP ETSİN.

5 Kasım 2011 Cumartesi

Padişahın dalkavuğu

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Padişahla dalkavuğu yemek yerken padişahın tepesi atmış, aşçıbaşına kızmış: “Söyleyin bir daha patlıcan pişirmesin, istemem!”
Patlıcansız yemek olur mu?
Musakkası var. Karnıyarığı var, oturtması var, silkmesi var, tavası, dolması var...
Dalkavuk hemen padişahtan öteye geçmiş:
“Haklısınız efendim, bu patlıcan kadar berbat bir yemek yoktur.”
Aradan birkaç ay geçmiş, padişahın canı patlıcan istemiş.“Söyleyin aşçıya, bir güzel patlıcandan karnıyarık yapsın!”
Dalkavuk hemen atlamış: “Aman efendim, patlıcan gibisi var mı?”
Başlamış patlıcanın meziyetlerini saymaya...
 
***
 
PADİŞAH dayanamamış: “Geçen sefer ne demiştin, şimdi ne diyorsun?”
Dalkavuk boynunu bükmüş: “Padişahım ben patlıcanın değil, sultanımızın dalkavuğuyum!”

Dünya'nın en büyük insanı kim biliyor musunuz?



 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 
 
 
 
Atatürk bir akşam, Çankaya'da arkadaşlarına sordu
- Dünyanın en büyük insanı kimdir?
- Timur'dur Paşam!
- Değil.
- Fatih'tir.
- Değil.
- Yavuz Sultan Selim.
- Değil.
- Alpaslan.
- Değil.
- Napolyon.
- İskender.
- Değil.
Nafile!.. Ne derlerse Atatürk "değil" diyordu. Dalkavuklardan biri dayanamadı:
- Sizsiniz Paşam., dedi.
Atatürk, bu zatı tersledikten sonra, sualinin cevabını kendisi verdi:
- Dünyanın en büyük insanı Hz. Muhammed'dir. Ölümünden bu yana bin üç yüz sene geçtiği halde, günde beş vakit, Cenab-ı Allahtan sonra adı söylenen Hz. Muhammed'dir..
Ata'mıza dinsiz diyenlere utansın.

4 Kasım 2011 Cuma

AKP tarihimizi de satıyor



 

 

Satılmadık bir şey bırakmayan AKP hükümeti şimdi de gözünü tarihi yapılara çevirdi. Hükümet imar planı yetkisi alarak Kuleli Askeri Lisesi, Haydarpaşa ve Sirkeci Garı, Sirkeci Postanesi ve Selimiye Kışlası gibi paha biçilemeyecek birçok yapıyı peşkeşe hazırlanıyor.
 
AKP Hükümeti, kamuya ait, atıl arsaları ve tarihi binaları ekonomiye kazandırmak bahanesiyle yeni bir proje başlatıyor. Proje ile İstanbul'da Boğaz'a nazır birçok kamuya ait tarihi binalar kiralama ve satış yöntemi ile elden çıkarılacak. Binaların bir bölümü, imar planı değişiklikleriyle otele dönüştürülecek ya da restore edilerek turizm amaçlı kullanılabilecek.
 
UYGULAMA başladığında bakanlık hastanelerden okullara, üniversitelerden tersanelere kadar birçok binayı satabilecek. Satışa çıkması muhtemel tarihi binalar arasında Kuleli Askeri Lisesi, Haydarpaşa ve Sirkeci Garı, Sirkeci Postanesi gibi paha biçilemeyecek yapılar da var. Uygulama planı yapma yetkisi ise Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'a verilecek.
 

*Oradoğu Gazetesi

En Büyük Yar



 

 

 

 

 

 

 

 

 

Alzaymıra yakalanmış nesiller
Adana’da, Erzurum’da bar vardı
 

İnsanlar zulümden bunaldığında
Gönül dağlarında beyaz kar vardı
 

Dondursa sevgiyi kutup soğuğu
Sımsıcak kalplerde sevgi, har vardı
 

Şendi gönüllerde bütün bülbüller
Bülbülün gülünde ahu zar vardı
 

Çağlayandı sevgi dolu günleri
Yüreklerde tükenmeyen nar vardı
 

Kuldan utanırdı, korkardı Hak’tan
Gönüllerde perde perde zar vardı
 

Allah (cc) gönüllere en büyük yardı
Edep vardı, hayâ vardı, ar vardı
 

10.08.2006

Bizim Gibi Toplumlara Ne Denir?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bizim gibi topluma ne deniyordu; unuttum
Elektrik fiyatlarına konutlarda yüzde 9,57, sanayide ise yüzde 9,26 zam yapıldı.
Dünyanın en pahalı benzinini biz kullanıyoruz...
En pahalı internet bizde...
Telefonun dakika ücretine en yüksek bedeli ödeyen ülkeler sıralamasında yine en önlerdeyiz...
Doğalgaz derseniz... Halimiz içler acısı! Ve yaşamak, hayatta kalmak için kullanmak zorunda olduğumuz bu hizmetlerin hepsinde muhatabımız “devlet...”
Yani ne kullanmamak, ne de ödememek gibi bir şansımız var!
Peki; biz neden bu ürün ve hizmetlere, bizden çok daha zengin ülkelerin vatandaşlarından daha yüksek bir bedelle sahip oluyoruz?
İşte bu sorunun yanıtı ürkütücü:
Çünkü devlet, bu hizmetlere ve ürünlere ödeyeceğimiz bedeli belirlerken, “kafasına göre” takılıyor...
Anayasamızı hatırlayın:
Türkiye Cumhuriyeti’nin “laik, sosyal, demokrat bir hukuk devleti” olduğu yazılı...
Peki; halkın en doğal gereksinimleri olan bu hizmet ve ürünleri, halkına satarken “kazık atan” bir devlet, anayasanın “sosyal devlet” olma emrine ihanet etmiş sayılmaz mı?
Ve hatta biraz da zorlarsak...
Bu devleti yöneten hükümeti oluşturan siyasi parti hakkında, “sosyal devlet ilkesine aykırı eylemlerin odağı olmak” tan kapatma davası açılması gerekmez mi?
***
Ayedaş isimli şirketin zamdan önce bizim eve gönderdiği son elektrik faturası önümde:
Ödemek zorunda olduğum bedel, 72 lira 90 kuruş...
Kullandığım elektriğin bedeli ise sadece 40 lira 20 kuruş...
Peki; 32 lira 70 kuruşu neden ödüyorum?
Fatura detayları, bunu gizli kapaklı da olsa açıklıyor:
K/K bedeli: 6 lira 29 kuruş...
Ne olduğunu anlamadınız değil mi? Kayıp kaçak bedeli ya da kaçak kullanım bedeli...
Peki; ben mi kaçak elektrik kullanıyorum ya da enerji kaybına ben mi neden oluyorum ki; bu yüzden her ay ortalama 6 lira vermek zorunda kalıyorum?
Elbette değil... Özellikle Doğu ve Güneydoğu illerinde hiç ödemeyenlerin oranı yüzde 50’leri geçiyor... Yani biz kış aylarında “fatura fazla gelmesin” kaygısıyla soğukta otururken, bir kuruş bile vermeden evlerini elektrikli sobalarla ısıtanların kullandığı enerjinin parasını ödüyoruz...
Devlet, özelleştirdiği dağıtım şirketlerinin hırsızdan alamadığı parayı, bizim gibi kümesteki namuslu “kaz”lardan almasına seyirci kalıyor!
***
TRT payı: 82 kuruş...
Ülkemizde yaklaşık 35 milyon elektrik abonesi var... Çarpın 82 kuruşu bu sayıyla; ayda 28,7 milyon lira eder... Yani yılda yaklaşık 345 milyon lira... İşte biz, elektrikle hiçbir ilişkisi olmayan TRT’ye, sırf “bankamatik memurları”na maaş verebilsin ve yandaş gazetecilere yüksek ücretlerle program yaptırabilsin diye bu kadar para aktarıyoruz!
***
Enerji Fonu: 42 kuruş...
Otuz beş milyon aboneden kesilen bu para ayda 14,7, yılda ise 176 milyon lirayı buluyor ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’na aktarılıyor!
***
Dağıtım bedeli: 8 lira 78 kuruş... İletim sistemi kullanım bedeli: 1 lira 96 kuruş...
Elektrik Tüketim Vergisi: 2 lira, KDV: 11 lira 12 kuruş...
Bir sosyal devlette, elektrikten Tüketim Vergisi almak zaten gaflettir ama... Bu zorunlu tüketim maddesine, “lüks” muamelesi yapıp yüzde 18 Katma Değer Vergisi almak soygundur!
***
İşte; benden sırf elektrik kullandığım için boş yere alınan 32,7 liranın 31,39 lirasının gittiği yerler bunlar...
40 liralık elektrik kullanmışım, 72 lira ödeyeceğim... Ve bunu her ay tekrarlayacağım!
Tamam; tepkisiziz, kuzuyuz, sessiziz; falan da... Cebindeki paranın, hem de kendilerini yöneten siyasetçiler tarafından düzenli olarak elektrik, benzin, doğalgaz, telefon faturalarıyla tırtıklanmasına göz yuman toplumun başka bir adı daha olmalı!
Neydi? Çıkaramıyorum!
 
 
 
*Mustafa Mutlu / Vatan

3 Kasım 2011 Perşembe

Türkçem



 

 

 

 

 

 

Bülbüllerin bülbülü
Sözlüklerin sümbülü
Zihinde şakayık gülü
Dillerin ünlüsü Türkçem
 

Dalgaların hışırtısı
Pınarların şırıltısı
Raks eden su pırıltısı
Çiçekler tatlısı Türkçem
 

Kaynaklarda dupduru su
Miski amber kokusu
Bebeklerin uykusu
Beyinlerin usu Türkçem
 

Cıvıl cıvıl kuş ötüşü
Minik çocuğun gülüşü
İpek sırma dökülüşü
Ceylan süzülüşü Türkçem
 

Sözlüklerin ebesi
Ve ahenkli kadın sesi
Yüreklerin busesi
Gönüller nağmesi Türkçem
 

16.02.1992

Acı ama Gerçek



 

 

 

 

 

 

 

 

1860’da Osmanlı Ülkesine Japonya’dan bir ekip inceleme yaparak bir rapor yazmış. Raporda “Bunlar aralarında Fransızca konuşuyorlar, bu devlet dağılır diye raporlarına not düşerler. Şimdi gelen Japonlar da şu anda da İngilizceden dolayı dağılır diyorlar.”
 

Amerika’daki Türk dernekleri bültenlerini Türkçe olarak yayınlardı. Bu derneklerin birleşerek bir federasyon olmaları sağlandı. Bir zaman sonra Amerika’daki Türk Büyük Elçiliği bu federasyona bundan sonra yazışmalarınızı İngilizce emri verir. Artık toplantılar, konuşmalar, yazışmalar, bültenler İngilizce yapılır.
 

Yine Almanya’da Nasrettin Hoca Haftası dolayısıyla bir kutlama yapılır. O.D.T.Ü’ den bir, iki genç profesör ile Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, T.C. Konsolosu, Türk katılımcılar, dinleyiciler ve bir de Japon Türkiyatçı bir kadın bulunmaktadır. Japon Türkiyatçı kürsüde Nasrettin Hoca’yı Türkçe anlatmaktadır. Öndeki Baş Konsolos mosmor olur ve kadının yanına yaklaşır, “ İngilizce anlatınız” der. Kadın afallar, şaşırır. Gel de, Türk dinleyicilere Nasrettin Hoca’yı İngilizce anlat, hem de Almanya’da diye düşünür. Kadın isteksiz ve tereddütlü İngilizce konuşmaya başlar. Nasrettin Hoca’nın hikâyesini anlatmayı sıra gelince Japon nezaketine rağmen kızarak “Yahu Nasrettin Hoca hikâyesi İngilizce anlatılır mı? Diyerek Türkçe olarak anlatmaya devam eder. Baş Konsolos kahrolur. O.D.T.Ü’den gelenler ise İngilizce konuşma yaparlar.
*Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu’ndan

4 Soru 4 Mükemmel Cevap

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bir adam Hz. Ali’ye (r.a.) geldi ve:
“Sana sormak istediğim dört sorum var” dedi....
Hz.Ali:
“Buyur, sor!” dedi.
 
Adam sordu:
“Vacip nedir? Vacipten evvel vacip nedir?”
Hz. Ali cevap verdi:
“Tövbe etmek vaciptir; günahları terk ise ondan önce vaciptir.”
 
Adam sordu:
“Yakın nedir? Yakından yakın nedir?”
Hz. Ali cevap verdi:
“Kıyamet yakındır; ölüm ondan daha yakındır.”
 
Adam sordu:
“Acayip nedir? Acayipten daha acayip nedir?”
Hz. Ali cevap verdi:
“Dünya acayiptir; dünyayı sevmek ise ondan daha acayiptir.”
 
Ve adam son olarak, şu soruyu sordu:
“Zor nedir? Zordan daha zor nedir?”
Ve Hz. Ali, bu son soruya da, şöyle cevap verdi:
“Kabir zordur; azıksız, amelsiz kabre girmek ondan daha zordur.”

Üç Başbakanın Toplantısı



 

 

 

 

 

 

 

 

 

Amerika’da İngiltere ve Türkiye’nin Başbakanlarının katıldığı bir toplantı yapılır.
Toplantı sonunda basının sorularına cevap veriliyormuş.
Gazeteci sormuş ;
Ülkenizde 4 kişilik bir aile ne kadar gelirle rahat bir hayat sürebilir ve siz ne kadar ödüyorsunuz?
 Bush: Amerika’da 4 kişilik bir aile 5000 $ ile rahat bir yaşam sürebilir. Biz onlara 6500 $ veriyoruz geri kalan 1500 $ ı ne yapıyorlar bilemiyorum.
 

Blair: İngiltere’de aynı aile 4000 Pound ile rahat yaşar. Biz 5000 pound veriyoruz, 1000 pound nereye gidiyor bilmiyoruz.
 

Türkiye Başbakanı: Türkiye’de aynı ailenin açlık sınırı 1000 YTL. Dir. Biz onlara 450 YTL veriyoruz. geriye kalan 550 YTL’yi nereden buluyorlar bunu hala anlamış değiliz...!

Mustafa Kemal ATATÜRK'ü anlamak...

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
● Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet'e sahip çıkmak, Çanakkale'yi, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir.
 
● Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk, O'nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz.
 
* “Efendiler; aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
 
● Öğretmenler! Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.
 
● "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir..."
 
● "Cumhuriyeti kuranlar onu korumaya da muktedir olmalıdır."